Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? ”Mevla’m iki göz vermiş bilmem ağlasam mı ağlamasam mı?” diyor Âşık Daimi.
Taşeron işçilerinin kadrolu olabilmesi için sınavdan en az 50 puan alması bekleniyormuş. 50 puanı alamayan kadro alamayacak. Bu durumda “Bilmem ağlasak mı ağlamasak mı?” Şimdi bu işçi kadrodan vazgeçtim bari işimden olmayım demez mi? Ben olsam derim. Asgari ücret 1603 TL oldu “oh ne güzel.” Bilmem ağlasam mı gülsem mi?
Köprülere, oto yollara, yakıta gelen zamlar taşıt vergileri falan 1603 lirayla gani gani ödeniyor ve zaten zam falan yapılmıyormuş, çevre düzenlenmesiymiş sadece yapılanlar. Ve biz aklı olamayanlar hala konuşuyoruz bilir bilmez.
Ağlamak neyimize, gülmek lazım aslında… Ev kirası, elektrik, su, doğal gaz, telefon faturası, internet falan demiyorum zaten diyemem internet falan neyine? Adamlar ballandıra ballandıra reklam yapıyorlar. X sadece 69 TL, Y sadece 59 liracık. Almayanı dövüyorlar bırak senide dövsünler. Tabi onlar sanırım sokaktan topluyorlar cık cık paracıkları.
Sanki 1 TL’ye veriyorlarmış gibi. 59 TL bir öğrenciyi kaç gün geçindirir bilir misin? Bir işçi ailesi o parayla belki bir ay yaşamak zorunda kalacak. Bundan haberiniz var mı? “O reklamlara verdiğiniz milyarları fiyat düşürmek için kullansanız?” desek ne dersiniz acaba?! Ama kapitalizmin ahtapot kolları her tarafı sarmış, hiç debelenme bile. Borç harç uyu kollarında işte. “Bilmem ağlasam mı ağlamasam mı” diyesim kalmadı uykum var yalnızca.
Her türlü dolandırıcılık sokaklara düştü. Adım başı birileri yolunuzu kesiyor. Nedense de bu kesiciler hep çok uzun boylu oluyor, eğilip gözlerinizin içine bakarak ellerindeki uyduruk şeyleri gagalamaya çalışıyorlar. Azıcık bir gevşeklik yapın amaçlarına erişebiliyor. Dün başıma geldi. Adam üzerime bir abandı gözümün içine soktu, uyduruk bir dergi bilmem neye yardım. Cebimdeki son onluğu verelim dedik. Yok beğendiremedik 100 TL istiyor. Çocuğun elindeki dergiye baktım tek bir tane, herkese onu gösteriyormuş dergiyi satıyor gibi yapıp. Dergiyi elinden çekip aldım. “Hadi benden aldın alacağını bari başkalarına dokunma” dedim. “Siz çok kötüsünüz” diyerek peşimden bağırdı..
“Yaşasın kötülük o zaman” diyerek uzaklaştım. Ve dünya huzursuzca dönüyor yeni yılda sıra İran’a geldi, şimdi orayı karıştırmaya başladılar. Şimdiden ölü sayısı onları geçti bile. Kuzey Kore Amerika’yı tehdit etmeye devam ediyor.
Ve dünya izliyor, ne zaman birbirlerini yiyip bitirecekler, işte o zaman istedikleri değişikliği yapacaklar ve sonra hepsi birden kurtarıcı kesilecek. Artık bu senaryoları çocuklar bile ezberledi. Valla en güzeli rahat yaşamak için bir lokma bir hırkaya bürünüp gökyüzünün altında yaşayalım. Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım kalabiliyorsak tabi her şeye rağmen. Yase
& & & & &
Taşı Onu
Joshu, altmış yaşında başladığı Zen çalışmalarını seksenine kadar sürdürdükten sonra Zen’de olgunluğa ermiştir. Seksen yaşından yüz yirmi yaşına kadar da öğretisini yaymıştır. Öğrencilerinden biri Joshu’ya sorar: “Kafamda bir şey yoksa, ne yapayım?” Joshu yanıtlar: “At onu.” “Ama nasıl atarım olmayan bir şeyi?” diye sürdürünce öğrencisi, “Öyleyse” der Joshu, “Taşı onu.”
& & & & &
Üçlü Filtre Testi!!
Eski Yunan’da, Sokrat bilgiyi saklaması sebebiyle saygıdeğer bir ün yapmıştı… Bir gün bir tanıdık büyük filozofa rastladı ve dedi ki, “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?’”
“Bir dakika bekle diye cevap verdi Sokrat.. Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum.. Buna üçlü filtre testi deniyor.”
“Üçlü filtre???”
“Doğru” diye devam etti Sokrat.. “Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Buna 3 filtre testi dememin sebebi; Birinci filtre ‘Gerçek Filtresi’ Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin???”
“Hayır” dedi adam. “Aslında bunu sadece duydum ve…”
“Tamam” dedi Sokrat. “Öyleyse sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim. ‘İyilik Filtresini’ Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi???”
“Hayır, tam tersi..”
“Öyleyse” diye devam etti Sokrat. “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yinede testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı. ‘İşe Yararlılık Filtresi’ Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı???”
“Hayır, gerçekten değil.”
“İyi” diye tamamladı Sokrat. “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve yarar, faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?”
Günün Şiiri
Olmak Başladığımız Hayattı, On
6:15 vapurunun önünde jeton satan bir çocuktan ders almalı
oysa bir devrim —
eğer buysa bir devrim —
mavi giymeli pazar akşamları ve paradan hiç söz etmemeli
ve başlatabilmeli ve bitirebilmeli kendini
ve ağzının kıvrımlarını bir SEK şişesi gibi açabilmeli kapatabilmeli
Açık Kalan Kapılar İmparatorluğundan kalma, ölümün bir oyun olduğu günleri
bence iyi bir devrim çok önemlidir sabah evden çıkmadan
günde en az dört saatini ayna karşısında geçirmeli
can çekişen devrimleri kaldırım kenarında vurmalı, unutmalı
çünkü her devrim hâlâ bir yokuş aşağıya mümkündür, kendinden karşıya
ve bir kafa karışıklığıdır hepsi hepsi —
olmamalıdır ve yeniden doğmamalıdır
başkasını başlatmaya
oysa biz mesela nasıl alnımızı kullanırken
duvarlara, salatalara ve üretim araçlarının özel mülkiyetine karşı
nasıl korkaktı bu bizim devrimler, hayal dünyasında gezer
televizyonda ele geçen isimler, beddualar, nazarlar sergisi
banknotlara kendi resmini basan kalpazan terziler, kuyumcular, hA!
oysa bir devrim —
buysa bir devrim — tarihin altını ellerdi ¾¾ genç ölelim! — genç ölelim!
babamsa bir devrim, sadece müziğe doğru ilerlemeli
çünkü doğarken başlar ölmek, çünkü puşttur ahali
iyi bir devrim direnmez karısına ve mezarlığın büyük çağrısına ve
mesela o gece sarhoş olup oynadıysa masada, ertesi sabah utanmaz
ve biriktirdiği gazete kuponlarından ve cinnetinden
çünkü eskimişse mini etekleri çünkü
başlamışsa bir devrim, bitmeye de başlamıştır bir yaşlı sarışın kadın gibi
önce palyaçoyu alın aşağı! önce palyaçoyu alın!
ne ki işte biz kendimize karşı giriştiğimiz
bu aslanlı düelloda hile yaparken
nasıl yeniliriz
ki her takıntı nasıl olsa bir gün el değiştirir
oysa geçen zamandan başka bir devrim yok — ve deniz! — ve deniz!
ki bu ağızlar hep böyle gıcırtılarla açılır kapanırken
işte bu bir devrim, bir
birahanede masaya çarpılan bir şişeyle nasıl başlardı
ve yokuşlardan alaşağı sarsıntılarla edilen dolmuşlarda planladığımız
nasıl ay bizi seyrederken gençliğini hatırlardı
ve biz gümüş atlarımızı sürerken ölmün peşinden —
(adam derin bir nefes aldı ve topyekûn bir karşı saldırıyı başlattı
mona liza’da kol gibi yürek vardı)
Enis AKIN
Günün Fıkrası
Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: “Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem” der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: “Ben çekilirim.”
Günün Sözü
Kendini bilmek, tüm bilgeliğin başlangıcıdır.
Aristoteles (M.Ö.384-322)
Sorgulanmayan yaşam yaşanmaya değer değildir.
Sokrates (M.Ö. 470-399)
Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.
Mevlana (1207-1273)