Ülkemiz deprem kuşağı olarak anılan bir coğrafyada yer almaktadır. Yurdumuzun birçok bölgesinde defalarca yıkıcı depremler yaşadık. 6 Şubat’ta 11 ilimizde yaşanan 7,8 şiddetindeki depremde resmi kayıtlara göre 53 bin vatandaşımız hayatını kaybetti. En son İstanbul’da meydana gelen 6,2 şiddetindeki depremde bilim adamları ikiye ayrıldı.
Bazıları İstanbul ‘büyük depremi’nin bu olduğunu söylerken, bilim adamlarının bazıları bu depremin bir öncü, bir uyarıcı olduğunu söyledi. Doğrusu adı bilim adamı olan ve İstanbul’da son yaşanan depremi “büyük İstanbul depremi” olarak nitelendiren sözde uzmanları anlamak mümkün değil. Deprem kuşağında bulunan ülkemizin ne zaman neresinde, ne zaman bir deprem olacağını önceden kestirmek mümkün mü? Deprem bir tabiat olayıdır ve her zaman, her yerde olabilir.
2011 yılında Japonya’da meydana gelen 9,1 büyüklüğünde meydana gelen depremin yarattığı tsunaminin, ülkemizde yaşanıp yaşanmayacağı konusunda bilim adamlarının düşüncesi nedir (?) bilemeyiz. Ama olmayacak diye bir düşünce söz konusu olamaz. 6 Şubat 2023’de Kahramanmaraş merkezli depremin 11 ilimizi etkileyeceğini kimse söylememişti o güne kadar. Ama oldu. Depremden en fazla etkilenen il de bizim ilimiz Hatay… Depremin üzerinden 2,5 yıl geçmiş olmasına rağmen insanlarımızın çoğu hala konteynerlerde hayatlarını sürdürüyor. Bu yürekler acısı bir durum.
1999 yılında meydana gelen Marmara depreminden itibaren toplanmaya başlayan ve bugün 43 milyar doları bulan deprem vergileri nerede? Nerelere harcandı? 23 yıldır devleti idare etmekte olan AKP iktidarı bu sorunun cevabını vermelidir. 26 yıldır her an olabilecek büyük İstanbul depremi için maalesef hiçbir şey yapılmadı. Deprem toplanma alanları olarak tespit edilen yerlere de devasa AVM’ler dikildi. Hatta Cumhurun başı Erdoğan “dikey mimari ile biz bu şehre ihanet ettik” itirafında bulunmuştu. Lakin yurdun her yanında ihanetler devam etti.
Gelelim İskenderun’a… İskenderun havası oldukça nemli sıcak bir yerleşim birimi. Yaz aylarında bu nem sıcakla kucaklaştığında kentimiz yaşanamayacak bir hale geliyor. İmkânı olanlar yaylalara, Arsuz gibi tatil kentlerine taşınıyor. Olmayanlar yüksek sıcaklık ve nemle yaşamaya devam ediyor. Bazı caddelerimiz denizden direk gelen hava ile kısmen serin oluyor. Raif Paşa Caddesi, Mete Aslan Bulvarı gibi…
Fener Caddesi de bunlardan birisi idi. Ne hikmetse o caddenin denizle kesiştiği sahil kesimine bir cami yapıldı Belediye Başkanı Seyfi Dingil zamanında. Yahu cami yapacak o kadar yer varken tam da caddeyi havalandıracak yere o caminin yapılması şart mıydı? Deveye sormuşlar “Boynun niye eğri?” Deve cevap vermiş “Nerem doğru ki?”
Bu kadar sıcak ve yoğun nemli bir şehrin sahiline 15-30 katlı binalar yapılmasının esprisi nedir? Sahilden itibaren 3-4-5 katlı binalar içerilere doğru ilerledikçe yapılabilirdi. Sahilimizde o çok katlı binalara ruhsat veren belediye başkanları da Erdoğan’ın itiraf ettiği gibi bu kente ihanet etmişlerdir. Kim olursa olsun bu vebalden kurtulamayacaklardır!
6 Şubat depremi bu şehirde yaşayan herkese ders olmalı idi. Oldu mu peki? Hayır. Sahilde daha önce 5 kat olan ve yıkılan binalara 7 kat imar verilmiş. O, 15 kat olup yıkılan binalar kaç kat verilmiş bilemem. Anlaşılan deprem yine bazılarına ders olmamış. Şu anda belediye başkanı kim ise onadır bu sözlerim. Geçirmiş olduğumuz ve binlerce insanın ölümüne neden olan deprem sonrası o çok katlı binalara imar verilmemeliydi.
Erdoğan’ın itiraf ettiği gibi, geçmişte bu şehre ihanet eden belediye başkanlarının suçlarına ortak oluyorsunuz!