Bazı Sabahlar Başka Olabiliyor

0
32

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar yazdan kalma yine sıcak ve hastalıklı. Çevremde herkes şu ya da bu şekilde hasta, mıy-mıy ve garip bir şekilde gece haşat gündüz canavar! Yapmakta oldukları işler onlara  enerji veriyor  ve hastalıklarını unutuyorlar ama gece olunca her tarafları kırım, kırım kırılıyor  ve naz niyazlarından geçilmiyor. Bense tam tersi gündüz güneşten kaçan gece ise karanlıktan beslenen hayaletler gibiyim. Bütün mıy-mıylığım, nazım niyazım güneşe. Geceye ise sevgim ve enerjim kalıyor. Gündüz yapmak zorunda olduğum şeyleri ancak toparlayabiliyorum. Ve bu ufak yollu bir işkenceye dönüşebiliyor bazen bu günlerde bazen de bir yolculuğa davet.

Örneğin bu sabah simyacı takıldı aklıma. Simyacı kitabını okumuşsunuzdur. Paulo Coelho’nun ilk baskısını 1988 yılında yaptığı ve bizim ancak 2000’lerde okuduğumuz kitabın adı bütün dünyada yankılar yapan ve benim okuduğumda ilk sizinle paylaştığım çünkü paylaşılmaya değer bulduğum muhteşem bir kitap, adeta bir öğreti adeta bir felsefe adeta bir macera sıradan ama sıradan olmayan. Romanın kahramanı İspanyol koyun çobanı.

Santiago tapınakta gördüğü rüyanın peşine düşerek hazinesini aramak üzere piramitlere doğru yol alır. Yolda başına gelmeyen kalmaz. Slam kıralı ile görüşür zengin olur parasını yitirir, madeni altına çeviren simyacılardan simya  yapmayı  öğrenir. Ve eşkıyaların eline düşer başına gelmeyen kalmaz. Ve sonunda gerçek hazinesini bulur. Aradığı yerde değil. Bıraktığı yerdedir hazinesi!

Ve bu sabah gözlerimden uyku akarken, umutsuzca simyacı geldi aklıma bende simya yapıyorum her halde dedim kendime. Oysa önce sınandığımı düşünüyordum. Bir sınav olmalı bu yaşadıklarım diyordum. Ve ‘aslında sınavlar simya yapmaktan başka nedir ki?’ dedim kendime. Bir hedefim var bir isteğim. Aynen Santiago  gibi… Ve o hedef belki yanı başımdadır hala göremedim, bulamadım hala dolaşıyorum yıkıntılar arasında ve elime geçenleri yitiriyorum öylesine. Hırsızlar her tarafımda, birisi paramı  çalarken bir diğeri zamanımı çalıyor. Hem de içimi yakacak kadar, öylesine çalıyorlar ki artık hiçbir şeyi saklamıyorum ne zamanımı, ne düşüncelerimi, ne paramı, ne pulumu… Hırsızlık olmasın diye adı. Ve elim bomboş ilerlemeye devam ediyorum, yeni kazançlar elde etmek için ve kazandığımı yeniden yitirmek için. Böylece belki gerçek ve tek kazancı bulabilir mi? Dolaşırken kıyılarda köşelerde tahta bir tabure üzerine siniyorum…

Slam kralı  değil yanımda oturan. Kendi kralımı buluyorum, bütün kralların kralını, yanı başımda oturuyor. Saatlerce konuşuyorum, saatlerce o söylüyor ben dinliyorum. Hatta o söylerken ben ağlıyorum. Ve kalkıp gittiğinde, “gerçek sona daha çok var, uzun bir yol, dikenli taşlı, derin uçurumlu ve ancak daha  sonra” diyorum. Ohh, git, git biter mi bu yol? Tevekkülle baş eğiyorum.

Eğilip bana bunları sunan eli saygıyla öpüyorum. Gidilecek yollar, kaybedilecek zaman ve kazanılacak hediye için, daha çok gözyaşı, daha çok kayıp yaşamam gerekiyor. Bana sunulanı kabul ederken aniden ortaya çıkan korkunç bir kuşku içimi kemiriyor! Ya bu benim yolum bir simya yolu değilse? Ya bir aptalsam, sırf başarısızlığımdansa kaybetmem? Ya ben bir son avcısı değil de, sıradan bir çetenin eline düşmüş değersiz bir eşyaysam? Ya geçip gittiğim yollar gerçek değil de bir düşse? Ve bir korkaksam, aslında hiçbir zaman yola çıkmayan? Ve belki bu kuşkular, belki gerçek “son” için gerekiyorsa?

Gözyaşlarımı içime akıtıp kalkıyorum mihnet sunan eli öpüp alnıma koyuyorum. Düş mü gerçek mi bilemediğim hayatıma dönüyorum. Giyiniyorum her zamankinden başka  giysilerimi… “Oooo” diyor görenler.” “Bazen sıradanlıktan çıkmak gerek” diyorum…

Bilmediler tabi nerden bilsinler daha iki dakika önce onlarla buluşmadan kendimle olan randevumda simyacı olduğumu ve bir kuşkucu…

Hem simyacı, hem can üfleyici,  hem  kişisel kaprislilerle uğraşan, bir  sabah seyyahı olduğumu… Seyyahlığım sürerken sıradan olmayan  benliğimle… Sağlık ve sevgi ile kalalım her zaman diyorum sevgili okuyucularım. Bazı  sabahlar  gerçekten başka olabiliyor… Yase

& & & & &

‘Simyacı’ Kitabın Özeti

İspanya’da yaşamakta olan Santiago gezmeye yeni yerler görmeye meraklı olduğu için okuma-yazmayı çok iyi bildiği halde çoban olmayı tercih eder. Bu sayede yeni yerler görür. Aynı zamanda kitap okur. Sürüsüyle birlikte gittiği terkedilmiş bir zamanlar ayin eşyalarını konduğu yerde kocaman bir firavuninciri büyümüş olan kiliseye gelir. Burada uykuya dalar ve haftalardır gördüğü düşün aynısını burada görür. Bir zamanlar yün satmak üzere bir tüccara gitmiş orda tüccarın kızıyla muhabbet etmiş çok hoşlanmıştır. Şimdi yeniden o tüccara gitmek ister. Tarifa’ya geldiğinde düş yorumcusu bir yaşlı kadının olduğunu anımsar ve yaşlı kadını yanına gider. Falcı kadın Santiago’yu çok şaşırtır. Santiago’nun Mısır piramitlerine gideceğini orada bir hazine bulup zengin olacağını söyler. Falcının yanından ayrıldıktan sonra kasabada bir sırada otururken Salem Kralı olduğunu söyleyen yaşlı bir adamın yanına oturur. Falcı kadının söylediklerinin aynısını söyler. Bunun için gençten koyunlarını satmasını kendisine de altı koyununu vermesini ister. Bir gün sonra tekrar yaşlı adamın yanına giderek altı koyununu verir. Karşılğında ise Urin ile Tummini adında iki taş alır. Artık Santiago hazine peşine düşmüş bir serüvendedir. Tarifa’dan Afrika’ya geçtiğinde ilk gördüğü kahvehaneye girerek Mısır piramitlerine gitmek için yardım ister. Tüm parasını vererek bir rehber bulmuştur. Piramitlere gitmek üzere çıktıklarında adam kalabalık pazaryerinde kendini kaybettirmiştir. Artık beş parasız kalmıştır. Şimdi tek isteği bir iş bulup para kazanmaktır. Bir billuriye dükanında kristal satmak üzere işe başlar. İşe başlamasıyla billuriye dükkanı daha çok satmaya başlar. Tam bir yıl geçtikten sonra mısır piramitlerine gidecek parayı biriktirir. Mısıra gitmek üzere kervancıyla anlaşır. Aynı şekilde piramitlere gitmek isteyen birçok ülkeden insan vardır. İlk olarak AL-FAYOUM’a gider.

Daha fazla ilerleyemezler çünkü kabileler arası savaş vardır.AL-FOYOUMda kabile reisi tarafından karşılanıp misafir edildiler.yolculuk esnasında tanıştığı bir ingiliz Mısıra simyacıyı bulmak için gelmiştir.Fakat büyük hayal kırıklığına uğramıştır. Çünkü Simyacı’yı kimse tanımıyordur. Sonra rastladıkları bir ihtiyara sorarlar. Öyle bir kişinin vahada yaşadığını kabile reislerinin bile çok zor ulaştığı güçlü biri olduğunu söyleyerek savaşın bitmesini bekleyip kervanlarla gitmelerinin daha iyi olacağını söyler. Sonra siyah peçeli omzunda testi taşıyan kızı görür ve aşık olur Santiago. İsminin Fatima olduğunu öğrenip hergün bekleyeceğini söyleyerek yanından ayrılır. İkinci gün Fatima’ya aşkını itiraf ederek kendisiyle evlenmesini ister. Artık Santiago Fatima’dan başkasını düşünemez. Bu arada İngiliz’den Simyacların kurşunu altına dönüştürdüklerini öğrenip İngiliz’in neden bu kadar yolu teptiğini anlayabiliyordu. Bir sabah AL-fayoum’a baskın düzenlenir. Bunu üzerine Santiago güney yönünde yürümeye başlamıştır. Vahanın ortasında tek bir çadır vardır. Artık Simyacı’yı bulmuştur. Hazineye ulaşmak için Santiago’ya klavuzluk edecektir. Yola çıkmadan Fatima ile vedalaşır. Mutlaka geri döneceğini söyler.

Sonunda bir manastıra varırlar. Burada Simyacı’nın kurşunu altına çevirdiğine şahit olur. Simyacı’dan aldığı bir parça altınla yoluna yalnız devam eder. Artık yarım saatlik yolu kalmıştır. Hazineni yerini ona yüreğinin söyleyeceğine inanıyordur. Bir kumulun tepesine vardığında ağlamaya başlar. Gözyaşlarının düştüğü yerde hazinenin olduğunu tahmin ederek kazmaya başlar. Tüm gece boyunca kazmasına rağmen ulaşamaz. Bu sırada savaş mültecileri olduğunu söyleyen birkaç adam gelir. Hazine aradığını anladıktan sonra aynı yri kazmaya başlarlar. Onlarda ulaşamayınca Santiago’ya işkence yapıp üzerinde altını alırlar. Mültecilerin reisi tam ayrılırken kendisinin de düş gördüğünü İspanya’da çobanların koyunlarıyla birlikte içinde uyudukları ayin eşyanın konulduğu yerde büyümüş bir firavuninciri ve altında hazine olduğunu gördüğünü ancak bir düş için tüm çölü geçecek kadar budala olmadığını söyler ve gider.

Santiago’nun yüreği neşeyle dolar artık bulmuştur hazinenin yerini. Tekrar aynı kiliseye gider fakat bu sefer yanında sadece küreği vardır. Eski İspanyol altın parasıyla dolu hazineyi bulmuştur. Şimi tek isteği tekrar Fatima’nın yanına gitmektir.

Kitabın Ana Fikri

Bir insanın kendi isteklerine ulaşabilmesinin en güzel yolu, bu istekleri doğrultusunda kendisinin verdiği kararlardır.

Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirilmesi

Olaylar ardı ardına, birbiriyle bağlantılı ve akıcı biçimde okuyuculara sunulmuştur. Santiago kendi istekleri doğrultusunda hareket eden ve verdiği kararlarla yazgısını elde etmeye çalışan maceraperest bir gençtir. İngiliz de Santiago gibi bir amaç uğrunda her şeyini bırakıp onu elde etmeye çalışan maceraperest bir kişidir.

Kitap Hakkında Şahsi Görüşler

Yazgına nasıl egemen olacaksın? Mutluluğunu nasıl yakalayacaksın? Sorularına cevap veren, mistik peri masalına benzeyen okumaya değer güzel bir roman.

Kitabın Yazarı Hakkında Kısa Bilgi:

Paulo Coelho, Rio de Janerio’da doğdu. Roman yazarlığına başlamadan önce tiyatro yönetmeni ,oyun yazarı ve sevilen bir şarkı sözü yazarıydı. Batı Avrupa’dan başlayıp İspanya’da Santiago de Compostela kentinde sona eren geleneksel hac yolculuğunu yaptı. Bu deneyimini The Pilgrimiage adlı kitabında anlattı. Diğer kitapları: Brida, Valkürler ve son yazdığı Piedra Irmağını Kıyısında Oturdum, Ağladım’dır.

Günün Şiiri

Gözlerim Gözlerinde

Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin?

Hep böyle içinde uzak bir ışık mı yanar?

Bakışlarında beni dinlendiren bir şey var;

Kıyısındaymış gibi en sakin denizlerin…

Bir yelkenliyim şimdi ben senin limanında

Fırtınalardan geldim sende dinleniyorum.

Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum;

En eşsiz dakikalar sürsün senin yanında…

 

Hiç yumma gözlerini, ışığın eksilmesin,

Gündüzüm aydınlığım, ipek böceğim benim!

Güz bahçemde açılmış o son çiçeğim benim!

Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin;

Ayırma gözlerimden çocuksu gözlerini,

O sakin o yalansız, o kuytu gözlerini.

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Seni Düşünmek

Seni düşünmek güzel şey,

ümitli şey,

dünyanın en güzel sesinden

en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey…

Fakat artık ümit yetmiyor bana,

ben artık şarkı dinlemek değil,

şarkı söylemek istiyorum…

Nazım Hikmet

Günün Sözü

Yapılmış şeyler üzerinde konuşmak lüzumsuzdur, geçmiş şeyleri ayıplamak da manasızdır.
KONFÜÇYÜS
Hayata yeniden başlasaydım, saniyelerin nabzını tutardım.
DOSTOYEVSKİ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here