Yaşadığımız Hayat Bize Biçilen Hayattır

0
128

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hepimiz çok zaman kendi hayatımızı yaşamadığımızdan şikâyet ederiz. Oysa yaşadığımız hayat, yaşamayı düşündüğümüz hayat değilse bile bize biçilen hayattır. Ve yaşıyorsak onu, istemeden olsa da… Kabul etmek zorundayız diye düşünüyorum bu sabah gözümü açtığımdan beri güne. Neden mi? Çünkü aynı çemberin içinde döne, döne yorulan arkadaşımın değişiklik özlemlerinden yoruldum.

Değiştiremiyorsan hayatını sen değişmek zorundasın ki onu en azından rahat yaşayabilesin. Yoksa aynı çemberde dön dur durumları hem seni hem de seninle yaşayanları canından bezdirir. Demek istediğim şey bükemediğin eli öpmek değil asla ve katha. Bükemiyorsan bükülme ama kabul et ve kabul etmek zorunda kaldığın hayatı kendi ruhunla zenginleştir. Yoksa özlediğin hayat bile olsa yaşadığın ruhunla zenginleşmiyorsa yine arayış  içindesin hiç bir zaman bulamayacağın şeyleri.

Bu umutsuz çırpınışları içimi acıttı aslında. Ve kızdım “değiştir, at geçmişini yeniden başla” dedim. Ama yok o cesaret. O zaman buyurun dönmeye devam o çemberde. Gerçekten içim acıyor, acıtıyorlar. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte diyorum. Yase

& & & & &

Esrarengiz Ölümler

Güney Afrika’nın Cape Town şehrindeki bir hastanede devamlı esrarengiz ölümler oluyordu. Hemşireler haftalardır üst üste her Cuma günü 311 numaralı yoğun bakım odasına yatırılan hastaları ölü bulmaktaydılar. Bu sırlı ölümlere uzun süre açıklama getirilemedi. Herkes meselenin çözülmesi için seferber oldu.

Uzmanlar odanın havasını bakteriyolojik bakımdan kontrol ettiler. Güney Afrika’nın önde gelen bilim adamları ölenlerin aileleriyle üç hafta boyunca görüşmeler yaptılar. Hatta işin içine polis girdi ve akla gelen her ihtimal tek-tek değerlendirildi, ancak onların araştırmaları da sonuçsuz kaldı. Ve tabi bu arada 311 numaralı odadaki hastalar sebepsiz ölmeye devam ediyorlardı. Son çare olarak hastaların kaldığı 311 numaralı yoğun bakım odası devamlı gözetim altına alındı ve sonunda odadaki ölümlerin sebebi ortaya çıktı.

Sonuç çok trajikomikti. Cuma sabahı saat 6’da odaları temizleyen temizlikçi kadının, hastanın bağlı bulunduğu solunum cihazının fişini çekerek kendi elektrik süpürgesinin fişini taktığı ve işini bitirince sonra solunum cihazının fişini tekrar yerine takıp gittiği görüldü.

& & & & &

Çatlak Kova

Bir zamanlar efendisinin evine her gün nehirden su taşıyan bir köle vardı. Köle boynunda taşıdığı bir sopanın iki ucuna birer kova asar, bu kovaları nehirden aldığı su ile doldurur ve eve getirirdi. Ancak kovalardan birisi birkaç yerinden delinmiş eski bir kovaydı. Dolayısıyla, nehirde ağzına kadar doldurulan suyun ancak yarısını tutabilirdi eve kadar. Diğeri ise yep yeni ve sağlam bir kovaydı. Suyu hiç sızdırmadan taşırdı. Tam iki yıl bu böylece devam etti.

Sucu köle nehirde iki tam kova dolduruyor, efendisinin evine geldiğinde ise geriye sadece bir buçuk kova su kalıyordu. Deliksiz kova bu başarısıyla gurur duyuyor ve “Ben işimi tam görüyorum” diyerek böbürleniyordu. Zavallı delik kova kusurundan dolayı utanıyor ve kendisinden beklenenin sadece yarısını yapabildiği için hep üzülüyordu. İki yıl boyunca deliğinden su sızdırmayı içine sindiremediği için, bir gün dile gelip nehir kenarında sucuya şöyle dedi: “-Ey sucu insan! Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.”

“-Niye ki?” diye sordu sucu. “-Neden utanıyorsun?” “-İki yıl boyunca, yan tarafımdaki çatlaklar yüzünden sular akıp gitti ve yükümün sadece yarısını efendinin evine götürebildim. Benim kusurum nedeniyle sen de gayretlerinin karşılığını tam alamıyorsun.”

Sucu eski delik kovaya acıdı ve şefkatli bir sesle şöyle dedi: “-Efendinin evine dönerken, yol kenarındaki çiçeklere bir dikkat et istersen.” Gerçekten de, tepeye çıkarken, delik kova yol kenarındaki enfes yaban çiçeklerini gördü ve bu onu birazcık neşelendirdi. Ama yolun sonunda yine kederlendi, çünkü yükünün yarısını yine çatlaklardan akıtmıştı.

Bu başarısızlığından ötürü sucudan yine özür diledi. Sucu kovaya şöyle dedi: “-Yolun sadece senin tarafında çiçekler açtığını, diğer tarafında hiç çiçek olmadığını fark etmedin mi? Bu neden böyle biliyor musun? Ben senin delik olduğunu baştan beri biliyordum ve bundan faydalanmak istedim. Senin tarafındaki yol kenarına çiçek tohumları ektim. Ve her gün dereden dönerken onları sen suladın. İki yıl boyunca bu güzel çiçeklerle efendimin masasını süsleyebildiysem, bu senin sayende oldu. Senin sayende, efendimin odası böylesine güzelleşti…

& & & & &

O ADAM

Dün pazardı hava güneşliydi.. Sabah güneşini içeri buyur etmek için balkon kapısını açtım. Sokakta bir kamyon homurdanıp duruyordu. Birileri bağırıyordu “az gel, sağ yap sağa kır, kır” diye. Ne oluyor diye çıktım baktım. Kamyon homur, homur, çamurlu ve yer, yer su birikintileri olan yolda patinaj yaparak ilerlemeye çalışıyor, eskilikten harap, yokuş çıkmış ihtiyarlar gibi nefes nefese  soluklanıyor ki bu sokakta çalışma var ve  araç trafiğine kapalı hatta bildiğim kadarı ile. Her yer yıkıntı çamur su deryası? Sağlı sollu kum yığınları da yolu iyice daraltmış ve bu kocaman hımbıl araç dönmek için uğraşıyor. Aracın dışındakiler sürekli sürücüye taktik veriyor. Şöyle gel böyle gel diye ve yolu açmaya çalışıyorlar. Onlar uğraşırken, kamyonun kasasında bir adam. Kalınlaşmış ve nasırlaşmış ellerini kasa tahtalarına yaslamış, başında solmuş harap bir bere üzerinde inşaat işçilerinin giydiği kıyafet öylece ayakta duruyor. Ne sokağın durumu ne de kamyonun dönmek için uğraşıları onu ilgilendirmiyor. Ayakta her şeyden habersiz o kadar heybetli duruyordu ki, sanırsınız  Hz. Süleyman’ın tahtında oturuyor. Yerdeki insanlar yolundan kaçmak zorunda olan karıncalar.

Ve  Hud, Hud  kuşu inler cinler periler emrinde! Kamyon dönemiyor durmak zorunda kalıyor. Sürücüsü iniyor, kamyonun homurtuları durunca ve sürücü inince kasadaki  adam şaşırıyor ne olduğunu sormak için aşağı doğru eğilip net olarak duyuyorum yukardan. “Ne oldu hayatım” diyor? Dilimi yutacaktım neredeyse? Bir an da bütün sinirlerim gevşedi, üzerime bir rahatlık geldi. Nedensiz mutlu algıladım kendimi? Çünkü bu “hayatım” sözcüğü, öyle laubali ya da  değişik bir şekilde  söylenmedi. En az benim kardeşime söylediğim kadar ciddi ve içten ve bir o kadar gür bir sesle söylendi ki acayip hoşuma gitti ya… Hiç ummadığım bir anda hiç ummadığım bir şekilde ve utanarak söylüyorum hiç ummadığım birinden –o da neden ki?- bu beklenmedik sözcüğü duymak ben denizi  hem şaşırtmış hem de çok neşelendirmişti. Sokakta kıyamet kopuyor, sağ yap kır olmadı azıcık sol  yap diyenler, küfürlü konuşanlar ve o adam…

Günün Şiiri

Özgür Birlik

Orman ateşi saçlı karım

Isı şimşeği düşünceli

Kaplan ağzında susamuru bel’li karım

En iri yıldızlar demeti ağızlı kokart ağızlı karım

Ak toprak üzerinde ak sıçan izi dişli karım

Amber dilli perdahlanmış cam dilli

Kesilmiş kurban dilli karım

Gözlerini açıp kapayan bebek dilli

İnanılmaz taş dilli karım

Çocuk elyazısı elifi kirpikli karım

Kırlangıç yuvası kenarı kaşlı

Kışbahçesi tavanı şakaklı arduvaz şakaklı karım

Cambuğusu şakaklı

Şampanya omuzlu karım

Buz altında kalmış yunus başlı çeşme omuzlu karım

Kibrit bilekli

Rastlantı parmaklı kupa beyi parmaklı karım

Kesilmiş saman parmaklı

Zerdeva koltukaltlı karım

Saint-Jean gecesi ve kurtbağrı koltukaltlı karım

Deniz köpüğü ve bölme kollu karım

Değirmen ve buğday karışımı kollu

Füze bacaklı karım

Umutsuzluk ve saat makinesi devinimli karım

Mürver ağacı iliği baldırlı

Baş harf ayaklı karım

Anahtar demeti ayaklı su içen gemi işçisi ayaklı karım

İncili arpa boyunlu karım

Val d’Or boğazı boyunlu

Sel yatağının ta içinde sözleşmek boyunlu karım

Gece göğüslü

Yakut potası göğüslü karım

Çiğ altında gül görüntüsü göğüslü

Günlerin açılan yelpazesi karınlı karım

Dev pençe karınlı

Dikey uçan kuş sırtlı karım

Civa sırtlı

Işık sırtlı karım

Yuvarlanmış dövülmüş taş ve ıslanmış tebeşir enseli

Ve biraz önce içilen bir bardağın düşüşü enseli karım

Tekne kalçalı

Avize ve ok tüyü kalçalı karım

Ak tavuskuşu tüyü sapı kalçalı

Duyulmaz dengeli

Kumtaşı ve amyant kabaetli karım

Kuğu sırtı kabaetli

Bahar kabaetli karım

Glayöl kasıklı

Altın damarı ve ornitorenk kasıklı karım

Yıllanmış bonbon ve yosun kasıklı karım

Ayna kasıklı

Islak gözlü karım

Menekşe zırh takımı ve mıknatıslı iğne gözlü karım

Uçsuz bucaksız çayır gözlü

Hapishanede içilecek su gözlü

Hep balta altında kalan odun gözlü

Su düzeyi gözlü hava toprak ve ateş düzeyi gözlü karım

Andre BRETON-Çeviri: Selahattin HİLÂV

Günün Sözü

Cehalet Tanrının laneti olduğuna göre, bilgi göklere uçabileceğimiz kanatlardır.

W. SHAKESPEARE

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here