Martın Sonu Bahardır…

0
105

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yerel seçimlere günler kala siyasilerin dili daha çok sertleşiyor daha çok agresifleşiyor! Sanki bir şeylerin telaşındalar. Tehditler havalarda uçuşuyor, biri çıkıyor idamdan söz ediyor nasıl bir cüret bu anlayabilene aşk olsun. O kadar yazılıyor çiziliyor yine de dini siyasete alet etmekten vazgeçilmiyor. Neden acaba? Bu sözlere kanacak insanlar var mı acaba gerçekten oy verince cennetin kapıların onlara açılacağını Allah’ın onlardan razı olacağını düşününler kim bilir? Eğer varsa vay halimize ki vay halimize. Ama düşünmeyenlerinde bu söylemlerden gına getirdiğini biliyoruz.

Neyse ki bizim burada seçim çalışmaları gerçekten kardeşlik şehrine uyan bir şekilde devam ediyor, adaylar birbirlerini ziyaret edip birbirlerine başarı diliyorlar sanırım bu hiçbir secim zamanında olmamıştır yani en azından bendeniz anımsamıyorum. Bu içimize serinlik veriyor çünkü içimiz gerçekten kurudu nerdeyse simsiyah olacak, geçim sıkıntısından, ayrımcılık, hukuksuzluk, işsizlik, pahalılık ve acayip faturalar yüzünden. Kime sorsanız sıkıntıda, gençler işsiz, her evde en azından bir iki kişi işsiz, gençler bu yüzden evlenmiyor bile. Üniversite okuyor, ailelerine borçlanıyor, sonra orada boş-boş dolaşmak zorunda kalıyorlar, bunu gururlarına yediremiyorlar, bu yüzden hem suçluluk duyuyorlar hem utanç!

Gerçekten utanması gerekenler ise yalnızca konuşuyor, gerçekleşmesi olanaksız vaatlerde buluyorlar. Yersen tabi? Gerçekten bu kadar aklımızla alay eden bir zaman yaşamadık. Hatta hiçbir zaman aklımızla dalga geçilmedi, her şeyin ilkini bu seçimlerde yaşıyoruz. Neymiş belediye başkanı seçeceğiz muhtar seçeceğiz. Savaşa girmeyeceğiz. Nihayet hepimiz aynı vatan evlatlarıyız, atalarımızın kanı ile sulanmış bu topraklarda birlikte yaşıyoruz kardeşiz ya da değiliz birbirimizi severiz ya da sevmeyiz ama hepimiz bu topraklar için hiç düşünmeden canımızı verebiliriz gerektiğinde.

Ve sevgili okuyucularım önceki mahallemizde miting yapan CHP Belediye Başkan Adayı Sayın Dr. Yılmaz Şahutoğlu da “Yaratandan dolayı hepimiz kardeşiz” diyerek başladı seçim propagandasına ve söylemleri birlik üzerineydi, sevgi üzerineydi, kimseyi incitecek bir söz ya da imada bulunmadı. Gerçek anlamda küçük büyük adamdı. Alana davul zurna eşliğinde geldi, kalabalıktan kaybolmuştu adet… Kilo vermiş biraz daha küçülmüştü boyu ama o kocamandı sanki. Konuşurken daha da büyüdü, konuşmayı uzatmadı, insanları bir dolu olmayacak vaatlerle bıktırmadı. Gerçi alana geç geldi ama bu artık olağan bir şey ve herkes bunu kabul ediyor. Maksat boy göstermek değil samimi olmak, halktan gelip halk olmak. Ve bunu çok güzel başarıyor Sayın Şahutoğlu.

Meydandaki halk ise gözlemlerime göre gergindi, sıkıntılıydı, düşünceliydi, alandaydı ama değildi destek için gelmişti ama kişisel sıkıntılardan o kadar boğuluyordu ki ve en kötüsü kuşkuluydu. Artık kimsenin kimseye güveni kalmamış o hale getirilmişiz, neyse ki davullar, zurnalar vardı, neyse ki herkes halay çekmeyi biliyordu. Ve herkesin ortak olduğu el ele verdiği halaylarla noktalandı miting.

İnsanlar düşünceli, umutla umutsuzluğun karıştığı ama her şeye rağmen evet diyebildiği bir şekilde ayrıldı alandan tabi bendenizde onlardan biraz daha ketumdum çünkü tam o anda iki damarı da tıkalı olan abim ameliyat masasındaydı. Ve yüreğim tonlarca ağır geliyordu göğsüme, aklım orda, fikrim seçim ortamında, çok şükür şu an her şey normale döndü. Ve hayat normal akışı ile akıyor.

Ve sevgili okuyucularım belki onlarca kişi aynı durumdaydı o toplantıda ya da başka durumda bu yüzden aslında kimse yalnız değil yalnızca paylaşım olsun acılarda sevinçlerde paylaştıkça artar ya da azalır.

Ve dermansız dert vermesin Allah’ım kimseye ve sağlıkla ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım ayrımsız gayrımsız her zaman hep birlikte. Dilerim gerçekten Martın sonu bahar olsun… Yase

& & & & &

Aslını Unutma

Bir zamanlar Ayaz adlı bir köle varmış. Takdir bu ya, köle bir gün Sultan Mahmud’un kölesi olmuş. Sultan, köleyi taşıdığı asil karakteri sebebiyle çok sevmiş. Derken Sultan’ın öylesine itimadını kazanmış ki, bütün sultanlığın haznedarı tayin edilmiş ve en kıymetli ve zarif mücevherler, taşlar ona emanet edilir olmuş. Bu gelişmeyi gören saraylılar ise durumdan pek rahatsız olmuşlar. Hasetleri ve kibirleri yüzünden, sözüm ona basit bir köleye böyle bir mevki verilmesini ve kendi rütbelerine çıkarılmasını bir türlü hazmedememişler.

Bu duygular içinde, özellikle Sultan yakınlardaysa ondan gün geçtikçe daha çok şikâyet etmeye başlamışlar ve asil ruhlu kölenin itibarını zedelemek için ellerinden geleni yapmışlar. Bir gün Sultan’ın huzurunda bir saraylının diğerine şöyle dediği duyulmuş: “Köle Ayaz’ın sık-sık hazineye gittiğini biliyor musun? Onun mücevherlerimizi çaldığından adım gibi eminim.” Sultan kulaklarına inanamamış. “İşin aslını kendi gözlerimle görmeliyim” demiş. Duvara küçük bir delik yaptırıp, içeride olanları seyretmeye hazırlanmış.

Kölenin sessizce içeri girdiğini, kapıyı kapattığını ve sandığa gittiğini görmüş. Orada sakladığı küçük bir bohçaymış bu. Bohçayı öpmüş alnına koymuş ve sonra da açmış. İçinden çıkan köleyken giydiği yırtık pırtık bir elbise! Aynanın karşısına geçmiş. Kendi kendine, “Daha önceleri bu elbiseyi giydiğin zamanlar kim olduğunu hatırlıyor musun?” diye sormuş. “Bir Hiçtin sen… Hepsi hepsi satılacak bir köleydin ve Allah, Sultan’ın eliyle sana rahmetinden belki de hiç hak etmediğin nimetler lutfetti. Asla nereden geldiğini unutma! Çünkü mal mülk insanın hafızasını uçurur, unutuluşlara sürükler. Şimdi sen de, nimetçe senden aşağı olanlara kibirle bakma ve daima hatırla Ayaz, hatırla!” Sandığı kapatmış, kilitlemiş ve sessizce kapıya doğru yürümüş. Hazine dairesinden çıkarken birden Sultan’la yüz yüze gelmiş. Sultan gözlerini Ayaz’ın yüzüne dikmiş dururken, yanaklarından aşağı yaşlar süzülüyormuş ve boğazı öyle düğümlenmiş ki, konuşmakta güçlük çekmiş. “Bugüne kadar mücevherlerimin hazinedârıydın, ama şimdi… Kalbimin hazinedârısın. Bana benim de önünde bir hiç olduğum kendi Sultanımın huzurunda nasıl davranmam gerektiği dersini verdin…”

Günün Şiiri

BEYAZ, İPEK GİBİ YAĞDI KAR

Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde
Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri
Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak
Şarkılar çaldı odalarda
Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm
Düşmanlarımız dışında
Düşmanlarımız çünkü
Sevgiyi yok ettikleri için
Düşmanımız oldular-
Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif yüreğiyle
Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.
Uzaktaki şehir
Uykuya dalmıştır şimdi.
Düşündüm bir bir
Kardeşlerimin ne yaptıklarını
Nihat uyumuyor olmalı.
-Nefis bir şarkı
Söylüyor yandaki odadaki kız
Bir Rus Halk şarkısı.
Ve şimdi koroyla Başladılar-
Nihat düşünüyordur karanlıkta.
-Sanırım Bir saatten sonra
Hapishanede
Dışarıdan söndürüyorlar ışıkları-
Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kelebek adımlarıyla
Geçip gitti karın üzerinden.
İnsanlar kendi şarkılarını
Kendi hayallerini taşıyorlar.
Çağdaş şarkılar Gerekli onlara
Hem Hayatlarının
Derinliklerinden söz eden
Gerçekleştirilmiş
Gerçekleştirilmemiş duygularından,
Hem Kavgayı ateşleyen
Somut, anlaşılır akıllı şarkılar.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Acılarla dolu bu dünyaya.
İnsafsızlık, Vahşet, Hala güçlü
Ve hala iktidarda.
İnsanlar Ölüyorlar.
Gepgenç, Sımsıcak, Ölüyorlar
Sanki ölmüyorlarmış gibi.
Bir yandan sürüp gidiyor-
Hayat; Bir yanda tel örgüler
Parmaklıklar.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Yağdı kirpiklerine bir kızın
Yağdı mavi bir nehre
Saçlarıma yağdı
Otobüslere, Ağaçlara, Evlere.
İçimden okşadım onu.
Kelebek adımlarını
Yanımdan geçen kızın.
Herhangi bir kız
Hayalleri olan.
İstedim ki daha güzel
Olsun şu dünya.
İstedim ki beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Bitsin artık bu sürüp giden alçaklıklar.
Bir bebek ölüm tehdidi altında yaşamasın
Beşiğinde.
Ve paramparça olmasın
Sımsıcak, Capcanlı
Yaşayıp giderken insanlar.
Bırakın, beyaz ipek gibi yağan karın altında
Hayallerimiz olsun.
Yaşayalım Özgür, Güzel, Düşünceli.
Anlatalım düşündüklerimizi birbirimize.
Sevinç egemen olsun her yerde
İnsanca bir kaygı.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar.

Yağsın.
Dünya daha güzel olacak
İnanıyorum buna.
Bir insan kalbinin güzelliğine
Çocukluğuna sonsuz cesaretine, olanaklılığına
İnandığım kadar.

Ataol BEHRAMOĞLU

Günün Sözü

Düşmanından çok dostundan sakın! Çünkü dostluk biterse, sana nasıl zarar verebileceğini en iyi dostun bilir.
Bob Marley

Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, ancak çok basit bir sanatı unuttuk: Kardeşçe yaşamayı.
Martin Luther King

Bir insanın ruhuna doğruluk ekmek, kör doğmuş birine görme gücünü vermek kadar olanak dışı bir şeydir.
Platon

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here