Her Şeye Dokunuyoruz!
Dünkü yazımızın özetinde; ‘…verimsizlik, yüksek maliyet, enflasyon, bütçe açığı gibi bütün ekonomik sorunların suçlusu bulunmuştu. Üretmek suçtu, üretici suçlu ilan edildi. Devlet suçluların koruyucusu ve dış piyasalarla bütünleşmenin önündeki en korkunç engeldi. Devlet, en büyük harami, en zalim soyguncu idi…’ demiştik ve bitirmiştik.
Velhasıl bir ideolojik karşıdevrim yaşandı. Atatürk, “Köylü milletin efendisidir” diyordu. Cumhuriyet yönetimi, köylü üzerindeki ağır Aşar vergisi yükünü kaldırmış, üretimi ateşlemiş, kendisini “Köylü Hükümeti” olarak ilan etmişti. O zaman efendi ilan edilen köylü artık “ülkenin kamburu” olmuştu.
1980 Karşıdevrimi, yalnız köylüyü değil, işçiyi, küçük orta ve büyük sanayiciyi, tüccarı, bütün üreticileri kambur olarak görüyordu. Emekçiler bastırıldı, sanayici ve tüccar sistemin kenarlarına sürüldü. Artık efendi olan, dünya finans merkezleri idi. Bu süreçte Sıcak Para Komisyoncuları, Büyük Faizciler, Dolar ve Borsa vurguncuları, İhale ve Tarikat Rantçıları saltanat sahibi oldular.

O zaman da bir deprem oldu. Millî ekonominin değerleri o depremin altında kaldı. Ekonomik faaliyetin amacı, Atatürk zamanındaki gibi milletin bütün sınıflarının ortak çıkarı olamazdı, işletme kârı esastı.
Bütün ekonomik faaliyete dış satım açısından bakıldı. Sözüm ona dışsatım odaklı bir ekonomi kuracaklardı. Sanayi ve tarımda emekçi gelirleri bastırılacak, dışarıdan alınan girdilerle maliyetler düşürülecek, böylece ürünlerimiz dış piyasalarda rekabet yeteneği kazanacak, mallarımız dünya pazarlarında satılacaktı. Ancak dışsatım humması, dış satımın değil dış alımın ateşini yükseltti.
Sermaye yoğun üretim saplantısı, ekonominin tahtına oturtuldu, emek-yoğun üretim aşağılandı, bastırıldı. Türk Lirası ve Merkez Bankası başta olmak üzere millî olan bütün kurumlar aşağılandı ve değer kaybetti. Dolar saltanatı inşa edildi.
İşte bu ekonomik program sonucu, Pamuğu Söke, Bakırçay, Amik ovası, Çukurova, Adıyaman ve Iğdır ovalarında üretmek yerine Amerika ve Çin’den alır olduk. Kömürü Zonguldak dağının altından çıkarmak yerine, Ukrayna’dan, Rusya’dan ve Güney Afrika’dan getirdik.

Küçük ve Orta sanayimizin tezgâhlarını paslanmaya terk ettik, ara mallarını dışarıdan almaya yöneldik. Yabancı şirketlere AVM’ler, süpermarketler açtırdık, bakkalımızı kasabımızı iflasa sürükledik. Kendi iç pazarımızdaki alışverişin kazançlarını bile yabancı şirketlere sunduk.
Merkez Bankasını döviz büfesine çevirdik, Üretimi destekleyen Millî Bankaları zayıflattık, parasal sistemi yabancı bankalara teslim ettik.
Bizi borca batıran bu sisteme, “Neoliberal Ekonomi” diyorlar, “Dünya Ekonomisiyle Bütünleşme” diyorlar. “İhracat odaklı ekonomi” diyorlar.
Diyorlar da diyorlar. Biz üreticinin haline bakıyoruz. Çarşılara pazarlara bakıyoruz. Evlerde kaynayan tencerenin içine bakıyoruz. Akşam evine ekmek götüremeyen, işsiz babanın ıstırabına bakıyoruz. Üniversiteyi bitirip de hâlâ işsiz gezip anadan babadan harçlık isteyen gencimizin utancına bakıyoruz. İflas eden fabrika ve dükkân sahibinin çaresizliğine bakıyoruz. Artan suçlara, yitirilen umutlara bakıyoruz. Başka neye bakabiliriz ki?!
İşte bunlardan dolayı bu böyle gitmez!..
Sadık KARAKAŞ
Vatan Partisi İl Yöneticisi







