Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Her sabah, yeniden bir diriliş ölümden… Her gün, yeni bir başlangıç yeni doğmuş gibi. Her ne kadar dünden kalanları taşıyor olsak ta üzerimizde. Güne “günaydınla” başlamak bir dilektir gününün güzel geçmesine.
Her defasında umut yükü ile uyanıyorum. Geleceğe dair düşlerle… Güzele, barışa, kardeşliğe, eşitliğe dair ne varsa. Ve yükleniyorum hepsini sırtıma, zamanın elinden tutup ilerliyorum, sanki o babammış gibi, annemmiş gibi sımsıkı tutuyorum ellerini. Çünkü hızlı gidiyor, adımları benimkilerden çok büyük. Elimi bir kaçırırsam bir daha yakalayamam diye çok korkuyorum. Kendimi hiç rehavete bırakmadan hızlı, hızlı ve dimdik, sessiz ama heybetli ilerliyorum yanında… Sessizliğini çok seviyorum, çünkü susarak çok şey paylaşıyorum ve yaşıyorum. Ancak hiçbir zaman onunla yolculuğumuz hedefine ulaşamıyor. Tam yaklaşıyoruz. Tamam diyeceğim. Bir rüzgar esiyor aniden, sağdan soldan bir savruluyorum ki havaya, yüklerim bir dağılıyor ki etrafa. Kırlangıçla serçenin öyküsü geliyor aklıma.
Hani serçe kırlangıca aşık olmuş. Göç zamanı gelince Kırlangıç serçenin de onunla yolculuk etmesini, sıcak ülkelere gelmesini istemiş. Ancak serçe ufak ve uzak yerlere uçacak gücü yokmuş. Buna rağmen sevdiğini kıramamış ve onunla çıkmış yola. Uzun zaman birlikte uçmuşlar ama hava sertleştikçe yol uzamaya başlamış serçeciğe ve “artık ben gidemiyorum” demiş. Geri döneceğim. Kırlangıç bir şey söyleyememiş. Ve serçecik dönmek zorunda kalırken kırlangıç yoluna devam etmiş. Zaman da bana kırlangıcın yaptığını yapıyor. Rüzgâr, soğuk onu etkilemiyor yoluna devam ediyor. Ama ben fakir, her günün sonunda kırılmış, incinmiş, umutlarını yitirmiş olarak yola çıktığım noktaya dönüyorum. Ve sığınağım yine umutlarımın kırıntıları oluyor.
Taç yapıyorum onları başıma. Ve gece boyunca aramaktan vazgeçmiyorum yitirdiğim her şeyi. Ve bulduklarımı besliyorum, kanımla, canımla, inancımla. Ve güçlenmeye çalışıyorum zamana karşı değil, beni ondan koparan havaya karşı. Ve şimdi gelin tutalım elinden yeniden zamanın ve ilerleyelim onunla sevgiye, güzele, sağlığa ve kardeşliğe doğru hep birlikte sevgili okuyucularım hep yeniden hep yeniden. Yase
& & & & &
Akıl Şeytanı Yener (Minik Bir Öykü)
Dün deniz kenarında bir kafede oturmuş ağabeyimle, verdiğimiz siparişleri beklerken bir yandan da balık tutan insanları seyrediyorduk. Rüzgar hafif ve nemliydi. Arada bir ellerime nem taneleri düşüyordu. Kırağı gibi? Güneş bir türlü özgürce gösterememişti cemalini. Bir bulut sürekli önünde duruyordu. Ama o ne duruş. Bulutun üst tarafına yansıyan güneşin eşsiz güzelliği lal ediyor dilimizi. Alev, alev yanan tonlarca pamuk sanki…
Ve balıkçı motorları, biri gelirken diğeri gidiyor. Homur, homur. “Güzel olmalı balıkçılık” diyorum. Deniz güven veriyor sanki onlara kayıp giderken üzerinde. “Ama zor” diyor abım ve denize asla güvenilmez. Gözlerimiz ilerde, aklımız anılarda… “Eskiden iskeleden suya para atardık ve onu bulmak içine suya dalardık” diyor abim. Arkamdan tatlı bir ses “size bir öykü anlatayım“ diyor. İster istemez dönüyorum, gözüm balıkçı motorlarının bıraktığı izlerde. Kulağım arkamdan gelen tatlı sese kilitleniyor… Ve bir gülümseme yayılıyor yüzüme duyduklarımdan…

Bir gün bir adam şeytana takıyor kafayı ve onu tutup hapsetmek için aylarca yıllarca uğraşıyor. Nihayet sonunda onu bir şişeye hapsetmeyi başarıyor. Şişenin kapağını sıkıca kapatıp kaçmasını önlemeye çalışıyor. Ve bir gün şehir dışına çıkması gerekiyor. Eşine sakın şişenin kapağını açma diye sıkı, sıkı tembihliyor. Ancak kadın çok merak ediyor. “bu şişede ne var acaba” diye.
Birkaç gün sabrediyor. Sonunda kapağı açıveriyor. Açması ile karşısında şeytanı görmesi bir oluyor. “Sen kimsin?” diyor. “Ben şeytanım, eşin beni hapsetmişti. Ama ben senin sayende kurtuldum” diyor. Kadın “İnanmıyorum sen şeytan olamazsın. Bana şeytan olduğunu kanıtla” diyor. “Nasıl yani” diye soruyor şeytan. “Şişenin içine gir de göreyim o zaman inanırım” diyor. Şeytan şişeye giriyor. Ve hemen kadın şişenin kapağını sıkıca kapatıyor. Şeytan içerde dövünüyorken kadın gülümseyerek;.”Akıl şeytanı yendi” diyor..
& & & & &
Gerçek Dost
Babanın biri evladının arkadaşlık yaptığı kişilerin gerçek dost olmadığı sürekli oğluna söyler ama oğlu onu dinlemez ve karşı çıkar. “Hayır baba onlar benim en iyi dostlarım” der. Baba peki der o zaman onların gerçek dostun olup olmadığını test edelim der. Oğlu nasıl der. Baba git bizim koyunlardan birini kes ve parçala ve sonra parçalarını bir çuvala koy ve gel der. Oğlu gider babasının dediğini yapar ve getirir. Sonra babası derki şimdi bu çuvalı al ve o dostlarına götür ben birisini öldürdüm ve bu çuvala koydum diyerek yardım iste der. Oğlu ama baba der… Baba eğer gerçek dostun olup olmadığını görmek istiyorsan yap der. Oğlu gider dostlarından birisinin kapısını çalar ve ben birisini öldürdüm ve bu çuvala koydum saklamak için bana yardım et der ama dostu hayır git benden uzak dur başımı belaya sokma der ve kovar.
Sonra ikinci bir dostuna gider ama aynı yanıtı alır ve diğerleri de aynı tepkiyi verince babasına gelir ve haklıymışsın baba onlar gerçek dostum değilmiş. Hiçbiri yardım etmek istemedi der. Babası sana söylemiştim der ve sonra der ki şimdi felanca yere git felanca kişiyi bul ve benim selamımı söyle sonra aynı şeyi ondan iste der. Oğlu gider adamı bulur babasının selamını söyler ve amca ben birini öldürdüm ve bu çuvalın içine koydum der bana yardımcı olur musunuz der. Adam gel bakalım diyerek kendi evinin arka bahçesine götürür ve orda bir çukur kazarak çuvalı çukura gömer. Sonra bütün bahçeye laleler eker ve arka bahçe tam lale bahçesi olur.
Oğlan gelir ve babasına olan biteni anlatır. Baba o adam bana yardım etti çuvalı arka bahçesine gömdü ve sonra tüm bahçeye laleler ekti der. Babası tamam şimdi yine git ve aynı adamı bul herkesin içinde olmadık hakareti yap ve birde tokat at demiş. Oğlu şaşırmış ama baba nasıl olur o bize yardım etti ama der. Babası sen dediğimi yap der ve oğlu gider adamı bulur ve herkesin içinde hakaret eder ve birde adama tokat atar. Adam gence şöyle bir bakar ve derki oğlum babana selam söyle ben bir tokada lale bahçesini bozacak adam değilim der.
BU GÜN YAPMAMIZ GEREKENLER:
TEŞEKKÜR EDELİM, GÜLÜMSEYLİM. YAŞLILARA YARDIM EDELİM. ASLA UMUTLARIMIZI KAYBETMEYELİM. ELİMİZİ ZAMANIN ELİNDEN AYIRMAYLIM.
Günün Şiiri
Bir Barış Şarkısı
Dedenin başka dedelerden çaldığı
o çiçekli California’nın portakal ağaçları altında
düşlemiştin belki bir zamanlar
başkanı olmayı ulusunun,
onurlu bir yurttaş olmayı ya da.
Dedenin dedesi İtalya’ dan
bir düş yüzünden kaçmıştı belki,
bir ev, bir yuva ve yeni umutlar kurmuştu
yeni bir ülkede, Kuzey Amerika’ da.
(Varsayım olabilir bunlar,
ama sayfalarını okumaya çalışıyorum tarihinin,
düşlerin gerçekleşmeyecek,
o ülke mezarını kazdı çünkü
portakal ağaçlarının çok uzaklarında.)
Bilmiyordun belki de
nerede olduğunu Vietnam’ın,
şimdi her öldüğün yerin,
yarıda kalmış çocukluğun orada yitirdi
sağduyu adına ne varsa,
-bilmiyorum neden, sen de bilmiyorsun-
orada sarıldın sahici bir silaha,
gölgelerle, ağaçlarla savaşıyorsun,
yollar, kayalar, taşlar ve rüzgar
ve tüten dumanı kendi ateşinin
ve senin olmayan bir ormanın sessizliği,
su, sıcak, yağmur ve kurşunlar,
kendi getirdiğin kurşunlar senin karşında şimdi.
Olamaz sanmıştın bütün bunlar,
düş görmüyordun oysa,
içinde bir şeyler kırılmıştı
bir şeyler kırmıştı dallarını
dedenin diktiği portakal ağaçlarının,
orada olmak isterdin, uzaklarda,
bir barış şarkısının gölgesinde,
ama o şarkı kesildi şimdi,
gelip yıktılar evlerini, yuvalarını, yeni umutlarını
Vietnam adı verilen ülkenin,
bu adı hiç duymamıştın belki
seni yolladıkları o acı güne kadar
dostlarında birlikte, hiç bir şey söylemeden,
açıklamadan nedenlerini;
yolladığın o topraklardasın yine
ölüyorsun, ölüyorsun, her gün ölüyorsun
kendi getirdiğin silahların altında.
David Fernandez CHERICIAN / Çeviri: Ülkü TAMER
Günün Fıkrası
Serçenin bir tanesi bol güneşli bir kış günü dalgın, dalgın uçuyormuş. Bir anda karşıdan gelen motosikletli genci fark etmiş ama motosikletli genç ve serçe bütün gayretlerine rağmen çarpışmayı engelleyememişler. Serçe, gencin kaskına “GÜMMMM” diye çarparak düşmüş. Sıkı bir hayvan sever olan genç hemen motordan inerek serçeye koşmuş.
Serçeyi karlar üzerinde kendinden geçmiş bir halde yatar görünce telaşlanmış, dikkatli bir şekilde yerden alarak motoruna atlamış ve evine getirmiş. Çok önce ölen muhabbet kuşlarının kafesini çıkarmış, serçeyi dikkatli bir şeklide içine uzatmış. Yanına biraz ekmek kırıntısı ve bir kavanoz kapağı ile de su koymuş.
Biraz sonra serçe yavaş, yavaş kendine gelmiş. Bulunduğu yeri ve çevreyi incelemeye başlamış ama her şey bulanıkmış. Bir süre sonra tamamen kendine gelip görüşü netleşince bir de bakmış ki parmaklıklar arkasında değil mi? Birden kafasından aşağı adeta kaynar sular boşalmış ve: “Eyvahhh! Tüh, tühh galiba motorcuyu öldürmüşüzz beee!” diye haykırmış.
Günün Sözleri
Aşk köprü kurmaktır. İnsanlar köprü kuracaklarına, duvar ördükleri için yalnız kalırlar.
Newton
Büyük saadetler büyük acıların yanı başındadır.




