Ağlamak İstiyorum Halimize…

0
95

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İthal ucuz  et sonunda yaptı yapacağını, mikrobunu hastalığını bulaştırdı…  Peki, bu sürpriz mi oldu? Pat diye mi oldu? Tabi ki düşünebilen herkes bunun gerçekleşeceğini hesaplayabilirdi. Ancak düşünmesi gerekenler düşünmediler, belki ciddiye almadılar. “Bize olmaz” boş vermişliği ile ülkeye, 17 günlük bir yoldan gelen büyük başların ucuz etini sattılar.

Yani hayvanlar limanlardan inince ortalığa yayılan kokudan nasıl bir yolculuk yaptıklarını tahmin etmek bilgelik ya da çokbilmişlik gerektirmiyor. Günlerce pencere kapı açamadık, yazdık, çizdik, şikâyet ettik, bu konuda konferanslar düzenlendi ama sonuç; sen çal sen oyna oldu. Şimdi bakalım bu illetin elinden nasıl kurtulacağız. Şarbon öyle bir hastalık ki hayvanı kesip pişirseniz hatta yaksanız yine de insana geçiyor.

Olan yine az gelirliye oldu, ucuz et alacağım diye sevindi, sevinci kursağında kaldı. Yani bunları yazarken mideme, göğsüme, yumruk yemiş gibi hissediyorum kendimi. Nasıl hesap verecek buna neden olanlar bilmiyorum.

Bir zamanlar milattan önce değil kendine yeten 7 ülkeden biriydik. Ne oldu da ucuz ithal etine ihtiyaç duyar durumuna düştük?

Valla biz nasıl böyle olduk düşün taşın altından kalkamıyoruz. Enflasyon bir taraftan vuruyor, bir taraftan hastalık, bir taraftan işsizlik, bir taraftan dokunsan patlayacak durumda olan insanlar. Toplum demiyorum. Toplumu  oluşturanlar zaten “biz” değil “ben” olarak yaşadığından kimsenin derdi kimseyi ırgalamıyor, günü güne yaşıyor herkes.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım   Çoktan beri sahile çıkıp bir deniz havası almadım İskenderun’da, eskiden olsa “sevgili  İskenderun” derdim şimdi sevgili değil artık bendeniz için. Çünkü artık etrafın kiri pası, çimlere yayılan insanların umarsızlığı, farelerin ortalıkta cirit atması ondan çok soğumama neden oldu.

İlk önce Berke ile sahilde otururken gördük, dehşete düştük değil ama  yakın bir duyguya girdik. Dehşet değil çünkü deniz ve kayalar olabilir yani? Dalgaları kesen kocaman kayaların arasından   çıktı kocaman fare hemen doğrulduk, kaçmak için ama o ortalığı kolaçan edip tekrar geldiği deliğe girdi. Birazdan bir Suriyeli aile geldi çoluk çocuk o taşlara yayıldılar ki taşlar dik ve rahatsız, hiç rahatsız olmadılar. Onları uyarmaya çalıştık anlamadılar, yediler içtiler artıkları bıraktılar yine uyardık bu kez dayak yiyecektik ve çekip gittiler. Fare yeniden çıktı, artıkları kokladı, beğenmedi, ufak bir tur atıp yeniden deliğine girdi. Diğer bir banka geçtik, aynı olay orada gerçekleşti…

O kayaların arasında fareler  cirit atıyor, tamam  atsınlar hakları ya biraz ilerde  Suriyeli çocuklar o farelerin çıktığı yerde  SUYA GİRDİLER ONA NE DEMELİ? Neşeyle cıvıldaşarak birbirlerine su sıçrattılar. Bendeniz için eşsiz bir manzara ama keşke etraf zehir yüklü olmasaydı. Farelerden  birde vebamı kapalım kardeşim? Ve o fareler dün işi ilerletmiş 1 numaralı sosyal tesisten yolu aşarak yürüdüğümüz kaldırıma hızla atladılar, kaldırımda yürüyenler ve tabi biz bir uçtuk bir  uçuştuk ayaklarımıza çarpmasın diye hayvanda bizden korktu hadi köşe kapmaca oynayalım durumları oldu. Valla biz döndük ama fareye ne oldu bilmiyorum ve bu sevgili diyemediğim bir zamanların sevgili İskenderun’un da oluyor?

Nasıl bir tesadüfse aynı gün terasta oturmuşken, uzaktan nefis bir kaval sesi geldi. Hemen diklendim, ses yaklaştı, fırladım sokağa baktım ki aynı fareli köyün kavalcısı filmindeki gibi avare, berduş, güneşten simsiyah olmuş bir adam. Sanki gerçekten fareleri toplamak için gelmiş kaval çalıyor. Ama bana sorsanız farelerden önce biz takıldık o kavalın sesine. Masal gerçekleşiyor mu yoksa? diye düşündüm. Birde romantik değilim yani.

Ve yine pazar günü kitap imzalarken siyah kocaman böceklerden kaçmak için yine akla karayı seçtik. Ve bendeniz halkını düşünmeyen seçilmişlerden şikâyetçiyim bu yüzden. Etraf fare, böcek, sinek, şarbon mikrobu ile dolu, hijyen hak getire, ilaçlama yapılmıyor, insanlar bilinçlendirilmiyor ama onları bilinçlendirmek için ne yapmak lazım bendenizde bilmiyorum… “Saldım çayıra Mevla’m kayıra” düşüncesindeki bu insanları ne değiştirebilir? Şarbon kapımızda büyük şehirlerden bize gelmesi an meselesi, birde bu fareler ve böcekler ve sokağa atılan çöpler. Ağlamak istiyorum yaaa! Ama biliyorum işe yaramayacak, onun için kimseyi sevindirmeyeceğim işte.

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım, ayrımsız gayrımsız, her zaman… Yase

& & & & &

Mavi Kurdele

New York’ta yaşayan bir öğretmen, lise son sınıftaki öğrencilerini, “diğer insanlardan farklı özelliklerini” vurgulayarak onurlandırmaya karar vermişti. California Del Mar’dan Helice Bridges tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırdı. İlk önce öğrencilere sınıf ve kendisi için ne kadar özel olduklarını belirtti. Sonra her birine üzerinde altın harflerle “Siz çok önemlisiniz” yazılı birer mavi kurdele verdi. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verdi. Her bir öğrencisine üçer tane daha kurdele verip, onlardan bu töreni gerçek dünyada devam ettirmelerini istedi. Öğrenciler, daha sonra sonuçları takip edecek, kimin kimi onurlandırdığını tespit edecek ve bir hafta boyunca sınıfa bilgi vereceklerdi. Çocuklardan biri, gelecekteki kariyer çalışmaları için kendisine yardımcı olan yakınlarındaki bir şirketin üst düzey görevlisini onurlandırmış, adamın yakasına mavi kurdeleyi iliştirmişti. Ardından, iki tane daha kurdele verdi ve: “Sınıfça bu konuda bir projemiz var. Sizden onurlandırmanız için birini bulmanızı istiyoruz. Onurlandırdığınız insanlara ekstra kurdele de verin. Böylece onlar da bu projenin devam etmesi için başkalarını bulabilirler. Daha sonra, lütfen bana ne olduğu konusunda bilgi verin” diye rica etti. O gün üst yönetici, suratsız biri olarak bilinen patronunun yanına gitmeye karar verdi. Patronun odasına girdi ve onun “iş dünyasında bir deha olduğundan ötürü” onu takdir edip örnek aldığını söyledi. Bu mavi kurdeleyi yakasına takması için izin verip vermeyeceğini sordu. Şaşkına dönen patron; “Tabii ki” şeklinde cevap verdi. Yönetici de mavi kurdeleyi, patronun tam kalbinin üstüne, ceketine iliştirdi. Ekstra kurdeleyi verirken de; “Bana bir iyilik yapar mısınız?… Siz de bu kurdeleyi onurlandırmak istediğiniz birine verir misiniz?… Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptıklarını söyledi. Bu kabul görme töreninin devam etmesi gerekiyormuş. Böylece “bunun, insanları nasıl etkilediğini belirleyeceklermiş…” dedi… O gece patron evine geldiğinde, on dört yaşındaki oğlunun yanına oturdu. “Bugün inanılmaz bir şey oldu” dedi. “Ofisteydim. Üst düzey yöneticilerimden biri içeri geldi, bana hayran olduğunu söyleyip, “İş dünyasında bu kadar başarılı olduğum için göğsüme bu kurdeleyi iliştirdi… Bir hayal etmeğe çalış… Benim bir dahi olduğumu düşünüyor.. “Siz çok önemlisiniz” yazılı bu kurdeleyi tam göğsümün üstüne taktı. Bana ekstra bir kurdele verdi ve onurlandıracak başka birini bulmamı istedi. Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleyle kimi onurlandırabileceğimi düşündüm ve aklıma sen geldin… Ben “seni” onurlandırmak istiyorum.Günlerim aşırı yorucu geçiyor. Eve gelince sana pek ilgi gösteremiyorum. Bazen derslerden aldığın notları beğenmeyince veya odanı toparlamayınca sana bağırıp çağırıyorum… Oysa bu gece bir şekilde buraya oturup, sana benim için ne kadar farklı ve özel olduğunu söylemek istedim. Annen gibi sen de benim hayatımdaki en önemli insansın. Sen mükemmel bir çocuksun. Seni seviyorum” diye devam etti… Şaşkına dönen çocuk şimdi ağlamaya başlamıştı… Bütün vücudu titriyordu… Başını kaldırdı, gözleri yaş içinde olarak babasına baktı ve: “Yarın intihar edecektim” baba, dedi… “Baba, ben senin… Çünkü ben senin… Beni hiç sevmediğini… Beni hiç önemsemediğini düşünüyordum… Ama artık her şey çok farklı… Sen baba, şu an… Oğlunun hayatını kurtardın!…” Sizin de sevginizi duymak, hissetmek isteyen insanların var olduğunu sakın unutmayın… Hepinize yetecek kadar kurdele var.

Günün Şiiri

Ben Sana Mecburum

Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum

 

Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur?

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum sen yoksun

 

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Birkaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

 

Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor

Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum sen yoksun

 

Belki Haziranda mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin

Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor

 

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin…

Attila İLHAN

Günün Fıkrası

Nasa uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş. Gönüllü başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş. Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel 3 aylık ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş. Beklenen an gelmiş ve Temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmışlar. Atmosfer aşıldıktan sonra Temel’e sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak ilk işi olmuş. Maymunun görevleri : “Yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol altında tutmak. Her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak. Füze içindeki hava basıncı, isi, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek… Yakıt harcamasını ve motorların sırasını belirlemek…” diye devam ederken okumaktan sıkılan Temel kendi görev kartını açmış: “Maymunu iyi besle!”

Günün Sözü

İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmak.
Victor HUGO

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here