Cinnet Durumları…

0
57

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havaların olumsuzluğu, ülkenin karışıklığı sürerken, bazı insanların da vurdumduymazlığı, şiddete yatkınlığı dumura uğrattı bizi. Biz ne zaman böyle olduk? Yoksa hep böyle miydik? “İnansan ne yazar inanmasan ne yazar biz bildiğimizi okuruz” mu diyor bu insanlar? Valla sinirlerimiz dorukta buna sıcak ve gri havalar ve evde çıkan olumsuzluklar eklenince cinnet durumundayız.

Yazlıktan döndük. Nasıl bir yaz geçirdik ise? Doğal gaz çalışmıyor. Hava yapmıştır dediler. Havası alındı. Kullanıyoruz sorun yok. Ancak ortalığı bir leş kokusu sardı ki aniden; inanılmaz. Evin en ince noktasına dek her taraf didik, didik arandı bir hayvan leşi arandı. Ancak bir şey yok! Ancak nedense daha sonra doğal gazdan olabileceğini düşündük. Burada -DİKKAT- demek istiyorum.

Doğal gaz kullanan arkadaşlara… İnanılmaz bir şekilde iğrenç bir koku algıladığınızda hiç leş falan aramayın. Biz uzun zaman kapalı olan eve geldiğimiz için aklımıza ilk gelen o oldu. Ve ne yazık ki uyarı levhası hiçbir şekilde devreye girmediği için hiç düşünemedik  bile. Evin dört bir tarafı açık olmasa uçmak işten bile değil. Neyse sorunu tespit ettik doğal gaz yetkililerine telefon ettik geldiler anında sağ olsunlar. Ocakta sızdırma var dediler. Gaz sıkışmış bu yüzden boruda minnacık bir delik oluşmuş.  Hemen ocağınızı aldığınız yetkili servisi arayıp boruyu değiştirin dediler. Vanalar kapandı falan. Ancak koku devam ediyor. Eve girilmiyor.

Yetkili servisi aradık. Bugün dördüncü gün hala gelen giden yok. Defalarca aradım kızdım bağırdım ve en sonda sizi yetkili bütün mercilere şikayet edeceğim dedim. Ve hala beklemekteyim yine gelen giden yok. Neyse şu an geldiler  ama bu sefer arızayı bulamıyorlar ve doğal gaz yetkilileri ile aramızda bir telefon trafiği var ki sormayın kan ter içindeyiz çıldırma noktası bu olsa gerek diye düşünmüyorum artık çünkü insan denen yaratık  o kadar dayanıklı ki kendi bile inanamaz kendine. Ne diyelim? Başa gelen çekiliyor. Ve gelen servisçi arkadaşlarında sıkıntıları bir başka…

Sonuçta sıkıntının nedeni belirlenemedi ve sıkıntı devam ediyor. Şimdi doğal gazcılar bekleniyor. Bakalım onlar ne diyecek? Ah kahretsin tam rahatladık derken çektiğimiz sıkıntı her şeye bedel oldu. Yani güneş enerjisinden azami derecede faydalanmak mümkünken kendi kendimizi zehirliyoruz ya, söylenecek söz yok bize. Bakalım  nereye varacağız bu gidişle? Şu an itibari ile sorun belirlenmiş değil ve biz beklemekteyiz. Ateş üzerinde?

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım  dün trafikte  bir can kurtaran, yol istiyor Allah inandırsın yol vermek için kılını bile kıpırdatmadı trafiktekiler. Sürücü yırtındı yol için, yok kardeşim kimsenin umuru olmadı? Gerçekten ne oldu bize? Vurdum duyamazlık, bencilik diz boyu. İçinde bulunduğumuz durum ise bencilliği kaldırmıyor, birlik ve beraberlik zamanı şimdi… Sağduyulu olma  zamanı. Kardeş kardeşi yemeye başladı bile biz açılım saçılım seçim derken ateş nerdeyse bacayı sardı bile.  Bize düşen ateşi söndürüp birlik ve beraberlikten taviz vermeden değerlerimize sahip çıkmak… Ne olursa olsun biz kurtuluş savaşı vermiş bir milletiz. Üzerinde yaşadığımız bu topraklar ortak atalarımızın kanı ile sulanmış. Bizim atalarımızın kemiklerini sızlatmaya hakkımız yok.

Ve şimdi içinde bulunduğumuz durumdan iş çıkaranlar utansın. Biz kardeş olduğumuzu unutmayalım sadece işte o zaman kimse bize diş geçiremez.. Ancak birçok yerde kardeşlik falan  havayla cıva olmaya başlamış bile dehşetle şahit oluyoruz. Ve hızla bir iç savaşa doğru itiliyoruz. Suriye de olanlar bize olacak diye korkuyoruz. Ve bu yüzden daha çok sağduyulu olmalıyız, kışkırtmaları ve tahrikleri görmezden gelmeliyiz. Bencilliği bırakıp biz olmaya çalışmalıyız. Yoksa komşularımızın başına gelen bizi bekliyor olacak. Ve şimdilik sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum. Hep birlikte ve el ele, ayrım gayrıma U dönüşü yapanlara inat. Yase

& & & & & &

Sevgileri Yarınlara Bıraktınız

Kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı. Yaşamak ve sevmek için hep bilinmeyen bir zamanı bekleriz. Önce diploma almalıyızdır. Sonra iş, güç sahibi olmalıyızdır. Sonra ev, araba ve tüm eşyaları almalıyızdır. Sonra çocukları evlendirmek ve günlük hırslara boğulan hayatlarımızı papatyalar gibi koparıp vazoda yaşatmaya çalışırız. Yaprakları solmuş ve suyu pis kokan o vazo, yaşamın gizli saklı hainliklerine yataklık eder. Artık birbirimize dokunmadan, ellemeden yemekle yatak odası arasında geçer gider en değerli zaman, hayatımız.

Biz hiç ölmeyecekmiş gibi sonsuzluk duygusu içinde gaflet uykularında kana bulanırız. Kan çiçekleri derleriz düşlerimizde, ölümlü hayatlarla örülü hayatlarımızın ölmüş sevdalarına ağıtlar yakarız düşlerimizde sessizce. Onları hep daha iyi bir zaman ve başka günlere bırakırız, yaşanacak ne varsa.

Gizli bahçemizde açan çiçekleri tek tek yolup dökülen saçlarımızın yanına koyarız. Telaşla koşarken eve yetişip yemek yapmak için ya da iş toplantılarının tekdüze vurgusuna ayak uydururken verilecek taksitlerden daha önemli olmaz hiç sevgiyle dokunmak birine. Dokunmak, yaşamın en kutsal büyüsü kızıl akşam üstlerden koşarak gelen ve avucumuza yanar bir top gibi düşen. Dokunmak birine içten ve sevinerek bir çocuk gibi var olduğuna şükrederek. Dokunmak, insanın insanla zenginleşen biricik yaratık olduğunun en güzel kanıtı… Oysa dokunmadan geçip gideriz en yakınlarımızda salınan yalın kıyısından, lağım akan kanallarda boğuluruz küçücük hırslarla birgün bize hiç lazım olmayacak. Vakit olmaz yaşamak için.

Vakit kalmaz yaşamak için beni unutma çiçeklerinden taçlar yapmaya aşkın başına. Öpüp koklamadan bir tenin yumuşaklığını, incir çekirdeğini doldurmaz kavgalarda tükenir nefesler. Kutsal nefeslerimizi en çirkin sözcüklere harcarız da düşünmeden, sevda sözcüklerine yer kalmaz koskoca mekanlarda. Dünyayı dar ederiz de herkeslere nedense yalnız gecelerde gözyaşlarımız bizi affetmez. Kavgalarda ve ağız dalaşlarında tüketiriz sevgilerimizi de aşklara hiç ümit vaad edilmez çorak topraklarda. Devedikenleri bile kururken bahçelerimizde baharın gelip geçtiğini görmeden kapanır gönül gözü. Gönül gözü kapalı olanın yiyeceği taş duvarlardır ev niyetine ve altın bilezikleridir sarılacak sevdalar yerine. Denizler uzak düşlerin maviliklerine saklanır da bir çocuk gibi, hiç selam etmez bize bilinmeyenin gizli sırlarından. Geniş zamanlar umarız bir gün sevgimizi söylemek için. Hiçbir gün gelmeyecek o günün hatırına harcarız hovardaca bir ömrü. Kanat çırpan aşklar bir kuş misali salınırken etrafımızda ya elimizde sıkıp öldürürüz onları ya da kaçırırız uzak ülkelere geri dönülmeyen.

Aşk dokunmak ve sözden üretilen bir misk-u amberdir ki kokusu cihanı tutan. Sözlerden kolyeler takıp ak gerdanlara dokunuşun sarı güllerini dermek yaşamın hecelerini yan yana dizer. Yüreğinin surları yalçın kayalarla desteklenmiş insan nasıl ulaşsın sözcüklere? Bir kelebek misali yorulur kanatçıkları düşer yarı yolda boz toprak üstüne söz. Gecelere düğümlenmiş tutkuların yaşama ipek bir yorgan gibi serildiği günlerin özlemi fırtınalara yataklık eder ancak. Bırak! Ruhun öldüğü anlaşılsın. Bırak! Zaman sana hizmet etsin bıkıp usanmadan. Savaşın acımasız rüzgarına emanet yaşamlar, emanet yaşamlar kadar hain, sevgisiz ilişkilerin saldırısına uğrayan insan, karanlık yandaşlarına çevirirken yüzünü, unutur gider yaşamın kutsallığına türkü yakan dilleri. Kader değildir sevgisiz yaşamak. Ölüler yüzerken etrafımızda nehirden su içmek zor gelebilir insana ama yine de kutsaldır Ganj. Zeytin yaprağının gümüş bakışında açılır kapılar aşka. İçimize ılık zeytinyağı gibi akar sevdalar ve Akdeniz’in ruhu çırpınır beyaz köpükleriyle yüreğimizde.

Günün Şiiri

Bin Cefalar Etsen

Bin cefâlar etsen almam üstüme
Gayet şirin geldi dillerin dostum
Varıp yad ellere meyil verirsen
Kış ola bağlana yolların dostum

İlâhi onmaya yardan ayıran
Bahçede bülbüller ötüyor uyan
Kula gölge olsa Allah’a ayan
Senden ayrılalı gülmedim dostum

Pir Sultan Abdal’ım gülüm dermişler
Bu şirin canıma nasıl kıymışlar
İster isem dünya malın vermişler
Sensiz dünya malın neylerim dostum

Pir Sultan Abdal

Bana Medet Senden Olur

Bana medet senden olur efendim
Aşılmaz dağların dost ardında kaldım
Eller dosta doğru çeker göçünü
Elsiz viranede çöllerde kaldım

Sana derim sana ey kaşı kare
Artıyor eksilmez dost sinemde yare
Bir aşinam yok ki halımı sora
Yalanlı dolanlı dillerde kaldım

Sabahtan sabahtan semah tutarım
Dosta kadar gider oy benim katarım
Baykuş gibi viranede öterim
Gel gör ne perişan hallerde kaldım

Pir Sultan Abdalım ben de gülmedim
Aradım derdime dost derman bulmadım
Yol nereden gelir gider bilmedim
Kesildi kervanım bellerde kaldım

Pir Sultan Abdal

Bana Bir Yar Olsa 

Bana bir yar olsa gönül verdiğim
Çıksa bari yüreğimden bu acı
Yaresin bekleyip ahdın güttüğüm
Bulunsa bir sınık yare sarıcı

Yarinden ayrılan hiç gülmez imiş
Akar çeşmi yaşı silinmez imiş
Kişinin dediği olunmaz imiş
Salar imiş her yanına salıcı

Aşk elinden ciğerciğim delindi
Gönlün kal dediği yerde kalındı
Her nerede olsa bize bulundu
Gıybet edip yüzümüze gülücü

Nice bezirganlar kond bu hana
Dünya baki değil sultana hana
Bir kalleş yar ile girme meydana
Erin ere doğru gerek kılıcı

Pir Sultan Abdal’ım çoştum giderim
Bir kuru kavgayı sürüp niderim
Yiyelim içelim sohbet edelim
Gelir bir gün emanetin alıcı

Pir Sultan Abdal

Günün Sözü

Bir kalleş yar ile girme meydane

Pir Sultan Abdal

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here