Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Temizlik imandan gelir” diye bir söz vardır. Bu söze inanırım candan gönülden. Temizlik anlayışı zamanla öğrendim ki kişiye göre değişiyor. Kimisi için temizlik etrafı silip süpürmek, toz almak, kimisi için üstünü başını temiz tutmak, kimisi içinse içini temiz tutmaktır temizlik. Dipte köşede toz, kir, pas bırakmamak.
Benim içinse hepsi birdendir. İçini temiz tutan dışını da temiz tutar diye düşünüyorum. Bu hem maddi anlamda hem de manevi anlamda bir temizliliktir, her iki anlamdan biri eksik ise temizlikte eksik kalır bence. Ve iddia ediyorum ki bizim toplumca temizlik anlayışımız eksik ve yanlıştır. Örneğin sahilde çekirdek çıtlayıp kaldırımda kabuktan halı oluşturan bir ev hanımının evindeki temizlikten kuşku duyarım. Evi temizdir, olabilir ancak temizliği sokağa taşımıyorsa o temizlik eksiktir ve bir yerde anlamsızdır ki o sokaklar sanki bizim değil de uzaylılarınmış gibi davranırız. Ancak öyle bile olsa bizde o sokaklardan geçip gidiyoruz ve tepe, tepe kullanıyoruz yani? Yani bizimde sorumluluğumuz var o sokakların temizliğinde değil mi? Ama nedense temiz tutmak aklımızdan geçmez bile.
Neyse derin mevzular bunlar… Biz en iyisi iki hikaye okuyalım. Sağlık ve sevgiyle kalın sevgili okuyucularım. Yase
& & & & &
Niye Ben
Brenda yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı. Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karsılarına. Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini taktı, ipi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı. Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebileceği bir oyuk buldu…
Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla Brenda’nın gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu. Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkânsızdı. Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Brenda artık bulanık görüyordu.
Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulması için Allah’a dua edebilirdi yalnızca… Ve içten içe düşünüp dua etmeye başladı. “Allah’ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün. Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et.”
Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. İçlerinden biri “Aranızda lens kaybeden var mı?” diye bağırdı.

Brenda’nın sonradan öğrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti. Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlattı. Bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek, karıncanın üzerindeki baloncuğa şunları yazdı:
“Allah’ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa, senin için taşıyacağım…”
“Bu Yükü Niye Taşıyorum” demeyin…
& & & & &
Zihnin Efendisi
Bilge ve öğrencisi okyanus kıyısında geziyorlardı. Soğuk bir gündü ve rüzgar okyanusta kocaman dalgalar oluşturuyordu. Bir süre yürüdükten sonra bilge durdu ve öğrencisine sordu: “Bu büyük dalgalar sana neyi hatırlatıyor?” “Zihnimi hatırlatıyor” dedi öğrenci “ve durup dinlenmeden yol alan düşüncelerimi!” “Evet, fırtınalı okyanus zihnin, dalgalar da düşüncelerindir. Zihnin su gibi durudur, ne iyidir ne de kötü. Rüzgar ise dalgalara sebep olur; tıpkı arzu ve korkularının düşünceleri üretmesi gibi…” diye devam etti bilge. Öğrenci söz aldı: “Böyle bir okyanusun ortasında sallanan bir sandal içinde olmak istemezdim doğrusu.” Bilge: ”Oysa sen daima oradasın. Diğer tüm insanlar da… Ancak birçok kişi bunu fark etmez. İnsanların zihni dalgalı deniz gibidir. Düşünceler durmaksızın sallanarak sarsarlar bizi, tıpkı dalgalar gibi… Okyanusu dinginliğe kavuşturmanın yolu ise hareket etmesini önlemek değildir. Rüzgârı görmezden gelemezsin. Yapman gereken, rüzgarı durdurmaktır. Rüzgar da arzu ve korkularındır. Onların hayatını yönetmesine izin verme. Dikkatini kontrol etmeyi öğrenirsen, arzu ve korkularını da kontrol edersin, yani okyanusu darmaduman eden dalgaları durdurursun. Böylece zihninin okyanusu sakinlik ve dinginliğe kavuşur. Zihninin efendisi olduğundaysa, her şeyin efendisi olabilirsin!”
Günün Şiiri
Ayın Büyüttüğü Oğullar
Bize kanlı bir uykunun, bir kardeşlik sabahı başlatacağı müjdelenmedi.
Cinayetten dönen kardeşiniz, gölgesini gizlediği duvarların ötesini görür.
Ellerini yıkar ve sizi dünyada bir söz olarak bırakır.
Sessiz bir törenle iç geçirme arasında duran yerde gömdüm onları.
Ölü oğullar. Kurban hepsi.
Sanki onlara, kurban oluşlarını hatırlatmak için var yeryüzü.
Yüzleşiyoruz.
Sızlanmaya başlayan bir çırpınmada “yeter” diyorum.
“gidin ve öldürmeyin”
ağzımda kesik bir gülüş. Kâbus olmalı.
Bir cinayetten dönen kardeşim korkutuyor beni.
Kanlar içinde uyanıyorum. Terliyim.
Aç gözlerini. Tırnaklarını acıyan yerlerine bastır.
Biri var mı göğsümü mendiliyle silecek.
Kardeşim bir cinayetten dönüyor. Karanlık dehlizlerden.
Siyah paltosu
Ve gözleriyle.
Ona benzemeyeceğim.
Gece ayaklarımız okşandı ve büyük dağları geçeceğimiz söylendi.
Karlarla bekletilmiş büyük dağları geçtik.
Bahçede ilk gün keskin bir çizgiyle yan yana duran üç yıldızı gördük.
Mutlak. Yol açıcı.
“Bakmak istiyorum ayaklarına” dedi eğilen bir ses.
Onlara, bir daha görüşmeyebiliriz demedim.
Hepimiz biliyorduk.
O dağ oğullarını yedi.
Ve onları bir sese kapattı.
Kolu yok kiminin.
Kimi kör.
Kardeşlik eski bir masalın bilgisinde kaldı.
Kardeşlik acımaydı.
Bejan MATUR
Günün Fıkrası
İlkel bir kabile devletinde, milli eğitimi ele geçiren mum yüzlü bir bakan buyurmuş: “Üzerinde resmim olan pul bastırdım, bakanlığın bütün mektuplarında bu pullar kullanılacak.” Bir süre sonra görülmüş ki, pullar zarfa bir türlü yapışmıyor. Bakan küplere binmiş ve yetkiliyi çağırıp sormuş; “Üstünde resmim olan pullar yapışmıyor, arkalarına zamk sürmediniz mi?” “Sürdük efendim” demiş yetkili ve eklemiş; “Yapışmamasının nedeni, herkesin pulun ön yüzüne tükürmesi…”
& & & & &
Genç bir çocuk heyecanla annesine gelir ve aşık olduğunu, evlenmek istediğini ve annesini tanıştırmak istediğini söyler. Ama sadece eğlence olsun diye eve 3 kız getireceğini ve annesinin evleneceği kızı tahmin etmesini ister. Ertesi gün 3 güzel kızla eve gelir. Otururlar bir süre sohbet ederler. Bir süre sonra çocuk heyecanla annesine sorar tahmin ettin mi diye. Anne duraksamadan cevap verir: “Ortadaki kızıl saçlı” Oğlan hayretle annesine sorar: “İnanılmaz, nasıl bildin?” Anne cevap verir: “Ondan hoşlanmadım.”
Günün Sözü
Dişlerinin arasında olmasına rağmen bazen kendi diline bile hakim olamıyorsan, başkalarının söylediklerine çok fazla kızmamalısın…
Benjamin Franklin




