Sokaklar ve Belediye Başkanlığı İçin Başvuran Aday Adayları…

0
61

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Günlerdir Suudi Arabistan büyükelçiliğine gripte bir daha ondan haber alınmayan gazeteci Cemal Kaşıkçı için dün nihayet elçilik açıklama yaptı kendince “arbede esnasında yaşamını kaybetti” diye. Eh Dünya inandı. Bizde inandık. Hoş inansan ne yazar inanmasan ne yazar astığım astık kestiğim kestik bir dünyada yaşıyoruz ya artık. Korku filmlerine taş çıkarcasına adam giriyor geri çıkmıyor ne ölüsü ne dirisi. Artık senaryo üretmek bedava… Hayal gücünüz yerindeyse hatta vasatsa yine de senaryo üretebilirsiniz. Ve bu güzel Dünya’nın nasıl iğrenç hale getirildiğine bir kez daha tanık olursunuz.

Ne diyelim adamlar “Müslümanız” diyorlar evet Müslüman olmuşlar adları bu ama İslam olmamışlar. Ve bu iki isim arasında çok büyük fark var.

Aslında bu konuda yorum yapmaya bile gerek yok ancak  dünyada  hiçbir gazetecinin başına bu tür olayların gelmemesi gerekiyor. Bunu biliyor bunu söylüyoruz.

& & & & &

Ve yerel seçimler yaklaştı aday adayları kendini tanıtmaya başladı. Bütün adaylardan bir tek şey rica ediyorum hayalci olmasınlar, düşlerini anlatmasınlar, yapmayacakları şeyleri söylemesinler. “Kendimizi adadık elimizden gelenden çoğunu yapmaya çalışacağız” desinler mümkünse. İskenderun çok çocuklu, çok odalı pis bir evi andırıyor. Misafir odası derme çatma ama  azıcık düzeltilmiş diğer odalar darmadağın ve pislik içinde. Aynen bizim sevgili İskenderun’umuz. Sahil  yürünecek gibi ama diğer yerler  kaldırımlar, yollar delik deşik, kaldırımlar araçlar ve esnaf tarafından işgal edilmiş, çöpler etrafa yayılmış, fareler sokaklarda cirit atıyor valla abartmıyorum akşam eve gelmekten kokuyorum. Eskiden hamam böceklerinden kaçardım şimdi farelerden olacak şey değil. Ve biz arka sokaklarda yaşamıyoruz ya tepelerde veya oralarda yaşayanlar ve bu Suriyeli ve yerli çöp toplayıcıları… Allah’ım ya rabbim üsteleri başları da aynen çöp, kir, pas, etraf rezalet, tek kelime ile  pislik akıyor paçalarından, siz bunlarla mücadele edebiliyor musunuz? Önce onları bir düzeltin sonra Allah için Avrupalı olmayın kardeşim sadece yerli olun kimse çok bir şey istemiyor. Bir yağmur yağdı sokaklar  su içinde, uyduruk rögarlardan dolayı, çöpler yerlerde Allah’ım ya rabbim sanki Hindistan’ın gelişmemiş kentlerinden birindeyiz. Valla  kendi hesabıma bu yazdıklarımdan utanıyorum ve hayal  kurunca insanlar tüylerim diken diken oluyor kardeşim hayale hülyaya gerek yok gerçek bağırıyor her tarafta yalnızca onu görün siz.

Ve sevgili okuyucularım sinirliyim, çünkü sokaktan geliyorum. Her taraf keşmekeş, kaldırmalar işgal altında, arabalar çift değil tam dört sıra, yollar delik deşik, su dolu ve gerçekten bu fareler karabasanım oldu. Ortalıkta kedilerle köşe kapmaca oynuyor eve nasıl geldim bilmiyorum. Hiç yayaların hakkı yok mu bu ülkede, kaldırımlar esnafın babasının malı mı, kaldırımlardan yürüyemiyoruz, sigara içenlerde cabası… Hiç pervasız üfürüyor yüzünüze yüzünüze dumanı… Üstlerine gelseniz de bir adım gerilemiyorlar sanki çıldırma noktasındayız. Bu kadar keşmekeş  olamaz ya! Ve aday adaylarının bütün bunları görmesi gerekiyor o kadar…

Ve şimdi sağlıkla, sevgiyle kalalım, bakalım kalabiliyorsak ve hep birlikte ayrımsız, gayrımsız. Yase

& & & & &

Allah’ım! Konuş Benimle!

Bir gün, bir adam ellerini açıp yalvardı: “Allah’ım! Konuş benimle!”

Tam o sırada bir çayırkuşu adamın bahçesinde en son şarkısını söylüyordu. Ama adam çayırkuşuna hiç kulak vermedi ve yakarmaya devam etti: “Allah’ım! Benimle konuş!”

Az sonra hava aniden kapandı, gök gürültüsü ve şimşekle birlikte kuvvetli bir yağmur başladı. Fakat adam bunlara hiç aldırış etmedi, yakarmaya devam etti: “Allah’ım! Seni görmeme izin ver!”

O böyle yalvarırken, sağanak yağmur sona ermiş ve güneş bütün ihtişamıyla ışıklarını adamın evine kadar taşımaya başlamıştı. Fakat adam bu manzaraya aldırış bile etmedi. Her gün gördüğü bir şey değil miydi bu? Yalvarmaya devam etti adam: “Bana bir mucize göster Allah’ım!”

Böyle yalvarırken, yakınlardaki evlerden birinden yeni doğmuş bir bebeğin ağlayışları geliyordu kulağına ama o bunu da fark etmedi. Üzüntüsünden ağladı, ağladı… “Cevap ver bana Allah’ım! Burada olduğunu bilmemi sağla!”

Tam o an, bir kelebek gelip adamın koluna konmuştu. Ama görmemekte, duymamakta ve bilmemekte ısrar eden adam öbür eliyle kelebeği iteleyip kovdu. Sonra da: “Allah’ım!” Neden, neden bana bir cevap vermiyorsun?” diye ağlayıp, yakınmaya devam etti…

& & & & &

Bu Arkadaşlığın Elidir!!

Bir lise öğretmeni günün birinde derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: “Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?”

Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. “O zaman” der öğretmen. “Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin.” Öğrenciler bunu da yaparlar. “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!”

Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama, ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:

“Şimdi, bugüne dek affetmeyi istemediğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.”

Günün Şiiri

Koşma

Bir daha o fırsat geçermi ele,

Dün gördüm bu günde göresim geldi.,

Gülüşü o kadar hoştu ki hele,

Lebinden goncalar düresim geldi.

 

Hem küçük hem güzel hem utangaçtı,

Gözleri gözümden daima kaçtı.

Saçları ne güzel ne ipek saçtı.

Öpüp okşayarak öresim geldi.

 

Yüzü benziyordu bahar ayına,

Kaşları can yakan aşkın yayına,

Hasretle kapanıp hak-ı payına

Yüzümü, gözümü süresim geldi.

Yusuf Ziya ORTAÇ

Giden Gelmez

İşittim ki, benim için ağlıyormuşsun,
Hala adım düşmüyormuş dudaklarından!
Geçenlerde bir yolcudan beni sormuşsun,
Metruk, ıssız bir manastır gibiymiş odan!
Çamlıklarda tek başına geziyormuşsun,
Gözyaşların anıyormuş eski günleri…
Ümidini siyah ufuklarda yormuşsun,
Sanmışsın ki, giden günler gelecek geri!

Artık ela gözlerinin altı çürümüş,
Bahçemdeki kuşlar gibi susmuş kahkahan!
Kalbin bir dal mevsimin hüznü bürümüş…

Akşamları son yolcular geçerken kırdan
Nazarların dalıyormuş, yıllardan beri
Bir seyyahın bekleniyor gibi haberi!

Yusuf Ziya ORTAÇ

Anahtar
-1-
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Açsam göğün mavi kapılarını.
Bir samanyolundan geçip dolaşsam
Yıldızların altın yapılarını!

Dolansa boynuma ışıktan kollar,
Açsa esrarını gök perde perde:
Kayıp sesleri duysam yeniden,
Kaybolan yüzleri görsem göklerde!…
-2-
Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,

Toprak kilidini açsam dünyanın,
Çözsem düğüm düğüm muammasını
Ölüm denen sonsuz, büyük rüyanın!

Gelse bahçe bahçe mevsimler dile,
Ağaçlar, çiçekler konuşsa biraz:
Kimdir şu dallarda kızıl gülleri
Böyle alev alev yakan sihirbaz!

Bulsam, bir sihirli anahtar bulsam,
Ne yıldızlar için, ne güller için!
Alnı eşiğinde bekleyenlere
Açılmak bilmeyen gönüller için!

Yusuf Ziya ORTAÇ

Günün Fıkrası

Temel banka soymak suçundan yargılanıyormuş. Son celsede hakim delil yetersizliğinden Temel’in tahliyesine karar vermiş. Temel bunu duyunca çok sevinmiş ve bağırarak hakime; “Uy cözünü sevdigumun hacim beyi, yani şimdi bu paralar penim oldu değil mu?”

& & & & &

Temel, Fransız ve İngiliz 6 yıl hapse girerler. 6 yıl hapsi yer ve çıkarlar. Çıktıklarında nerede kalacaklarını aralarında tartışırken Fransız atılır “Benim 6 bin katlı binam var isterseniz oraya gidelim”

İngiliz: “Benimde 850 bin katlı binam var isterseniz oraya gidelim” demiş.

Temel: “Haçen uşaklar kavga edeysuz ama benim bir binam var hapse girmeden önce aşağı tükürdüm hala yere düşmedi” demiş…

Günün Sözü

Zayıflar asla affetmez, affedebilmek  güçlülere özgüdür.
Mahatma GANDHİ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here