Soluk Almak Güçleşir Gittikçe

0
54

Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Dünya gittikçe yaşanmaz bir hal almaya başladı artık. Bir tarafta IŞİD cinnetti, Ankara’dan sonra Lübnan, sonra Paris katliamları, sonra sırada kim var? Her gün değişik tehditler savuruyor. Şeytanın aklına gelmeyen yöntemler uyguluyor, sızıyor, patlatıyor, kana buluyor etrafı. Buna rağmen yandaşları nasıl bir zihniyetle bilinmez gittikçe artıyor! Putin G 20 zirvesinde bazı ülkelerin desteklerini açık ve net göstererek. Konuya dikkat çekiyor. Üstüne alan var mı bilmiyorum? IŞİD yetmiyor, depremler vurmaya başladı. İstanbul dün 17.45’te Marmara Denizi açıklarındaki 4.2 büyüklüğünde bir depremle sarsılırken, Ege de bu sabaha karşı 4.2 ile sallandı. Bugün ise TSİ ile 09.10’da Yunanistan’ın batı kıyıları açıklarında 6.5 büyüklüğünde şiddetli bir deprem meydana gelmiş. Şimdiye  göre; 1 kişi ölürken, bazı binalarda maddi hasar oluşmuş sayı artar mı bilmem  ancak dilerim hiç artmasın ve yalnızca ufak hasarlarla geçiştirilsin.

Valla hava güzel günlük güneşlik  ancak içimimize işlemiyor bu güzellik. Aklımız fikrimiz vicdanımız düşüncelerimizi bizi havanın güzelliğinden büyük ölçüde uzaklaştırıyor.  Uzmanlar olası deprem senaryoları ile senaryolar yazmaya başladılar bile. Ve biz bu güzelim ülkemizi gittikçe kuraklaştırarak beton yığını haline gelmesi için çalışıyoruz! Ne diyelim inşallah? Bu günleri de aramayız!

Yazmanın çizmenin de keyfi kalmadı artık hep bir kendini kandırma ile geçiyor günler. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım bütün gücümüzle en azından. Hep birlikte ayrımsız gayrımsız ve öykü ile. Yase

& & & & &

Fena Halde Mutsuz Adam

Bir zamanlar bir tepenin üzerindeki villada bir oğlan çocuğu yaşarmış. İyide yaşarmış köpekleri atları otomobilleri ve müziği severmiş. Yüzmeye gider futbol oynar güzel kızlar bayılırmış ve “buldum” demiş. “Neler?” demiş Tanrı. “Büyük bir evde yaşamak isterim, ön kapısında heykeller, arka kapısında iki köpeği ve birde ucsuz bucaksız bahçesi olsun. Siyah saçlı uzun boylu mavi gözlü gitar çalan ve tatlı tatlı şarkılar söyleyen bir kadınla evlenmek isterim. Üç güçlü oğlum olsun isterim ki onlarla futbol oynayabileyim. Büyüdüklerinde birisi büyük bir bilim adamı öteki milletvekili, üçüncüsü futbolcu olsun. Ben bir seyyah olayım  okyanuslara yelken açayım, dağların zirvelerine tırmanayım, insanları kurtarayım.” “ne güzel bir hayal bu mutlu olmanı dilerim”  demiş tanrı.

Bir gün oğlan futbol oynarken ayağını incitmiş. Ondan sonra değil dağlara ağaçlara bile tırmanmaz olmuş. Okyanuslar yelken açmakta hayal olmuş tabi. Bunun üzerine pazarlama okuyup, tıbbi malzemeler dağıtan bir şirket kurmuş. Bir kızla evlenmiş çok güzel iyi huylu, ama uzun değil kısaymış saçları siyahmış ama gözleri mavi değil elaymış, gitar çalmaz şarkı söylemezmiş ama harika yemek pişirir olağan üstü güzel kuş resimleri yaparmış. İşi dolayısı ile kent dışında bir villada değil kentte bir apartmanın teras katında oturmak zorunda kalmış ama evinin deniz manzarası yinede harikaymış. İki köpek besleyecek bahçesi yokmuş  evinde  güzel bir kedisi  varmış. Üç oğlu olmamış ama sahip olduğu üç kızı da kendisini çok severmiş. Onunla futbol oynayamazlarmış ama birlikte denize parka giderlermiş. Uçurtma uçurdukları bile olurmuş.  En küçükleri hariç tabi… O  gölgede bir ağacın altında oturur gitarı ile şarkılar söylermiş. Bir sabah uykudan üzüntüyle uyanmış ve en iyi arkadaşlarına koşmuş. “Ben hiç mutlu değilim” demiş. “Neden?” demiş arkadaşı “çocukken siyah saçlı mavi gözlü gitar çalan bir kızla evlenmek isterdim. Oysa karım uzun değil ela gözlü gitar çalmıyor” demiş. “karın çok güzel harika resimler yapıyor, enfes yemekler pişiriyor” demiş. Adam dinlememiş bile onu.

Bir gün karısına “hiç mutlu değilim” diye dökmüş içini. “neden” demiş karısı. “Çünkü büyük bir bahçe içinde villada yaşamayı düşlerdim oysa kırk yedinci katta bir apartman dairesine tıkıldım. İki köpeğim bir bahçem olsun isterdim.. hani nerde” demiş ona. “Konforlu bir apartmanda yaşıyoruz oturduğumuz yerden okyanusu  görüyoruz, gülüyor, eğleniyor, birbirimizi seviyoruz, kedimizi okşuyor, güzel kuşların resimlerini yapıyoruz, üçte harika çocuğumuz var” demiş karısı. Adam dinlemiyormuş bile. Bir gün psikologa koşmuş ben mutlu değilim diye. Niye demiş doktor. “Çünkü ben bir gezgin olmak okyanuslara açılmak dağlara tırmanmak insanları kurtarmak isterdim oysa masa başı işim ve sakat bir dizim var şimdi” demiş adam. “ama sattığın tıbbi malzemeler yığınla hayat kurtarıyor” demiş doktor. Adam yine dinlememiş bile. Bir gün muhasebecisine “ben çok mutsuzum” demiş. Neden demiş muhasebecisi “ben kırmızı ferrarim olsun isterdim hep ve dünya  umurumda olmasın. Oysa işe metroyla gidip geliyorum bir yığın da sorunum var” “İyi giyiniyor, iyi restoranlara gidiyorsun bütün Amerika’yı gezdin” demiş muhasebeci.

Öyle mutsuzmuş ki hastanede beyaz giyinmiş hemşirelerle dolu bir odada yatıyormuş. Vücudunda teller hastaneye kendi sattığı kalp cihazıyla gidiyor, kollarına bağlı serumlarla besleniyormuş. Fena halde mutsuzmuş adam şimdi. Ailesi ve dostları yatağın başına toplanmışlar onlar da üzüntü içindeymiş. Bir gece adam odasında tanrı ile yalnız kaldığında “tanrım hatırlar mısın çocukken sana yalvarmış isteklerimi sıralamıştım.” “hatırladım” demiş tanrı “güzel bir hayaldi.” “peki niye onların hiçbirini vermedin  bana?” “verebilirdim” demiş tanrı. “ama sana istemediğin şeyleri vererek bir sürpriz yapmak istedim. Bak neler verdim; güzel sevecen bir eş, iyi bir iş, yaşanacak güzel bir ev ve üç tatlı kız evlat, bir araya getirdiğim en güzel yaşam paketlerinden biriydi bu” “evet ama bana benim gerçekten istediklerimi vereceksin sandım” demiş adam. “ben de senin, benim gerçekten istediklerimi vereceksin sandım” demiş tanrı. “sen ne istedin ki” demiş adam hayretle. Tanrının da bir şeyler isteyeceğini hiç düşünmemiş hayatında. “Sana verdiklerimle mutlu olmanı istemiştim” demiş tanrı. Adam karanlık odasında sabaha kadar düşünmüş. Sonunda yeni bir hayal kurmaya karar vermiş. Yıllar önce kurduğu hayal yerine “keşke bunu hayal etseydim” dediği bir hayal… Bu seferki hayalinde sahip olduğu şeyler varmış hep. Adam kısa zamanda iyileşmiş, 47. kattaki dairesinde mutlu yaşamış. Kızlarının şen şakrak sesleri, eşinin derin ela gözleri ve harika kuş resimleri arasında mutlu olduğunu hissetmiş. Geceleri de okyanusa yansıyan kent ışıklarının dalgalar üzerinde oynaşmasına bakar gülümsermiş.

& & & & &

Mermer Yontucusu

Bir zamanlar dağda kızgın güneşin altında mermer taşlarını yontmaktan bezmiş bir mermer yontucusu varmış. “bu haytan bıktım artık devamlı mermer yonmaktan öldüm artık, üstelik bu yakıcı güneş; onun yerinde olmayı ne kadar isterdim orada yükseklerde her şeye hakim olacaktım ışınlarımla etrafı aydınlatacaktım” diye söylenir dururmuş yontucu.  Bir mucize eseri olarak dileği kabul olmuş ve yontucu o an güneş olmuş. Dileği kabul olduğu için çok mutluymuş, fakat tam ışınlarını etrafa yaymaya hazırlandığı sırda, ışınlarının bulutlar tarafından engellendiğini fark etmiş. “Basit bulutlar benim ışınlarımı kesecek kadar kuvvetli olduklarına göre benim güneş olmam neye yarar!” diye isyan etmiş. “Mademki bulutlar güneşten daha kudretli bulut olmayı tercih ederim” demiş.

Şikayet bu ya, hemen bulut oluvermiş. Dünyanın üzerinde uçmaya başlamış, oradan oraya koşuşurken, yağmur yağdırırken birden bire rüzgar çıkmış ve bulutları dağıtıvermiş. “Aa rüzgar geldi ve beni dağıttı. Deme ki en kuvvetlisi o öyleyse ben rüzgar olmak istiyorum” diye karar vermiş. Böylece dünyanın üzerinde esip duran, fırtınalar ve tayfunlar meydan getiren rüzgar olmuş, ama birden bire önünde kocaman bir duvarın kendisine mani olduğunu görmüş.  Çok yüksek ve çok sağlam bir duvar olduğunu zannetmiş önce ama sonra bir dağ olduğunu anlamış. “basit bir dağ beni durdurmaya yetiğine göre benim rüzgar olmam neye yarar” derken, bir anda dağ oluvermiş. O zaman bir şeyin  ona durmadan vurduğunu hissetmiş, kendinden daha güçlü olan şeyin ve onu içinden oyan şeyin ne olabileceğini düşünürken bir mermer yontucusu görmüş.

Günün Şiiri

LEYLA

Gece, Leyla’yı ayin on dördü,

Koyda, tenha, yıkanırken gördü.

“Kız, vücudun ne güzel böyle açık!..

Kız, yakından göreyim sahile çık!..”

Baktı etrafına ürkek, ürkek

Dedi; tenhada bu ses ne olsa gerek?..

“Kız vücudun sari güller gibi ter!.

çık sudan kendini üryan göster!.”

Aranırken ayin ölgün sesini

Soğuk ay öptü beyaz ensesini.

Sardı her uzvunu bir ince sizi.

Bu öpüş gül gibi soldurdu kızı,

Soldu, günden güne sessiz soldu.

Dediler hep “kıza bir hal oldu!”

Ta.. içinden geliyor hıçkırığı,

Kalbinin vardı derin bir kırığı,

Yattı, bir ses duyuyormuş gibi lal,

Yattı, aylarca devam etti bu hal.

Şimdi sıra sıra, akşam hüznü,

Böyle yastıkta görenler yüzünü,

Avuturlarken uzun sözlerle,

O susup Baktı derin gözlerle.

Evi rüzgar gibi bir sır gezdi,

Herkes endişeli, bir şeyi sezdi,

Bir sabah söyledi son sözlerini,

Yumdu dünyaya ela gözlerini.

Koptu evden acı bir vaveyla,

Odalar inledi Leyla – Leyla!.

Geldi köy kızları el bağladılar,

Diz çöküp ağladılar, ağladılar,

Nice günler bu saadetli ölüm;

Oldu çok kimseye bir gizli düğüm.

Nice günler bakarak dalgalara

Dediler “Leyla uğradı nazarca..”

Yahya Keman Beyatlı

Günün Sözü

İnsan her gün biraz müzik dinlemeli, biraz şiir okumalı, güzel bir resim görmelidir ki, dünyevi kaygılar Tanrı’nın insan ruhuna aşıladığı güzel duygusunu silip yok etmesin.

Goethe

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here