Tümkaya; “Dayanışmanın Gücüyle Çoğalarak Güçleniyoruz”

0
54

İskenderun Kadın Platformu adına konuşan Sibel Tümkaya; “Dayanışmanın Gücüyle Çoğalarak Güçleniyoruz”

İskenderun Kadın Platformu üyeleri, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Gününde Sağlıklı Yaşam Parkı önünde bir araya geldi.

Zılgıtlra ve sloganlarla gerçekleştirilen açıklamada kadın cinayetlerinin münferit değil, politik olduğu ifade edildi.

‘Mirabel Kardeşlerden Mahsa Amini’ye özgürlüğe yürüyoruz’ diye haykıran platform üyeleri, İran’da katledilen Mahsa Amini’nin ardından dünyanın dört bir yanında kadınların özgürlük talebinin bir başkaldırıya dönüştüğünü belirtti.

İskenderun Kadın Platformu adına konuşan Sibel Tümkaya, kadınlar olarak 25 Kasım’da; şiddete, cinsiyetçiliğe, savaşa, yoksulluğa karşı; eşitlik, adalet, barış ve özgürlük için isyanı büyüterek alanlarda olduklarını, direniş geleneğine sahip çıktıklarını vurguladı. Tümkaya; “Geçtiğimiz 25 Kasım’dan bugüne erkek şiddeti hız kesmeden devam etti. Son on ay içerisinde 337 kadın katledildi, 190 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Katliam boyutuna varan kadın cinayetleri iktidarın politikalarından bağımsız değil. Siyasal iktidar gerici, militarist, cinsiyetçi temelde oluşturmayı tasarladığı yeni toplumsal düzenin inşası için kadın kazanımlarını hedefe alan düzenlemelere hız vererek erkek devlet şiddetini her gün yeniden üreten politikaları hızla hayata geçiriyor. ‘Kadın cinayetleri münferit değil, politiktir’ demek için alanlardayız” şeklinde konuştu.

İstanbul Sözleşmesi’nin bir gece yarısı kararıyla iptal edilmesinin, şiddet faillerini cesaretlendirirken, mücadeleyle elde edilen tüm kazanımların ortadan kaldırılmak istendiğini ifade eden Tümkaya; “Her ay onlarca kadın koruma kararına rağmen katledilirken, 6284 sayılı yasa uygulanmıyor, hatta yasanın sağladığı haklar kısıtlanmaya çalışılıyor. 6284 sayılı yasanın hedefe konulması ile yargının cezasızlık politikaları kadına yönelik şiddeti, tacizi, tecavüzü ve kadın cinayetlerini arttırıyor. 2022 yılında öldürülen kadınların yüzde 17’si failler hakkında uzaklaştırma kararı olmasına rağmen katledildiler. İktidar bu saldırılarla biz kadınların hayatına kastederek, bedenimizi, emeğimizi ve kimliğimizi tahakküm altına almaya çalışıyor. Eril yargı her fırsatta kadın katillerine iyi hal ve haksız tahrik indirimi için gerekçe bulmaktan geri durmuyor. Ataerkil kapitalizm, yaşamımız ve kazanımlarımıza dönük saldırıları arttırarak muhafazakâr toplumu bedenimiz üzerinden inşa etmek istiyor.

Bizleri eve, aileye, kocaya, babaya ait ‘makbul’ kadınlar olmaya, bedenimizi kuluçka makinesi, kariyerimizi annelik olarak tanımlamaya çalışıyor. Sosyal destek adı altında kadınlara yapılacak barınma yardımını en az üç çocuk doğurma koşuluna bağlıyor. Bakım sorumluluklarıyla birlikte ev içinde artan iş yükümüz cinsiyetçi iş bölümünü derinleştirirken kadınları koruyan ve güçlendiren uygulamalar yerine esnek çalışma modeliyle bizleri düşük ücretlerle güvencesiz, örgütsüz çalıştırmaya mahkum etmenin ücretli-ücretsiz emeğimizi daha da değersizleştirmenin yolları aranıyor. İktidar desteğiyle her gün bir kentte örgütlenen ‘aile yürüyüşleri’ adı altında LGBTİ+ karşıtı gösterilerle homofobi ve nefret söylemleri körükleniyor. Kimliğimizi yok sayanlara, bizleri erkeğe, sermayeye ve devlete daha da bağımlı hale getirmek için her türlü krizi fırsata çevirmenin hesabını yapanlara karşı emeğimiz, bedenimiz ve kimliğimiz üzerindeki binlerce yıllık erkek egemen denetimine son vermek ve ‘aileye köle olmayacağız’ demek için alanlardayız. Kadınlar olarak daha fazla yoksulluk, şiddet, göç ve ayrımcılık anlamına gelen savaşların son bulması, eşit ve özgürce bir arada yaşamamızın sağlanacağı demokratik koşulların oluşması için alanlardayız” şeklinde açıklamalarda bulundu.

Krizin yarattığı ekonomik şiddetin de en ağır biçimde kadınların yaşadığını belirten Tümkaya; “ Ekonomik krizin derinleştiği, işsizliğin arttığı koşullarında kadınlar olarak daha da yoksullaştık, yoksunlaştık. Türkiye OECD ülkeleri içerisinde istihdamda cinsiyet açığının en yüksek olduğu ülkelerden biri. Ücretsiz ev içi bakım emeğinin kadınlar tarafından karşılandığı ülkemizde 13,3 milyon kadın, bakım emeği verdiği için çalışma hayatına katılamıyor. İstihdamdaki her 10 kadından üçü emeklilik ve sosyal güvenceden yoksun bir şekilde kayıt dışı çalıştırılıyor.

Erkekler kadınlardan yüzde 27,4 oranında daha fazla kazanıyor. Emeğimizin yok sayılmasına, işsizliğe, yoksulluğa, güvencesiz, kayıt dışı sömürü koşullarında çalışmaya karşı, güvenceli çalışma, güvenli gelecek talebimizi haykırmak için alanlardayız. Siyasal iktidar seçime doğru giderken anti-demokratik uygulamalarını arttırıyor.

Temel hak ve özgürlüklere, sendikal eylem ve etkinliklere dönük saldırılarla toplumsal muhalefeti hedef alıyor. Meclis’ten çıkardığı sansür yasası ile bir yandan muhalif basını susturmayı, öte yandan sosyal medya paylaşımları üzerinden tüm topluma gözdağı vermeyi amaçlıyor. Üniversite öğrencileri, siyasetçiler, sanatçılar, özgür basın emekçileri, sendikal mücadele yürüten ve hakları için direnen kadınlar keyfi, hukuksuz müdahalelerle karşı karşıya kalıyor. Demokratik eylem ve etkinlikler yasaklanıyor, kolluk kuvvetlerinin sert müdahalesi ile engellenmeye çalışılıyor, eylemlere katılanlara yönelik gözaltı ve tutuklamalar oluyor, davalar açılıyor.

Tüm bu saldırılara rağmen dünden bugüne dayanışmanın gücüyle çoğalarak güçleniyoruz. ‘İtaat et, rahat et’ diyenlere inat, susmuyoruz, itaat etmiyoruz, örgütleniyoruz ve mücadele ediyoruz. Bir kişi daha eksilmemek için, bize sınırlar çizmeye çalışanlara ‘fıtratımızda özgürlük var’ demek için alanlardayız. Dünyanın dört bir yanında kadınlar olarak iş yerlerimizde, evlerimizde, sokaklarda ve yaşamın her alanında birlikteliğimizden ve dayanışmamızdan aldığımız gücün kararlılığıyla ‘Mirabel Kardeşlerden Mahsa Amini’ye özgürlüğe yürüyoruz’ demek için alanlardayız” dedi. (Haber: Helga TERBİYELİ)

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here