Ve Sokağımızın Şimdiki Hali

0
94

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Gündem yine dolu Adnan Oktar ve kedicikler her ne kadar gündemin tam ortasında yer alıyorlarsa da dağın ardında duran bir yığın sorun bütün haşmeti ile büyümeye devam ediyor. İşsizlik, siyasi çekişmeler, enflasyon, sıcaktan  gerilmiş sinirler ve tabi Suriyelilerin sorunları. Hadi kendi sıkıntılarımızı şöyle ya da böyle taşıyoruz. Ama bazı Suriyelilerin yarattığı sorunlar resmen bizi sıkıntıya sokuyor. Gece gürültüleri ile uyanık kalıyoruz, gündüz kavgaları ile.

Yani bu sabah en az on beş Suriyeli genç karşı kaldırımda birbirine girdi, komşular falan ayırmaya çalıştı ama ne mümkün, kıyamet kopuyor karşı kaldırımda; bir zamanların güzelim okul sokağı şimdi rezalet durumda. İnşaat artıkları, konteynırlardan fırlamış çöp kalıntıları her taraftan gelen garip  kokular, acayip insanlar. Valla artık sokağımızı tanıyorum ve hiç kusura bakmasın kimse, bu Suriyelileri sokağımızda istemiyoruz. Eskiden acıyorduk, elimizi kolumuzu uzatıyorduk ama adamlar hadlerini  aştılar. “Merhametten maraz doğar” sözü tamda bu günler içinmiş. Ve bu gençler sokakları savaş haline çevirebiliyorlarsa gitsinler ülkelerinde savaşsınlar, bizim Mehmetçiklerimiz   oralarda şehit olurken onların sokağımızı alt üst etmeleri doğrusu kabul edebilecek bir şey değil. Sokağa çıkmaya korktum valla ve bizler maşallah kimi korusak  başımıza bela kesiliyor. Yani örnekleri çokkkk!

Bugün duyduğum şey tüylerimi ürpertti doğrusu. Bazı geceler örneğin dün ve evvelki gece sabaha doğru  anlayamadığımız bir dilde avaz avaz bir sese uyandık. Ve acayip çığlıklar duyuyorduk  karabasan gibi. Ama bir anlam vermedik, sabah bu kavga gürültü de olunca, eski komşulardan birini gördüm muhtara şikayete giderken ve ondan öğrendiğim şeyler tüylerimi ürpertti. Onlarda zaten  bu yüzden evlerini bırakmışlar. Ara sokakta oturan Suriyelilerden biri şifacı mı  neymiş, bir defa sokakta görmüştüm kıyafeti tuhafıma gitmişti. İnsanlar bazı psikolojik sorunlar için ona geliyorlarmış. Çığlıkları onlar atıyormuş!

Valla bir tarafta çöp, bir tarafta şeytan kovma seansları ve bir tarafta kavga gürültü. Buyurun güzelim sokağımızın şimdiki haline. Ve şimdi bu insanlar evlerine gitsinler dersek günah mı olur? Yasak mı olur? Tabi ki hepsi böyle değil ancak doğrusu ilk başta onlara karşı duyduğum şefkat şimdilerde yerini başka duygulara bıraktı şahsen neden ne olursa olsun. Büyük konuşmaktan Allah’a sığınırım ama gerçekten ülkesine, toprağına sevgisi olan insan ülkesini bırakmaz, topraklarına sahip çıkar diye düşünüyorum. Ancak zaten çoğu Hatay’ı kendilerinin belliyor ya ve burada istediklerini yapabileceklerini sanıyorlar? İşlerimize, okullarımıza, erkeklerimize ve kadınlarımıza  bile ortak oldular. Kırlangıç çığlığı adlı kitapta Ahmet Ümit, Suriyelilerin sorunlarını çok çarpıcı bir dille anlatıyor. Ürperiyorsunuz ama bunları yaşamaktansa ülkemde bomba altında kalıp öleyim der insan diyorsunuz. Ve yine büyük konuşmaktan Allah’a sığınıyorum. Yani fuhuş yapmak, organ satmak, bu konuda simsarlık yapmak ve bu işler için çocukları kullanmak olacak şey değil, gerçek bir insanlık dramı yaşanıyor, üstelik kapalı kapılar ardında değil açık ve net bir biçimde.

Kime kızacaksınız… Dünya’nın pisliğine mi yoksa pisletenlere mi? Emperyalist, ırkçı, mezhepçi işgalcilere mi yoksa onların oyununa gelenlere mi? Ancak diliyorum ki  kim başkası için ne  düşünür onları önünde  bulsun inşallah.

Ve sevgili okuyucularım daha tatile çıkmadım ya sanırım bu yüzden de sinirlerim gergin… Her gürültü ki az buz değil yeminle çıldırasım var geceleri limanın homurtuları, sabaha karşı Suriyelilerin anlaşılmayan çığlıkları, sabahın köründe çalışan matkaplar, beton karma makineleri ve sokakların hali. Artık iş yapmak için enerjiniz kalmıyor ve birde sıcaksa ve birde alerjikseniz, of offf  durumları… Ve biz Emre ile ki Emre için iş bekliyoruz bu yüzden buradayız, daha kahvaltıyı masaya koymadan kaldırıyoruz, canımız bir şey yemek istemiyor ve çıldırma noktasındayız. Allah’tan Duru var. Duru bizim en küçük aile üyemiz dünya tatlısı adı gibi duru onu sevmeye gidiyoruz ve dünya değişiyor onunla. Ya Duru’su olmayanlar ne yapsın?

Ve sevgili okuyucularım kızıyorum “gitsinler” diyorum ama yüreğim kanıyor yine de onlar için. Keşke böyle olmasaydı diyorum. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım hep birlikte ayrımsız gayrımsız… Yase

& & & & &

Ve Sunay Akın’dan Güzel Bir Yaşam Öyküsü

Padişahın, tabağında kalan yemekleri bir erkek çocuğa gönderdiği yıl 1899’dur. Bunun nedeni, dili tutulan, konuşmayan çocuğa padişah yemeğinden arta kalanların iyi geleceği inancıdır. Din hocalarının bu önerisi hiç bir işe yaramaz. Sarayın artıklarını yiyerek dilinin çözüleceğine inanılan çocuk büyüdüğünde özgürlük şarkıları söyleyecek ve o sofraları devirenlerin korosunda ön sırada yer alacaktır!

Dili kendiliğinden açılan çocuğun başına bir başka felaket gelir, üç yaşında… Annesi ve babasının yanında götürüldüğü bir ev ziyareti sırasında, hizmetçi kadın tarafından Çingenelere satılmak amacıyla kaçırılır. İstanbul’un altı üstüne getirilerek aranılan çocuk büyük bir şans eseri olarak bulunur.

Neyire Hanım, bir gün oğlunu evdeki terlikleri bir araya toplarken görür. Tüm terlikler sıralar halinde, düzgün bir şekilde arka arkaya getiren çocuk onlarla konuşmaya, bir şeyler anlatmaya başlar. ” Eyvah !” der Neyire Hanım, ” Bizim oğlanın dili açıldı açılmasına, ama bu sefer terliklerle konuşmaya başladı !…”

Kapı arkasından oğlunun konuşmalarını ona belli etmeden dinleyen annenin şaşkınlığı, çocuğun terlikler karşısında bilgi dolu bir konuşma yaptığını duyunca bir kat daha artar. Her gün yinelenen bu garip olay, sonunda çözüme ulaşır:

Çocuk, dayısı Rauf’a ders vermek için gelen öğretmenleri dinlemekte, duyduklarını sonradan terliklere anlatmaktadır. Bu ”öğretmencilik” oyunu, onun geleceğinin de habercisidir aslında.

Terlikleri birer öğrenci gibi karşısına dizen ve onlarla bir öğretmenmiş gibi oynayan çocuk, Köy enstitüleiri’nin mimarlarından Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’dir! Sunay Akın

Günün Şiiri

Göçmen Çiçek

Aykırı bir uçurumum yolunun üzerinde

Elini uzatacağın dalları yamacında saklayan

Birdenbire patlayan

Bir çığlığım sessizliğinde

Ele-güne karşı seni utandıran.

Yaz günü palto giyerim

Ceplerim dolu dolu şiir

Gören beni deli sanır

Adım kaçığa çıkar

keşke kaçsam

Keşke kaçabilsem şu dünyadan.

Aykırı bir şiirim kitabının arasında

Kargacık burgacık bir yazıyla yazılmış

Sondan okumaya başla

Nokta koy her dizenin önüne

Anlamaya çalış..

Bedeninin bir noktasından dalıp

Yüreğini bulabilirim

Geceyse, başlar yastığa düşerse

Ve yorgunsa yüzün

Yıldızları soluğumla bir bir ateşleyip

Kandiller gibi başucuna koyabilirim..

Ey bütün tufanların ardında

Bulduğum dinginlik!

Göçmen çiçeği dünyanın

Kökleri ardı sıra sürükleyen çılgınlık!

Madem ki yaşam bu

Madem ki taşın taş olmaktan öte

bir umarı yok

Bir türkü söyle kadınım

Yürüsün dünyaya mutluluk…

Yağıyor incecik bir yağmur dışarıda

Yüzün çamurlar üstünde tüten buhur

Islak toprak kokusu

Doluyor odama

Sıkılıyorum

Kitapların üstüme yıkılacağından

Korkuyorum şimdi

Yel esiyor

Söküyor duvardaki bir resmi

Yerine senin yüzünü koyuyor.

Yüzün şimdi karşımda

Yüzün akşam karanlığında

Toprağın üstüne bırakılmış

Bir demet çiçek gibi parlıyor..

O zaman açıyorum

Bütün perdeleri

O zaman yakıyorum

Bütün ışıkları

Camları darmadağın ediyorum

Yüzünü avuçlarıma alıyorum

Alnını öpüyorum

Dünyayı öper gibi…

Sana uzanamadığım gün

Ellerim yok sanıyorum

Senin bakışlarını yakalayamadığım gün

Gözlerim yok..

O zaman bir yumruk

bütün gücüyle vuruyor

Eski bir piyanonun tuşlarına

Binlerce martı

Kayalıklara çarparak ölüyor

Ay ışığı tutkal gibi

Yapışıyor pencereme

Açamıyorum perdeleri

Şiir yok artık

Türkü dindi..

Meyvelerini taşıyamayan

Ağaçlar gibiyim

Sularını taşıran ırmaklar gibi..

Bu kadar mutluluk çok bana

Onu günlere

Onu aylara bölmeliyim

Ve bir tek gülüşünü senin

Kutlamalıyım yıllarca…

Sana yüreğimde bir sürgün yeri

Göçüp konacak

Bir toprak yaratsam

Kadınım, sarışınlığının bittiği anı

Gizli bir esmerliğe eklesem..

göçmen çiçek

Her yerin yabancısı

Yolların, yolların ötesinde

bize bir tek

Yarınlar kaldı

Göğün tükenip, denizin

Başladı yerde…

Ahmet ERHAN

Günün Fıkrası

Ölüm döşeğindeki kadın kocasına sormuş: Bana söz ver ben öldükten sonra elbiselerimi evleneceğin kadına giydirmeyeceksin. Adam da; “Saçmalama birincisi sen haftaya kalmaz iyileşirsin, ikincisi onun boyu seninkinden ufak elbiselerin ona olmaz” demiş.

Günün Sözü

Bir insan hakkında, başkalarının onun için söylediklerinden çok, Onun başkaları için söylediklerinden fikir edinilebilir…

Leo Alkman

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here