Sinirlerimiz Laçka Bu Günlerde…

0
117

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hava sıcak, tansiyonumuz yüksek, sinirlerimiz laçka bu günlerde… Siyasilerin aday listelerine her kesimden itirazlar var. CHP’nin devre dışı bıraktığı adayların kentlerinde toplu istifalar geldi, yetmedi İYİ  Parti Halaçoğlu’nu  devre dışı bıraktı eften püften nedenlerle…

Valla ne denir bilmiyorum… İYİ Partinin kurulmasında, oluşturulmasında en büyük emeği geçen isim bile devre dışı kalsın? Yorum yok.

Ve sinirlerimiz laçka dedik bu yüzden kimseyi  kırmadan, incitmeden en iyisi bir öykü okuyalım 

& & & & &

O yıl New York’ta kış, Nisan’ın sonuna kadar uzamıştı. Kör olduğum ve yalnız yaşadığım için çoğunlukla evde kalmayı yeğledim.

Sonunda bir gün soğuk hava gitti, bahar kendini gösterdi. Hava coşkulu bir kokuyla dolmuştu. Arka bahçeye bakan pencerenin önünde küçük, neşeli bir kuş devamlı cıvıldıyor, sanki beni dışarıya çağırıyordu.

Nisan ayının değişken havasını bildiğimden kışlık mantoma sarıldım. Fakat havanın ılıklığını içimde hissedince, yün kaskolumu, şapka ve eldivenlerimi bıraktım. Üç  çatallı bastonumu alıp neşeyle sundurmaya çıktım ve kaldırımın yolunu tuttum.

Yüzümü güneşe doğru kaldırıp, onu selamlayan bir gülümseme sundum. Sessiz çıkmaz sokağımızda yürürken kapı komşum ´Merhaba´ diyerek seslendi ve gideceğim yere götürmeyi teklif etti:

´Hayır, teşekkür ederim. Şu bacaklar bütün kış dinlendi.

Eklemlerimin harekete ihtiyacı var. Bu yüzden yürüyeceğim´ diye cevap verdim. Köşeye vardığımda alışkanlıkla durdum. Birinin gelip yeşil ışık yandığında beni karşıya geçirmesini bekledim. Nedense bu sefer, öncekilere göre daha uzun süre beklemiştim ve hâlâ hiç kimse teklifte bulunmamıştı.

Sabırla beklerken, eskiden hatırladığım bir melodiyi mırıldandım; çocukken öğrendiğim ´Hoş geldin bahar…´ şarkısıydı. Birden güçlü bir erkek sesi konuştu: ´Sesinizden çok neşeli bir insan olduğunuzu hissettim. Sizinle caddeyi birlikte geçme şerefini bağışlar mısınız bana?´

Kibarlıkla iltifat görünce gülerek başımı salladım ve duyulabilir bir sesle ´Evet´ dedim.

Kibarca koluma girdi ve birlikte kaldırımdan yola indik. Yavaşça yolun karşısına geçerken, konuşulabilecek en iyi konudan, havadan konuştuk.

Adımlarımızı birlikte atarken hangimiz rehber, hangimiz yardım alıyor, belli olmuyordu. Yolun karşısına varmamıza az kala ışığın değiştiğini anlatırcasına kornalar sabırsızca çalınmaya başladı. Kaldırıma çıkmak için birkaç çabuk adım daha attık.

Ona dönüp, bana eşlik ettiği için teşekkür etmek üzere ağzımı açmıştım ki, ben daha bir şey söylemeden o konuştu: ´Bilmem farkında mısınız? Sizin gibi neşeli bir insanla karşıya geçmek benim gibi bir kör için ne kadar muhteşem bir şey…´

O bahar gününü hiç unutmayacağım.

Bazen evrende kendimizi en yalnız hissettiğimizde, sıkıntımızı atlatmak ve farklılığımızı ve yalnızlığımızı hafifletmek için Tanrı bize, aynadaki aksimiz gibi bir ikiz gönderir.´

& & & & &

Sevgiyi Bilmiyoruz

Bir keresinde bana çok yakın bir arkadaşım olmuştu! Bir yüzme havuzunun kenarında otururken avuçlarından birisini biraz su ile doldurdu ve bana uzatıp Şunu söyledi: “Elimde tuttuğum bu suyu görüyor musun? Bu “sevgi”yi sembolize ediyor. Ben bunu şöyle görüyorum: Elini özenle açık tutar ve suyun (yani sevginin) orada kalmasına izin verirsen, her zaman orada kalacak. Ancak, parmaklarını kapamaya kalkar ve sahip olmaya çalışırsan bulduğu ilk aralıktan akacak.

İnsanların sevgi ile karşılaştıklarında yaptıkları en büyük hata bu! Buna sahip olmaya çalışırlar, talep ederler, beklerler! Ve aynen elinizi kapadığınızda elinizden dökülen su gibi sevgi, ask da sizden kaçar. Çünkü sevgi özgür olmalıdır, onun doğasını değiştiremezsiniz. Eğer sevdiğiniz insanlar varsa, onların özgür birer varlık olmalarına izin verin.

Verin ama beklentiye girmeyin. Tavsiyede bulunun ama emretmeyin. Verir misin deyin ama hiç bir zaman talep etmeyin. Kulağa kolay gelebilir ama bu, gerçekten anlayabilmek için bir ömür isteyebilecek bir derstir. Bu, gerçek sevginin sırrıdır. Gerçekten öğrenmek için sevdiklerinizden içtenlikle bir şey beklememeli ama onlara koşulsuzca özen göstermelisiniz.”

Hayat aldığımız nefes sayısı ile değil, nefesimizi kesen anlarla ölçülür!

Yaşayın!

Swami Vivekananda (Çeviri: Lale Külahlı)

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım hep birlikte ayrımsız gayrımsız… Yase

Günün Şiiri 

Günlerin Çıkrığın

Bir dağ gölünün ılık yıldızlı

Sularında hırçınca seken taş

Sen daha özgürsün, daha yırtıcı

Bir sapanın rüzgarlı ucunda

Buğday saçlı köylü çocuğundan

 

Kuğuların gölde buğulu bakışları

Rüzgarını yadırgayan çiçeklerin çanı

Uyandırsın seni kahyadan önce

Sen ki üretici sevinci taşıyan

Ekin bereketi verdin yüreğinden

Kanla zulümle örülen güne

 

Ötede bir bulut pabuçlarını giysin

Düş onunla yayla bükümü patikalara

Geride bir evlik tarlan, karın

Başak saçlı onuruyla çocukların

Göğün eksilen mavisi altında

 

Ağarak saman dolu bir bulut

Çeksin ömrümüz yüklü arabayı

Günlerin çıkrığında gümüş sular

Kuyular, çaylar olsun ağlamaklı

Kıyısız barınaksız el kapılarında

Ahmet ADA

Hava Karanfil Kokuyor

Hava karanfil kokuyor,

Canımın tezgahın da biri,

Baygın yanık türkülerle

Bez dokuyor.

Alaca bez dokuyor.

Yine ben 0 çocuğum;

İçi yufka

Yüreği yalınayak

İlhami Bekir TEZ

Bir Tanem!

Son mektubunda;

“başım sızlıyor

yüreğim sersem!”

diyorsun.

“seni asarlarsa

seni kaybedersem”

diyorsun,

“yaşayamam”

Yaşarsın karıcığım,

Kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;

Yaşarsın kalbimin kızıl saçlı bacısı

En fazla bir yıl sürer.

Yirminci asırlarda

ölüm acısı.

Nazım Hikmet RAN

Dost

Bir gece habersiz bize gel.

Merdivenler gıcırdamadan

Öyle yorgunum ki hiç sorma

Sen halimden anlarsın

Sabahlara kadar oturup konuşalım

Kimse duymasın

Mavi bir gökyüzünde olsun kanatlarımız.

Dokunarak uçalım.

İnsanlardan buz gibi soğudum

İşte yalnız sen varsın

Öyle halsizim ki hiç sorma

Anlarsın.

Cahit KÜLEBİ

Günün Fıkrası

Yaşı geçkin evli çift çocuk sahibi olamayınca evlat edinmeye karar vermişler. Nasıl olduysa, Çinli bir bebeğe denk gelmişler. Hal böyle olunca da gidip Çince kursuna kayıt yaptırmışlar. Çince kursunun hocası, çifte sormuş: “Efendim Çince zaten çok zor bir dildir. Bu yaştan sonra Çince’yle işiniz nedir?”

Çift de durumu açıklamış: “Beyefendi biz bir bebek evlat edindik. O da Çin’li denk geldi. Daha çok küçük, konuşamıyor ama büyüyüp konuşmaya başlayınca dilini nasıl anlayacağız?”

Günün Sözü

Bir uygarlığın seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadının hayat şartlarına bakın.

Stuart

İyiliği başa kalkanın kusuru, ödülünden büyüktür.

Hz. Ali

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here