Bir zamanlar “Akdeniz’in İncisi” denirdi kentimize. Köylerimiz köydü. Köylülerimiz, çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşırlardı. “Akçay Şekeri” denilen şeker portakalımız belki de dünyanın en tatlı meyvelerinden biri idi. Çocukluğumda Bekbele yaylamıza gider, teyzemin yanında kalırdım. Tarlamızda mısır ve buğday olurdu. Yetişmiş mısırlar için bir kenarda ateş yakar iştahla yerdik. O doğal lezzeti unutamam.
O yıllarda köyümüze kara yolu yoktu. Aşağı Bekbele’ye “Kerkip” denirdi. Kerkip’ten Bekbele yaylamıza hayvanlarla veya yaya çıkılırdı. Özellikle keçi beslenirdi. Sığırlar daha azdı benim hatırladığım. Şu andaki ABADER Başkanı Duran Bilgin’in dedesi Küçük Duran emminin büyükçe bir davar sürüsü vardı.
Duran emmi tam bir Yörük hayatı yaşar, hayvanları götürdüğü yere çadır kurar, oralarda yatar, kalkardı. Oğullarından biri olan halamın oğlu Ali, beni gördüğü yerde keçilerden hemen biraz süt sağar “teleme” adı verdiğimiz sütün kesilmesi ile oluşan çok lezzetli bir peyniri önüme koyardı. Kimse sebzeye, yumurtaya para vermezdi. Bir evde yufka ekmek yapılacaksa, konu komşu toplanır el birliği ile yapılırdı. Çok yoğun bir imece ve yardımlaşma kültürü vardı.
Şimdilerde o köyler yok artık. Bir ara adına “belde” dediler köyler birkaç mahalleye bölünerek belediye yapıldı. Daha sonra belediyeler iptal edilerek mahalle oldu. Oldu da, ne köy olduğu belli şimdi, ne mahalle… Eski köylerimizi sabahları keçi sürülerinin çıngırak sesleri ile uyanmayı özlüyoruz.
Köylerimiz yok edildi. Hayvancılık öldürüldü. Çiftçi buğday ekemiyor. Gübre oldukça pahalı! Tarımsal ilaçlar öyle… İnsanlar artık o yerlerde sebzeyi, yumurtayı ve en önemlisi ekmeği satın alıyor.
Dağlar bize ait değil artık!.. Orman, dağların zenginliği idi. Her türlü hayvanın barınağı… Özellikle 23 yıldır iktidarda bulunan AKP iktidara geldikten sonra ülkenin çok yerinde tarım alanları imara açıldı. Ormanların yoğun olduğu yerlerde taş ocaklarına, maden sahalarına ruhsat verildi. Kısacası güzel ülkemizin güzelliği tahrip edilerek milyonlarca ağaç katledildi.
Yanan ormanların yerine iktidar mensupları veya yakınlarınca 5 yıldızlı oteller konduruldu. Altın aramak için yabancılara izin verildi. O yabancılar siyanürle altın araması yaparak halkı zehirlerken, iktidar mensupları seyretti.
Kendi şehrimiz Hatay’da ne yazık ki taş ocağı, maden arayıcılarına verilen ruhsatlar nedeniyle delik deşik… İlçemiz İskenderun’un Amanos eteklerine onlarca taş ocağı açıldı. Modern evlerin hemen üzerinde taş ocaklarında dinamitler patlatılıyor. İnsanlar tedirgin ve korku içerisinde. İktidar partisinin Hatay vekillerinin “vekillik” yaptığını kimse söyleyemez. Dağlarımız kelleşti ve çok uzun yıllar orada ot bitmeyecek. Orman olmadığı için yağış da alamayacak. Yağış alsa bile bu defa da heyelan tehlikesi var.
Yıllardır başımıza bela olan “Angus”lar için hangi iktidar vekili çözüm üretebildi? Yapamazlar çünkü dünyanın en doğal limanlarından biri olan İskenderun Limanı da “Limak Holding”e peşkeş çekilmiş. Limak Holding siyasilerin sık-sık dile getirdiği beş firmadan biri. Bu firmaya güçleri yetmez. Çünkü sarayın koruması altında…
Velhasıl yaramız çok da, yaraya neşter vuracak kimse yok. Merhum Erbakan’ın tabiri ile herkes “rantiyeci” olmuş.