Yeni Yılınız Kutlu Olsun

0
88

Yeni yılınız kutlu olsun, sağlıkla  başarıyla, birlik ve beraberlik içinde, sevgiyle ve azıcık parayla tabi… İtirazı olan var mı?

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hazır mıyız yeni bir yıla? Tv’ler  başladı bile  hazırlığa her kanalın bir dolu programı var.   Her kanalın bir medyumu, günler öncesinden. 21  Aralık’tan beri başladılar kehanetlerde bulunmaya, öyle dolu, dolu ağızlarla ve geleceği sanki bir ben bilirim havalarında. Program sunucuları bulmuşlar ya hemen arkadaşlarına  ve kendilerine fal açtırıyorlar, ağızlarında meraklı, utangaç bir gülümseme, gözlerinde korku karşımı güzel şeyler duyma arzusu. Sanki kaderleri  bu  astrologların iki dudağı arasında gibi…

Valla ne yalan söyleyeyim bende merak ediyorum, yani akrep burcunu, neler  bekliyor falan diye. Ve yine ne yalan söyleyeyim asla inanmıyorum, yine yeminle neden yalan söyleyeyim? Bütün kalbimle inanmak istiyorum  söylenenlere. Astrolojiye tabi saygım var. Ancak yinede yaşayarak kendi kaderimi kendim yönlendirebileceğime bazen inananlardanım? Bazen kaderimde söz sahibi olmadığım da oluyor o zaman bozuluyorum ve diretiyorum ancak yine olmuyorsa “ehh her işte bir hayır var”a sığınıp yoluma devam ediyorum.

Ve dünyaya gelişin tesadüf olmadığına inandığımdan, kendi misyonum neymiş diye kafa patlatıyorum. Bazen evet bunun için varım diyorum. Bazen boşuna doğmuşum hiçbir işe yaramıyorum diyorum. Bir gün hesap soruyorum “lütfen söyle neden doğdum” diye bazen teşekkür ediyorum doğduğum için  ve böyle-böyle geçiyor hayat. Çok fazla ciddiye de almamalıyız ya  bazen diyorummm!!

Dünkü yazıma baktım uff uff. Sinir bir şey… Nasılda çatapatlardan şikâyetçiyim nasılda, hava kirliliğinden muzdaripim, boğazım kokulardan çayır cayır yanıyor ve tabi bu kalemime siniyor. Ve evet çok ciddiye alıyorum sokaklardaki kargaşayı. Oysa karanlık bir gecede, karanlık mutfakta nasıl da ısınmıştık  Mevlana ile? O zamanda kızabilirdik, elektik kesintililerine, soğuğa ve  bir dolu kızacak şey bulurduk kuşkusuz ancak bunu yapacağımıza  iş çıkardık karanlıktan. Yani bazen  katlanma kat sayımız yüksek, olaylara bakışımız sağlıklı ve hoşgörülü  aslında donmamış  çevremiz de güzellikler de ve onları görüyoruz da!!

Ve sanırım böyle olabilmek için bir alt yapıda gerekli değil mi? İyi bir uyku gibi, sevgi dolu olabilmek gibi, kendinden hoşnut olacağın bir şeyler yapmış olmak gibi değil mi? Bakın işte her şey bizde bitiyor?

Bu sabah fırtına var dünden başladı hava karanlık, dün arkadaşımla kuşandık rüzgârlıklarımızı çıktık sahile, kendimizi bıraksak ki dünden razıyız bırakmaya çünkü ikimizde çok yorgunuz. Rüzgâr  önüne katacak bizi. Çok zevklendik bu sağa sola yalpalayarak yaptığımız yürüyüşten. Enerji yüklendik, rüzgâr havayı temizlemişti boğazımızdaki düğümler açılmıştı ve  gökyüzü  en büyük ressam iş başındaydı  gördük. Elinde kocaman samur bir fırça… Kızıla boyanıyordu  hızla   gökyüzü. Resim çekmeye dahi fırsat bulamadık  her an değişen renklere yetişebilmek için. Ve ressam sonunda vurdu yumuşak siyahı, boyadı boydan boya gökyüzünü siyaha, yumuşacık, içine girip  siyah yorganı kafanıza çekebilirisiniz kadife atlas ipek çarşaflarda simsiyah uyuyabilirsiniz!!

Ancak araba farları parlıyordu canavar gözü gibi. Palmiyeleri, kaldırım kenarındaki  ağaçları aydınlatıyordu. Rengârenk oluyordu sessiz ağaçlar. Sanki şakıyor şarkı söylüyorlardı farlar parladığında. Arabalar geçip gittikten sonra yine sessizleşiyorlardı. Ağaçların rengi bir kırmızıya  bir parlak fosfor yeşiline dönerken başımız yukarıda yürüyorduk. Ve derin-derin soluklar alıp içten kahkahalar yuvarlıyorduk. Ne güzel bir yerde yaşıyoruz, ne harika her şey diye söylenerek yürüyor resim çekmeye çalışıyorduk. Sonunda eve  vardık. Bu kez arkadaşımın devasa mutfağına attık demiri.

Ve o  çıkarken bıraktığımız  bulaşıkları hallederken ben en sevdiğimiz tatlıyı yaptım saat 21! Ve fırından çıkar çıkmaz tatlımız cızırdayan şerbeti döktük üzerine zevkle eriyerek. Çay da semaverde fokurduyordu. Ohhh  koltuklarımıza gömülüp sıcak çayları, şıralı tatlıyı yuvarladık midelerimize. Başka zaman olsa ilaç bile almam bu saatte arkadaşımda almaz tabi…

Kesinlikle hasat olduğum zamanları bilirim  bu saatte böyle tatlı yersem. Ancak şimdi hiç birimize hiçbir şey olmayacaktı, ikimizde biliyorduk çünkü yıkamıştık temiz havayla ve durulanmıştı içimiz bütün olumsuzluklardan  ve yediğimizi rahatlıkla kabul etti midemiz. Hatta bayram yaptı.

Ve ders zamanı  öğrencilerinin  yazılılarını okuyacak öğretmen arkadaşım. Bilgisayara sindik. Saat gecenin bir yarısı, işimiz bitince “ben gidiyorum” dedim.  Ve karanlık sokakta  hızla koşar adımlarla kapı önüne vardım. En korktuğum, yani aslında korktuğum değil de, tırstığım diyelim. Kapının o an  kapalı olması, şöyle itip içeri girmeyecek olmam. On adım kala “Allah’ım lütfen açık olsun” diye dua ederim ve o anahtarı çevirip kapıyı açana dek. Ki artık korku filmlerindeki gibi olur bir türlü doğru anahtarı bulamazsınız. Hepsini denersiniz, arkanıza dönüp dönüp!

Ve sonunda sırtınızdan terler boşalır ama merdivendesiniz çok şükür. Kapıyı yavaşça kapatır ışığı yakmadan merdivenleri tırmanırsınız. Çok garip bir şey, karanlıkta merdiven çıkmaya bayılırım. Gözlerim basamakları tanır, ayaklarım gidecekleri yeri bilir!  Ancak yinede tavsiye etmiyorum sevgili okuyucularım karanlıkta merdiven çıkmayı çünkü karşınıza biri çıkar aniden, ödünüz kopabilir  ve karanlıkta tırmanmaksa başlı başına bir felsefe konusu benim için ya,  onu da sonra paylaşırım. Ve böyle bir geceden sonra kapalı havaya uyanmak kimi korkutur? Kim olumsuz sıkıntılı yaşayabilir ki sabahını böyle bir geceden sonra.

Ve anlaşılıyor ki bundan da. Hayat paylaştıkça güzeldir ve güzellikler her zaman vardır bakmayı bil ve paylaş ve kendini sık, sık temizle içindeki hurdalıklardan, bin bir ıvır-zıvırdan.

Ve sevgili okuyucularım bu  yıl  son yazımızdı dilerim sizde, kendinizi durularsınız ve rahat, olumlu sakin ve sevecen girersiniz yeni yıla. Sonra zaten hayat bildiği gibi akacak ve kapılacağız rüzgârına, bazen rüzgârın tersine gideceğiz, bazen önüne katmasına izin vereceğiz.

Ve hesaplaşmayı eski yılla, yeni yılın ilk günlerine bırakacağız artık sevgili okuyucularım. Sağlık ve sevgiyle kalın yeni yılınız kutlu olsun ve her dileğiniz kabul olsun dilerim. Bütün yaşamınız boyunca. Yase

& & & & & &

Bir Yılbaşı Öyküsü (Vladimir Dudintsev)

Bir grup bilim insanıyla ilgilenen, onları sokak aralarında takip eden, pencere camından gözetleyen bir baykuş… O, ölümün habercisiydi, kancayı taktıklarını ölüme yaklaştırıyordu. Lakin, ilginç bir adalet duygusu vardı; kurbanlarını öylesine, rastgele seçmiyordu… Zamanı ve yeteneklerini hovardaca harcayanlar, yaşamın nabzını artıramayanlar baykuşla tanışıyorlar, baykuş da onları ölümle tanıştırıyordu…

Gölge gibi birşey sokaklarda yorulmaksızın beni izlemekteydi, ama çok uzaklardan… Saklanmak gibi bir kaygısı olmamasına karşın, takipçimin yüzünü bir kez olsun görme olanağını elde edemiyordum. Kadın mı erkek mi olduğunu bilmediğim bu kimse, gözetleme noktası olarak karanlık kemer altların ya da evlerin girişlerin seçiyordu. Bazen apaçık güneş ışığına çıktığı da oluyordu, ama gözlüklerimi çıkartmak için elimi cebime atar atmaz bu yabancı arkadaş hemen bir duvarın arkasına çekiliyordu. Benimle bu denli ilgilenen, sanki bana tutkun bu insanı görebilmek için…  Gölgesinde gözden yittiği kapılara, kemer altlarına gidip birçok kez baktım, ama oralarda kimseyi göremedim. Aradan çok geçmeden mevsimin ilk ince tül gibi karı yağdı. Bir gece tenha bir sokakta tek başıma yürüyordum, arkamda ayak sesleri duydum. Daha arkamı dönmeden gelenin o olduğunu anlamıştım. Ani bir hareketle geriye döndüm. Kitabın arka kapak sayfa yazısı…

Yaşamıma başlamak için ayaklarımın ucunda parıldayan zaman okyanusunun kıyısında duruyordum. Geleceğin köpüklü dalgaları bir biri ardından ayaklarıma vuruyor, beni ileriye gitmeye zorluyordu. Yarın bu ufkun öbür yanına doğru yelken açacağım.

Günün Şiiri

Âşık Ölmez

Sessizliğin içinden yürüyen horoz sesleri

Beni ölüm yeşiline götürüyor

Vardım zaten varacağım yere

Yalnızlık

Bütün perdeleri kaldırmış bütün pencereler

Son bir ışık

Telleri çınlatıyor yine de

Yine de âşığım yine de âşık

Can YÜCEL

Günün Fıkrası

Trabzon ile Kayseri arasında bir kan davası yüzünden savaş çıkmış. Bir düzlükte iki şehrin erkekleri ellerinde bulabildikleri tüm silahlarla mevzilenmiş savaşıyorlar. Epey bir süre sonra Kayserililerin canı sıkılmış ve Trabzonluları vurmak için bir çözüm düşünmüşler.

Bir Kayserilinin aklına bir fikir gelmiş ve arkadaşlarına “Tüfekleri hazırlayın. Ortaya çıkanı vurun” demiş ve ” Ula Temeeeel” diye bağırmış. Temeller ayağa kalkınca da Kayserililer vurmuş. “Ula İdriiiis” diye bağırmış tüm İdris’leri de vurmuşlar. “Ula Dursuuuuuun ” diye bağırmış tabi Dursun’ları da vurmuşlar.

Trabzonlular bakmış ki hepsi teker-teker öldürülüyor. Onlarda bir fikir düşünmeye başlamışlar. İçlerinden biri ” ula usaklar furmaya hazir olin da simdi hepsünü ayaga kalduracagum…” demiş ve “Uşaklar bir milyon lira puldum. Çimundur da” diye bağırınca bütün Kayserililer “benimdir” diye ayağa kalkınca hepsi vurulmuş.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here