Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Gündem yine dolu Adnan Oktar ve kedicikler her ne kadar gündemin tam ortasında yer alıyorlarsa da dağın ardında duran bir yığın sorun bütün haşmeti ile büyümeye devam ediyor. İşsizlik, siyasi çekişmeler, enflasyon, sıcaktan gerilmiş sinirler ve tabi Suriyelilerin sorunları. Hadi kendi sıkıntılarımızı şöyle ya da böyle taşıyoruz. Ama bazı Suriyelilerin yarattığı sorunlar resmen bizi sıkıntıya sokuyor. Gece gürültüleri ile uyanık kalıyoruz, gündüz kavgaları ile.
Yani bu sabah en az on beş Suriyeli genç karşı kaldırımda birbirine girdi, komşular falan ayırmaya çalıştı ama ne mümkün, kıyamet kopuyor karşı kaldırımda; bir zamanların güzelim okul sokağı şimdi rezalet durumda. İnşaat artıkları, konteynırlardan fırlamış çöp kalıntıları her taraftan gelen garip kokular, acayip insanlar. Valla artık sokağımızı tanıyorum ve hiç kusura bakmasın kimse, bu Suriyelileri sokağımızda istemiyoruz. Eskiden acıyorduk, elimizi kolumuzu uzatıyorduk ama adamlar hadlerini aştılar. “Merhametten maraz doğar” sözü tamda bu günler içinmiş. Ve bu gençler sokakları savaş haline çevirebiliyorlarsa gitsinler ülkelerinde savaşsınlar, bizim Mehmetçiklerimiz oralarda şehit olurken onların sokağımızı alt üst etmeleri doğrusu kabul edebilecek bir şey değil. Sokağa çıkmaya korktum valla ve bizler maşallah kimi korusak başımıza bela kesiliyor. Yani örnekleri çokkkk!
Bugün duyduğum şey tüylerimi ürpertti doğrusu. Bazı geceler örneğin dün ve evvelki gece sabaha doğru anlayamadığımız bir dilde avaz avaz bir sese uyandık. Ve acayip çığlıklar duyuyorduk karabasan gibi. Ama bir anlam vermedik, sabah bu kavga gürültü de olunca, eski komşulardan birini gördüm muhtara şikayete giderken ve ondan öğrendiğim şeyler tüylerimi ürpertti. Onlarda zaten bu yüzden evlerini bırakmışlar. Ara sokakta oturan Suriyelilerden biri şifacı mı neymiş, bir defa sokakta görmüştüm kıyafeti tuhafıma gitmişti. İnsanlar bazı psikolojik sorunlar için ona geliyorlarmış. Çığlıkları onlar atıyormuş!
Valla bir tarafta çöp, bir tarafta şeytan kovma seansları ve bir tarafta kavga gürültü. Buyurun güzelim sokağımızın şimdiki haline. Ve şimdi bu insanlar evlerine gitsinler dersek günah mı olur? Yasak mı olur? Tabi ki hepsi böyle değil ancak doğrusu ilk başta onlara karşı duyduğum şefkat şimdilerde yerini başka duygulara bıraktı şahsen neden ne olursa olsun. Büyük konuşmaktan Allah’a sığınırım ama gerçekten ülkesine, toprağına sevgisi olan insan ülkesini bırakmaz, topraklarına sahip çıkar diye düşünüyorum. Ancak zaten çoğu Hatay’ı kendilerinin belliyor ya ve burada istediklerini yapabileceklerini sanıyorlar? İşlerimize, okullarımıza, erkeklerimize ve kadınlarımıza bile ortak oldular. Kırlangıç çığlığı adlı kitapta Ahmet Ümit, Suriyelilerin sorunlarını çok çarpıcı bir dille anlatıyor. Ürperiyorsunuz ama bunları yaşamaktansa ülkemde bomba altında kalıp öleyim der insan diyorsunuz. Ve yine büyük konuşmaktan Allah’a sığınıyorum. Yani fuhuş yapmak, organ satmak, bu konuda simsarlık yapmak ve bu işler için çocukları kullanmak olacak şey değil, gerçek bir insanlık dramı yaşanıyor, üstelik kapalı kapılar ardında değil açık ve net bir biçimde.
Kime kızacaksınız… Dünya’nın pisliğine mi yoksa pisletenlere mi? Emperyalist, ırkçı, mezhepçi işgalcilere mi yoksa onların oyununa gelenlere mi? Ancak diliyorum ki kim başkası için ne düşünür onları önünde bulsun inşallah.
Ve sevgili okuyucularım daha tatile çıkmadım ya sanırım bu yüzden de sinirlerim gergin… Her gürültü ki az buz değil yeminle çıldırasım var geceleri limanın homurtuları, sabaha karşı Suriyelilerin anlaşılmayan çığlıkları, sabahın köründe çalışan matkaplar, beton karma makineleri ve sokakların hali. Artık iş yapmak için enerjiniz kalmıyor ve birde sıcaksa ve birde alerjikseniz, of offf durumları… Ve biz Emre ile ki Emre için iş bekliyoruz bu yüzden buradayız, daha kahvaltıyı masaya koymadan kaldırıyoruz, canımız bir şey yemek istemiyor ve çıldırma noktasındayız. Allah’tan Duru var. Duru bizim en küçük aile üyemiz dünya tatlısı adı gibi duru onu sevmeye gidiyoruz ve dünya değişiyor onunla. Ya Duru’su olmayanlar ne yapsın?
Ve sevgili okuyucularım kızıyorum “gitsinler” diyorum ama yüreğim kanıyor yine de onlar için. Keşke böyle olmasaydı diyorum. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım hep birlikte ayrımsız gayrımsız… Yase
& & & & &
Ve Sunay Akın’dan Güzel Bir Yaşam Öyküsü
Padişahın, tabağında kalan yemekleri bir erkek çocuğa gönderdiği yıl 1899’dur. Bunun nedeni, dili tutulan, konuşmayan çocuğa padişah yemeğinden arta kalanların iyi geleceği inancıdır. Din hocalarının bu önerisi hiç bir işe yaramaz. Sarayın artıklarını yiyerek dilinin çözüleceğine inanılan çocuk büyüdüğünde özgürlük şarkıları söyleyecek ve o sofraları devirenlerin korosunda ön sırada yer alacaktır!
Dili kendiliğinden açılan çocuğun başına bir başka felaket gelir, üç yaşında… Annesi ve babasının yanında götürüldüğü bir ev ziyareti sırasında, hizmetçi kadın tarafından Çingenelere satılmak amacıyla kaçırılır. İstanbul’un altı üstüne getirilerek aranılan çocuk büyük bir şans eseri olarak bulunur.
Neyire Hanım, bir gün oğlunu evdeki terlikleri bir araya toplarken görür. Tüm terlikler sıralar halinde, düzgün bir şekilde arka arkaya getiren çocuk onlarla konuşmaya, bir şeyler anlatmaya başlar. ” Eyvah !” der Neyire Hanım, ” Bizim oğlanın dili açıldı açılmasına, ama bu sefer terliklerle konuşmaya başladı !…”
Kapı arkasından oğlunun konuşmalarını ona belli etmeden dinleyen annenin şaşkınlığı, çocuğun terlikler karşısında bilgi dolu bir konuşma yaptığını duyunca bir kat daha artar. Her gün yinelenen bu garip olay, sonunda çözüme ulaşır:
Çocuk, dayısı Rauf’a ders vermek için gelen öğretmenleri dinlemekte, duyduklarını sonradan terliklere anlatmaktadır. Bu ”öğretmencilik” oyunu, onun geleceğinin de habercisidir aslında.
Terlikleri birer öğrenci gibi karşısına dizen ve onlarla bir öğretmenmiş gibi oynayan çocuk, Köy enstitüleiri’nin mimarlarından Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’dir! Sunay Akın
Günün Şiiri
Göçmen Çiçek
Aykırı bir uçurumum yolunun üzerinde
Elini uzatacağın dalları yamacında saklayan
Birdenbire patlayan
Bir çığlığım sessizliğinde
Ele-güne karşı seni utandıran.
Yaz günü palto giyerim
Ceplerim dolu dolu şiir
Gören beni deli sanır
Adım kaçığa çıkar
keşke kaçsam
Keşke kaçabilsem şu dünyadan.
Aykırı bir şiirim kitabının arasında
Kargacık burgacık bir yazıyla yazılmış
Sondan okumaya başla
Nokta koy her dizenin önüne
Anlamaya çalış..
Bedeninin bir noktasından dalıp
Yüreğini bulabilirim
Geceyse, başlar yastığa düşerse
Ve yorgunsa yüzün
Yıldızları soluğumla bir bir ateşleyip
Kandiller gibi başucuna koyabilirim..
Ey bütün tufanların ardında
Bulduğum dinginlik!
Göçmen çiçeği dünyanın
Kökleri ardı sıra sürükleyen çılgınlık!
Madem ki yaşam bu
Madem ki taşın taş olmaktan öte
bir umarı yok
Bir türkü söyle kadınım
Yürüsün dünyaya mutluluk…
Yağıyor incecik bir yağmur dışarıda
Yüzün çamurlar üstünde tüten buhur
Islak toprak kokusu
Doluyor odama
Sıkılıyorum
Kitapların üstüme yıkılacağından
Korkuyorum şimdi
Yel esiyor
Söküyor duvardaki bir resmi
Yerine senin yüzünü koyuyor.
Yüzün şimdi karşımda
Yüzün akşam karanlığında
Toprağın üstüne bırakılmış
Bir demet çiçek gibi parlıyor..
O zaman açıyorum
Bütün perdeleri
O zaman yakıyorum
Bütün ışıkları
Camları darmadağın ediyorum
Yüzünü avuçlarıma alıyorum
Alnını öpüyorum
Dünyayı öper gibi…
Sana uzanamadığım gün
Ellerim yok sanıyorum
Senin bakışlarını yakalayamadığım gün
Gözlerim yok..
O zaman bir yumruk
bütün gücüyle vuruyor
Eski bir piyanonun tuşlarına
Binlerce martı
Kayalıklara çarparak ölüyor
Ay ışığı tutkal gibi
Yapışıyor pencereme
Açamıyorum perdeleri
Şiir yok artık
Türkü dindi..
Meyvelerini taşıyamayan
Ağaçlar gibiyim
Sularını taşıran ırmaklar gibi..
Bu kadar mutluluk çok bana
Onu günlere
Onu aylara bölmeliyim
Ve bir tek gülüşünü senin
Kutlamalıyım yıllarca…
Sana yüreğimde bir sürgün yeri
Göçüp konacak
Bir toprak yaratsam
Kadınım, sarışınlığının bittiği anı
Gizli bir esmerliğe eklesem..
göçmen çiçek
Her yerin yabancısı
Yolların, yolların ötesinde
bize bir tek
Yarınlar kaldı
Göğün tükenip, denizin
Başladı yerde…
Ahmet ERHAN
Günün Fıkrası
Ölüm döşeğindeki kadın kocasına sormuş: Bana söz ver ben öldükten sonra elbiselerimi evleneceğin kadına giydirmeyeceksin. Adam da; “Saçmalama birincisi sen haftaya kalmaz iyileşirsin, ikincisi onun boyu seninkinden ufak elbiselerin ona olmaz” demiş.
Günün Sözü
Bir insan hakkında, başkalarının onun için söylediklerinden çok, Onun başkaları için söylediklerinden fikir edinilebilir…
Leo Alkman