Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Erkeğin karısına şiddet uygulaması hakkıymış! Bunu söyleyen de bir hanım. Valla ne denir, dayak yemek, şiddet görmek istiyorsa o hanım onun tercihi kimse karışamaz, isterse günde beş kez şiddete maruz kalsın. Ama bunu Allah’ın kanunu, kutsal kitabın gereği gibi göstermeye çalışırsa işte o zaman o hanım efendiye birilerinin “ne diyorsun sen” demeleri gerekir.
Ama demiyor ağzı olan konuşuyor. Ve konuşmaya devam ediyor. Çalışan kadın iş yerinde tacize uğrarsa, tacize davetiye çıkardığı için günahkârmış! Çalışan kadına iş yerinde tecavüz edilirse tecavüzcünün suçu yokmuş! Ve o kadına şiddeti reva gören hanım bunlara ne diyor acaba?
Laiklik elden giderse olacağı bu sevgili okuyucularım. Dinle, imanla ilgisi olmayan sözde insanlar ne kitaba ne de ahlaka uymayanlar düşünceleri ile kendini bir şey sanırlar. Ve yobazlık, cehalet hat safhada ne yazık ki… Bu yetmiyormuş gibi inanç önderleri, Hatay’da şiddette maruz kalıyor, üstelik ilk değil defalarca oluyor bu cahilce, saygısızca vahşice saldırılanları birileri “acaba ortalığı karıştırabilirdim” diye yapıyor ama öyle yağma yok kimse kimseyi birbirine kırdıramayacak! Saldırganlar lanetle anılacak sadece eh bu da onların tercihi!
Ve Laiklik ve Cumhuriyet ve geldiğimiz durum! Hiçbir zaman laiklik, gerçek anlamı ile ifade edilmemiş. Oysa “senin dinin sana benim dinim bana, sen benim dinime inanmazsın bende seninkine ve dinde zorlama yok” dediğini kutsal kitabın birçok yerinde görebilirsiniz. İşte o kadar basit! Her şey aslında sen bana karışma, ben sana karışmam, herkes kendi inancını ya da inançsızlığını bildiği gibi yaşasın. Toplumu germeden ve kimseyi etkilemeye çalışmadan. Bu kadar zor mu bunu yapmak? Bundan önce yapıyorduk. Herkes dinini evinde ailesi ile yaşıyordu, öyle avaz-avaz kitaba uymayan fetvalar, havalarda uçuşmuyordu. Senin inancın, benim inancım demiyorduk, inanç önderleri tartaklanmıyor, hakaretlere uğramıyordu.
Ve yetmiyormuş gibi şimdide sevgili okuyucularım. Birde Suriyeli ayrımcılarımız var! Resmen düşman bakıyorlar. Dün balkona çıktım, köşedeki çöp konteynırlarından kağıt topluyordu iki motorlu genç adam. Yanlarından bisikletli biri geçti ona laf attılar. Bisikletli döndü. Siz ne diyorsunuz dedi kızgın bir sesle. Bir anda iki kişi çocuğu aralarına aldı. Sonra net olarak duyduklarım kanımı döndürdü. Çöp toplayanlar Suriyeli. Arapçayı anlıyorum “bana bak dediler çocuğa, senin yüzünden belli alevisin. Bulaşma bize yoksa gününü görüsün. Çocuğun boynuna sarıldılar sokaktan geçenler falan karışınca işlerin zor olduğunu anlayıp torbalarını kapıp hızla uzaklaştılar. Herkes olduğu yerde bakakaldı. Kendi ülkelerinde savaştan kaçıp bize sığınıyorlar. Allah biliyor altlarındaki motorlar nereden gelmiş ve bizim ülkemizde yaşıyorlar para kazanıyorlar ve bizi tehdit ediyorlar.
Ve şehit haberleri gelmeye devam ediyor Hatay sınırındaki hareketlilikle. Ateş düştüğü yeri yakıyor gerisi yalan. Allah sabır versin, yangın evinde yaşayan herkese nur içinde uyusun şehitlerimiz. Mekânları cennet olsun.
Ve sevgili okuyucularım, bizler laik küçüğüne sevgili, büyüğüne saygılı, eline diline beline sahip olarak büyütüldük ve hala öyleyiz ve bizim öğretimiz bu.
Cumhuriyetçi laik ve Atatürkçüyüz kurtuluş savaşı vermiş toprağı kanı ile sulamış “toprağı toprak yapan kandır” diyerek. Bayrağa rengini vermiş ataların torunlarıyız.
Cumhuriyet haftasına girdiğimiz bu günler de bu bilinçle bu aşkla bu sevgiyle doluyuz. Bastığımız toprağa biraz daha nahif biraz daha saygılı basıyoruz. Atalarımızı incitmek için.
Ve sevgili okuyucularım ne olursa olsun mozaik değil ebru olmuş bu halkı kimse ayıramaz. Ve bütün ayrım gayrımcılara inat her zaman hep birlikte sağlıkla sevgiyle kalalım… CUMHURİYET RUHU İLE. Yase
& & & & &
Ahlak felsefesinin kurucusu kabul edilen antik Yunan filozofu Sokrates öğrencilerini nasıl seçerdi? Öğrencilerinden biri, Sokrates’e sordu: “Bir gün dahi olsa sizden ders alabilmek için yanınıza gelen herkese, niye bir gölcüğe bakıp ne gördüklerini soruyorsunuz? Bu işin öğrencilikle ne ilgisi var?”
Socrates, bu suale şu cevabı verdi: “Bu, bir imtihan. Havuzda balıkların yüzdüklerini söyleyen herkesi yanıma alır, ders halkama dahil ederim. Ama havuzda kendi imajlarının aynalanmasından, kendi akislerinden başka bir şey göremeyenler, kendilerine aşık insanlardır. Benim onlara verebileceğim bir ders olamaz.”

& & & & &
Sokrates ve Dostları
Ünlü Yunan filozof Sokrates her nasılsa bir ev yaptırmış: Eş dost merak etmiş nasıl bir ev diye, görünce evi, kimse dememiş güzel olmuş diye… Başlamışlar kusur bulmaya: Kimi içini beğenmemiş, kızmayın ama şanınıza layık değil odaları demişler. Kimi cephesine laf etmiş: Karşıdan görünüşü çirkinmiş. Hepsinin ortak görüşü de çok darmış bu ev. Kim sığarmış canım bu ev denen kulübeye?
& & & & &
Koca Filozof Socrates: “Ah! Keşke bu evin alabileceği kadar Gerçek dostum olsa! Bir ev dolusu gerçek dost nerede? Sözde herkes dost, ama gel de inan. Dosttan çok ne var bu dünyada, dosttan az şey de.
& & & & &
Talebelerden biri Sokrates’e sormuş: “Herkese güzel konuşma dersleri verdiğin ve onlara hitabet sanatını öğrettiğin halde, niçin sen de çıkıp bir konuşma yapmıyorsun?” “Evlat, demiş Sokrates. Bileytaşı keskin değildir ama, en sert demiri bile keskin eder…”
Günün Şiiri
Cumhuriyet
Kan akıttık can verdik,öyle kavuştuk sana
Adın bile veriyor bahtiyarlık insana
Seviyoruz biz seni canımızdan ileri
Atamıza söz verdik,dönmeyeceğiz geri
Eğer birgün uğruna gerekkirse canımız
Damarımızda saklıdır,senin için kanımız
Yaşamak için ölmek davasıdır HÜRRİYET
Yüzbinlerce şehidin adıdır CUMHURİYET…
Merdiven
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…
Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…
Ahmet HAŞİM
O Belde
Denizlerden
Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
Ne de âlâm-i fikre bir mersâ
Olan bu mâi deniz,
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma’nâ,
Ne bu akşamda bir gam-i nermîn
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-î istitâr ü istiğnâ.
Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz
Topluyor bû-yi rûhunu gûyâ,
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz…
O belde?
Durur menâtık-ı dûşîze-yi tahayyülde;
Mâi bir akşam
Eder üstünde dâimâ ârâm;
Eteklerinde deniz
Döker ervâha bir sükûn-ı menâm.
Kadınlar orda güzel, ince, sâf, leylîdir,
Hepsinin gözlerinde hüznün var
Hepsi hemşiredir veyâhud yâr;
Dilde tenvîm-i ıstırâbı bilir
Dudaklarındaki giryende bûseler, yâhud,
O gözlerindeki nîlî sükût-ı istifhâm
Onların ruhu, şâm-ı muğberden
Mütekâsif menekşelerdir ki
Mütemâdî sükûn u samtı arar;
Şu’le-î bî-ziyâ-yı hüzn-i kamer
Mültecî sanki sâde ellerine
O kadar nâ-tüvân ki, âh, onlar,
Onların hüzn-i lâl ü müştereki,
Sonra dalgın mesâ, o hasta deniz
Hepsi benzer o yerde birbirine…
O belde
Hangi bir kıt’a-yı muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dûr ile mahdûd?
Bir yalan yer midir veya mevcûd
Fakat bulunmayacak bir melâz-i hulyâ mı?
Bilmem… Yalnız
Bildiğim, sen ve ben ve mâi deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz
Bende evtâr-ı hüzn ü ilhâmı.
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre, müebbed bu yerde mahkûmuz…
Ahmet HAŞİM
Günün Fıkrası
Temel bilim adamı iken bir arkeoloji araştırmaları konferansına davet edilir. Amerikalılar anlatmaya başlar; “-Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 25 metre aşağı indik ve telefon kabloları bulduk. Öyleyse bizim atalarımız asırlar önce telefon kullanmışlardır.” Sıra Türkiye’ye gelir ve Temel başlar anlatmaya; “-Biz ülkemizde yaptığımız kazılarda 50 metre aşağı indik ama birşey bulamadık. Öyleyse atalarımız telsiz telefon kullanmışlardır.”
Günün Sözü
Yaşamda en önemli şey kazançlarımızı kullanmak değildir. Bunu herkes yapar. Asıl önemli olan kayıplarımızdan kazanç sağlamamızdır. Bu zeka gerektirir; akıllı insanlarla aptal insanlar arasındaki fark budur.
William Bolith




