Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Okullar kapandı. Şimdi okumak zamanı diye düşünüyorum ve yine çocuklara tatil kitapları almaya başladım. Bendenizde klasikliklere başladım. Aslında bir okuduğumu yeniden okumam ama klasikler başka bir şey. Her okuduğunuzda yeniden büyük bir haz alıyorsunuz ruhunuz doyuyor. Eriyorsunuz zevkten. Düşünüyorum da başka ne zaman böyle eriyorum zevkten? Ve diyorum ki Emre’nin ve Berke’nin bebeklik resimlerine baktığımda. Onları doya, doya öptüğümde, ruhum böyle ama yinede kanmayacak gibi doyuyor. Tabi herkes bendeniz gibi hissetmeyebilir ama inanıyorum ki en az o kadar mutlu olacaksınız. Sözüm özellikle öğrencilere ve benim yaşımda ilk gençlikte bir kez okumuş olanlara. Ve belki yeni okumaya başlayacaklara.
Geçen yıl ailece İhsan Oktay Anlar kitaplarına sarmıştık. Birini bırakıp diğerini okurken araya polisiye sıkıştırmıştık birkaç psikolojik kitapta yer almıştı. Bu yıl ise klasiklere, bütün yazamadığım yazıların hıncı ile sarıldım. Sabah başlıyorum akşam bırakıyorum. En son Tolstoy’un Diriliş’ini yeniden okudum ve kesinlikle öneriyorum hemen okuyun. Önceden okumuş olsanız bile yeniden okuyun okumayanlar kütüphanelerden ya da kitapçılardan dönüşümlü olarak alabilir ya da bendenize de başvurabilirler her zaman kapım ve kitaplarım onlar için açıktır. “Günaha Son Çağrı’yı da yeniden okudum Yunan klasiklerinden Kazancakis’in, yine ikinci kez okudum. Ve şiir gibi betimlemelerle dolu, duygu dolu, güçlü anlatım, tek kelime ile mest etti ruhumu. Gerçekten açlığımı doyurdu, eridim, eridim, eridim Allah’ım o ne şiirsellik?
Ve Dostoyevski’nin “Suç ve Cezası” Balzac’ın “Vadideki Zambak”ını Cronin’in “Ihlamurlar Altında” adlı kitapları ilk sayacaklarım arasında hatta Anna Karanina, Aşk ve Gurur sırada bekler ve tabi müzik. Ve tabiî ki günlük yazılar ve yorumlar paylaşsak da paylaşmasak da hep içinde olduğumuz hayatın şimdilerde yanı başımızda yaşanan acımasızlığı, vahşeti ve isyanı… Ve yine bir meltem hafifliğinde limonlarının yavruları ve zarif nar ağacımın ve süs biberlerimin bebekleri gülümsüyor her sabah yüzüme ve bülbüller penceremde “günaydın” diye şakıyor ve o zaman ne kadar asılsa suratım okuduğum haberlerden dolayı yinede bir tebessüm geniş, geniş dudaklarımda bu yüzden.
Ve hayat yalnız vahşet değil umutsuzluk değil, pislik ve kargaşa değil. Onu anlıyorum. Ve gülümseyelim diyorum ne olursa olsun belli olur mu birisi gülümsemenize yeniden âşık olabilir. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte. Yase
Şubat Güneşi
Ondan başka hiçbir şeyle ilgilenmek istemiyordu. Onu seviyordu bunu biliyordu aşıktı hem de sırılsıklam. Kızın kulağına yaklaşıp;
“Ey acılara tat veren güzellik
Yüreğimize hoş geldin
Geldin de
Çiçekli dallara döndürdün öfkemizi
Artık ister dolu yağsın ömrümüze
İsterse kar
Biz ki bildikten sonra sevmeyi
Bütün sabahlar
Acı renginde olsa ne çıkar”
Zeynep “Çok güzel ya” dedi “bayıldım. Lütfen yeniden okur musun?” Fısıltı gibi bir sesle. Ahmet “tabi severek canım” diyerek şiiri yeniden okudu. “kimin bu şiir” diye sordu Zeynep biraz daha güçlü bir sesle. “Adnan Yücel” dedi Ahmet “Bize çok uydu değil mi?”
Ahmet Zeynep’e doğru dönmüştü kız elinde serum oda Ahmet’e döndü. İkisi yüz yüzeydiler şimdi. Zeynep’in şakaklarına doğru karışık uzanan kaşlarının, altında mor halkalarla çevrili ağır göz kapaklarının altındaki siyah gözlerinde ateş yanıyordu sanki. Ahmet “ruhun geri döndü mü tatlım” dedi. “Baya bir zorlanıyor inanır mısın, sanki birileri onu zincire vurmuş bırakmıyor geri gelsin” diyerek Ahmet’e sarılmak istedi ama elindeki serum buna engel olunca Ahmet kızı incitmekten korkarak yavaşça sardı. Kokusunu içine çekerek “biz ki bildikten sonra sevgiyi, bütün sabahlar acı renginde olsa ne çıkar” diye fısıldadı yeniden. Zeynep “acı renginde değil bahar kokusunda olsa olmuyor mu?” dedi.
“Of olmaz mı? Harika olur canımın içi” Uzanıp kızı alnından öptü. “Yusuf nerede?” “O senin evinde kalıyor Zeynepçim. Evi açtık Yusuf orda kalmak istedi.” Zeynep irkildi; “Sende gittin mi?” “Evet odanı da gördüm.” “Hadi ya” “Ama kapısı açıktı Zeynepçim” “Kapalı olsa bakmayacak mıydın yani?”
Kendiside kapalı kapıyı açıp Ahmet’in odasına girmişti ya. Aklına bu gelince gülümsedi. Ahmet “ne gülümsüyorsun” dedi. “Ben senin odana girdim üstelik kapısı da kapalıydı” “Bende kapısı kapalı olsaydı yine girerdim Zeynepçim açıkçası” dedi. “Ama odalar çok özeldir kendimi hırsız gibi hissettim, sanki senin havaya, duvarlara, eşyalara sinmiş en gizli duygularını çalmış gibi!” “Ah bende aynen böyle hissetmiştim” dedi Zeynep. “Çok güzel bir odan var. Evinizde çok güzel… Çokta ta güzel resim yapıyormuşsun Zeynepçim…” Zeynep uykuyla uyanıklık arası “efendim” dedi “Yok bir şey tatlım sonra konuşuruz.” “evet” derkken Zeynep yine uykuya dalmıştı bile.
Zeynep sabahın ilk ışıkları ile uyandı, kasıklarında künt bir ağrı vardı. Ahmet gece kalkmış kızın biten serumunu çekmişti. Kız hiç hissetmemişti.
Yavaşça yatakta doğruldu. Başucundaki gece lambası yanıyordu. Pencereden güneşin ilk ışıkları telaşla girecek yer arıyorlardı. Dikkatlice yataktan kalkıp, onları içeri buyur etmek için perdeyi ardına kadar açtı. Önünde deniz uzanıyordu, sanki yıllardır deniz görmemiş gibi neşelendi Zeynep. Sonra hemen banyoya gitti. Banyonun ışığını yakması ile odasında yatan Ahmet’in uyanması bir oldu. Genç adam hemen kalkıp banyonun önüne geldi. Zeynep üzerinden dökülen giysilerle hayalet gibi banyo dolaplarını karıştırıyordu. “Zeynep bir şey mi arıyorsun tatlım” dedi. Kız aniden duyduğu sesle irkildi nerdeyse düşecekti Ahmet yetişip tutmasa. “Ödümü kopardın” dedi. “Haklısın özür dilerim, bir şey mi arıyorsun. Havlu falan, terledin mi öyle ise hemen değiştirmen lazım üstündekileri” dedi çabuk, çabuk kızın sırtını yoklayarak ama Zeynep’in derdi başkaydı. “Ahmetçim ben pet arıyorum” dedi. Sıkıntıyla. Ahmet önce anlamadı sonra “a pardon ya” diyerek kızı bırakıp dolabın en alt çekmecesini açtı. “Annem buraya koyardı inşallah vardır” dedi.
Zeynep on dakika sonra banyodan çıktığında duşunu almış baya bir rahatlamıştı. “Ahmet nasılsın” dedi. Kapının önünde duruyordu. “İyiyim” dedi. “Teşekkür ederim ama ben acıktım” “Aman tanrım ruhun zincirlerini kırıp sana döndü mü sonunda?” dedi. Zeynep güldü. Ama ardından gelen sancıyla iki büklüm oldu. “Ne oldu sancın mı var?” dedi Ahmet telaşla “Ahmetçim bir nane kimyon çayı çok iyi gelir şimdi merak etme” diyerek genç adamın koluna girdi.
Saçlarını havluya sarmıştı. Ama kokusu Ahmet’in burnunda tütüyordu. Kızı belinden kavrayarak kendine çekti “yavaş” dedi Zeynep yüzünü buruşturarak. “Özür ya amma kaba saba bir adamım değil mi?” “hayır değil” dedi. “Sen çok ince çok zarif, çok anlayışlı bir adamsın ama ben gerçekten mıy mıy mışım” “Senin gibi mıymıylara kurban olsun bütün kötülükler” dedi Ahmet. “A ne güzel hiç böyle bir şey duymamıştım” dedi Zeynep. “Bende şimdi uydurdum zaten. Ama güzel bir şey değil mi?” “Evet o zaman sık sık mıy-mıylaşalım kötülükte çabuk yok olsun.” Arkası Yarın
Günün Şiiri
Kuş Mitingi
Sonbahardan sonra ağaçlar
Hep duman açar Ankara’da
Saksılarda yeşil bir yalnızlık
Uzayıp gider ev tutsaklığında
Kış boyu rüzgârsız ve çiçeksiz
Ne gün kalır güneşin yüreğinde
Ne şafak ne sabah
Kar altında dilsiz ve sessiz
Bir tohum gibi bekler baharı
Taş üstünde topraksız çaresiz
Sonbahardan sonra Ankara’ya dair
Hep aynı sözler söylenir
Ama yağmur
Yine utanır yağarken
Kar yine yağmadan kirlenir
Sonbaharda sonra Ankara’da
Yalnızca kuşların isyanı vardır
Bakarsınız bir akşamüstü
Bütün ağaçlar kuş açmıştır
Ve gökyüzü meydanında
Kuş dilinde bir miting başlamıştır
Bir çığlıktır artık yaşanan
Sözcükler yetmez anlatmaya
Notalar fırçalar susar
Çünkü mitingden sonra kuşlar
Kırıp kanatlarını
Ankara’ya ölüm bırakırlar
Adnan YÜCEL
Günün Sözü
Kolay mıdır bir anda her şeyden vazgeçip gitmek, yoksa her şeye rağmen gitmekten vazgeçip sevmek mi gerek?
Özdemir Asaf
Kitap okurken her kitapta farklı bir karekterle tanışır ve en beğendiğimiz karekterle kendimizi özdeşleştiririz. Her okuduğumuz kitapta başka hayatlara yolculuk ederiz. Gazetenizdeki köşenizde Kitap okumakla ilgili yazılar yazarak okuma konusunda farkındalık yaratıyorsunuz bunun için teşekkür ederim.