Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” demiş Atatürk. Milletin hayat damarlarını bilmiyorum ama bendenizin hayat damarlarından yalnız biri değil en az üç tanesi kesiliyor gibi oluyorum. Dünyanın derdini dert ediniyor, omuzlarımdaki ağırlığın altında eziliyorum. Uykularım bile şekil değiştiriyor. Ancak çok şükür ki İskenderun’da çeşitli sanat organizatörleri var. Ne zaman ki omuzlarımızdaki yük taşınmaz hale geliyor hemen imdadımıza yetişiyorlar. Ve tamda yeri gelmişken söylemem gerekiyor, İskenderun’da bir tiyatro binası yok, salon yok, ihtiyacı karşılayacak bir kültür merkezi yok. Belediye başkanlığı için elini taşın altına koyan adaylara sesleniyorum “lütfen bir kültür merkezi projeniz olsun.”
Evet, bir kültür merkezimiz var ama gerçekten ona kültür merkezi denemez. Ses düzeni, oturum şekli, sahnesi, oyunları resmen katlediyor. Ve Yazıcıoğlu Konservatuarının salonu var. Evet, orası daha düzgün ancak orda da kaprislerin sonu gelmiyor. Salon fiyatları uçuyor. Klimalar çalışmıyor, temizlik yapılmıyor, resmen “kardeşim bende salon yok” demeye getiriyorlar. Bunu yapmadıkları içinde fiyatları yükseltip organizatörleri bezdirmeye çalışıyorlar. Biz, kendi kültür merkezimiz olsun istiyoruz, kendi vergilerimizle ve dünya standardında. Çok mu oldu? Değil tabiiii…
Ve sevgili okuyucularım sözünü ettiğim organizatörlerden biride “ASİ MEDYA”… Asi Medya yıl içinde birçok tyatro,konser ve müzikalleri biz onlara gidemediğimiz için bize getiriyor. Çokta güzel bir iş yapıyor. İşte o güzel işlerden biride dün İskenderun’daydı. Emil Zola’ın ölümsüz eseri ‘NOTRE DAME’IN KAMBURU”… Eğer aranızda bu kitabı okumamış olan varsa hemen okumaya başlasın, çocuklarına okutsun, sevdiklerine armağan etsin. Bizler dünya klasikleri ile büyümüş bir nesil olduğumuz için, klasik oyunları bir başka ilgi ve sevgiyle izliyoruz. Eski bir dosta kavuşmuş gibi hasret gideriyoruz.
Ve dün gece izlediğimiz bir müzikalin ev sahipliğini Doğa Koleji üstlendi. Onlara buradan teşekkür etmek bir borç… Çünkü salonları ferah, koltuk araları geniş, ses düzeni harika, ilgileri ve yakınlıkları müthişti. Sahne kuşkusuz bir müzikal için küçük ancak buna rağmen işi çok güzel toparladı. Ve son günlerde izlediğim oyunların, söyleşilerin ve konserlerin toplamından aldığım zevkin on katını aldım. Konu şahane, müzikler, danslar şahane ve seyirci? Ah seyirci. Her arada alkışlama alışkanlığını bırakabilseydi. Ve saatinde salonda olabilseydi. Gerçi dün oyun başladıktan sonra kimse salona alınmadı ancak diğer her yerde utanç verecek kadar sık yaşanıyor bu geç kalma sorunları. Ve insanlar sıraların arasından ayaklarınıza basa basa, dizlerinize çarpa çarpa ilerledikleri halde selam kelamla da uğraşmayı ihmal etmiyorlar. Kesinlikle bunlar yanlış ve saygısız davranışlardır. Ve bu insanları kınıyorum neden tiyatroya geliyorlar diye de soruyorum. Ve defalarca uyarıldıkları halde telefonları açık kalıyor, ya çekim yapıyor, ya resim çekiyorlar. Acaba kendilerini ne sanıyorlar? Oysa insanın saygısı önce kendine olmalı, kedine saygısı olanın başkasına da saygısı olur. Bunu bilmeyen var mı artık? Ancak dün geceki seyircide iyiydi. Aynen salon ve müzikal gibi…
Sonunda söylemek lazım ki bu genç kadro müthişti ve bize müthiş iki saat geçirttiler, bu iki saat bizi artık diğer bir oyuna dek idare eder diye düşünüyorum. Düşlerimizin gerçeklemesi gibi bir şeydi. Kulağımızın bayram yapması gibi bir şeydi… Yüreğimizin hızlı atması gibi bir şeydi, bir buluttu sanki, valla duygularımı anlatamıyorum. Ama milyonlarca teşekkürler ediyorum emeği geçen herkese. Ve tabi sevgili arkadaşıma her zaman yanımda olduğu için.
Ve şimdi, Kumbara Görsel Sanatlar hakkında kendi sayfalarından aldığım bilgileri paylaşmak istiyorum. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, hep birlikte, her zaman ayrımsız, gayrımsız sevgili okuyucularım… Yase
& & & & &
Notre Dame’ın Kamburu Müzikali
Kumbara Görsel Sanatlar
2010 yılında Vural Bingöl tarafından kurulan tiyatromuz kurulduğundan bugüne kadar kendi prodüksiyonlarını destek almaksızın gerçekleştirmeye çalışmış (kendi yağında kavrulmuş) birçok yetişkin tiyatro oyunu, müzikal ve çocuk oyununu sahneye koymuştur.

Hedefimiz sanatla kazanıp yeni projelerimizi hayata geçirerek, sanat çemberinin içerisinde farklı insanları bir araya getirmektir…
Oyunda çirkin ve kambur Kilise zangocu Quasimodo ile Fransa’nın ruhani ve dini lideri Claude Frollo’nun ve Kral’a baglı komutan Phoebus’un semtte yaşayan Çingene Kızı Esmeralda’ya olan aşklarını,Zangoç ile Papaz’ın ruhlarında oluşan ikilemleri ve tepkileri romantik yaklaşımla ele alan danslarıyla göz dolduran,turkce bir müzikal.
Quasimodo; çirkinliğiyle alay eden ondan korkan halkın içine karışmayan,insanların söylediklerini bir alay veya lanet saymayan, insanlara duyduğu kini her gün büyüyen biridir.Bir gün Esmeralda ile tanışır ve ona aşık olur.
2 Perde / 82dk.
Oyun Dili: Türkçe, Yazan: Victor Hugo, Yönetmen: Vural Bingöl, Uyarlama: Vural Bingöl, Erhan Yaman, Müzik: Richardo Cocciante, Koreografi: Ali Kemal Aydın, Supervisor: Arzu Kurnaz, Dekor: Muhammet Topraktepe, Sırrı Topraktepe, Kostüm: Erkan Mercan, Arzu Kurnaz, Işık: Tugay Görmez, Ses: Barbaros Göçmen,
Oynayanlar: Vural Bingöl (Quasimodo), Kamala Mustafayeva (Esmeralda), Andrea Primavera (Piere), Erhan Yaman (Frollo), Bahtiyar Tamer Aksu (Clopin), Murat Yaşar Özdemir (Phoebus/Asker), Ayca Ergun (Fleur-de-lys), Dansçılar: Alaattin Bahar, İrge Merve İp, Nilufer Ömürlü, Sibel Kuşi Yalkı, Göker Yıldız, Can Özkeçeci
Günün Şiiri
Göğe Bakma Durağı
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat.
Turgut UYAR
Bir Gün Sabah Sabah
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç\’ten.
Vapur düdükleri ötmededir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam…
Yolculuğum uzun sürmüş oldukça
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.
Şarkılar söylemişim pencereden,
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapanca\’dan bir sepet elma almışım..
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu…
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç\’ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.
Turgut UYAR
Günün Sözü
Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.
Mustafa Kemal ATATÜRK




