Seçime Günler Kala

0
45

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” diye bir söz vardır anımsarsanız. Hoş, bendenizde suya ve havaya düşen cemrelerden havanın ve suyun haberinin olmadığını görünce ancak anımsayabildim. Ama düşünüyordum da “Mart’ın sonu bahardır” diyorlar ya belki baharın da haberi olmayacak Bahardan! O, kadar aşağılandıktan sonra düşünün ki Millet ittifakı aslında zillet ittifakı imiş Allah aşkınıza millet zelil hakir ise Baharın kendinden haberi olabilir mi? Mart soğuktan dondurmaz mı kazma küreği yaktırmaz mı?

Derin yaralar aldık, üzüldük keşke kocaman adamlar böyle konuşmasa, birbirlerini bu denli incitip, aşağılamasa sonra nasıl bakıyorlar birbirinin yüzüne anlayamıyorum. Ya bizim yani sokaktaki halkın yüzüne nasıl bakılacak?

Valla bu seçimler belediye seçimleri değil de din ve korkutma yarışı sanki. Birisi Allah’la anlaşma yapmış belli; “bize oy verin Allah sizden razı olacak” diyor. Hadi ya ne zamandan beri siz Allah’la anlaşma imzalıyorsunuz? Onun adına söz veriyorsunuz, bu cesareti insan kendinde nasıl bulur? Allah’ın resulü bile böyle bir söz vermekten Allah’a sığınırdı!

Diğerleri hala “Beka” sorunu ile korkutulmaya çalışıyor “bize oy verseniz bu sorun ortadan kalkar” diyor. Bu insanlar söylediklerine kendileri inanıyor mu, yoksa gerçekten halkı aptal, zelil ve bir şeyden anlamaz mı sanıyorlar?

Ve belediye başkan adayları bol keseden vaatler vermeye devam ediyor. Valla bendeniz aday olsaydım ne derdim biliyor musunuz? “lütfen beni seçin ve birlikte ne yapacağımıza bakalım, ne yapabilir ne yapamayız onları tespit edelim, ben denizin elinde sihirli değnek yok, dört yılda size gül bahçeleri vaat edemem, dünyayı ters yüz edemem. Ama el ele verirsek birçok şeyi birlikte yapabiliriz. Bir tek şey için size söz verebilirim ayırmayacağım, kayırmayacağım, yemeyeceğim, yedirmeyeceğim.

Zaten Güneyin incisiyiz öyle marka falan olma derdimiz de yok. Biz insanız ve insana yakışır bir ülkede ve şehirde yaşamak istiyoruz bunun içinde çalışacağız” derdim valla. Bakın bizim sokak yüz milyonuncu kez yazıyorum her yağmurda, her millet merdivenini yıkadığında taşıyor kardeşim altı üstü minnacık bir iş. Birisi gelecek şu yüksek rögar kapağını alçaltacak kimsede çıt yok. Neden çünkü iş ufak bundan gelir gelmez mantığı. Belki çok fesadım ama artık böyle düşünüyorum düşündürenler utansın.

Ve sevgili okuyucularım, Belediyecilik bence çok büyük ve çok karmaşık bir iş. Akıl ister, beceri ister, doğruluk ister, mantık ister, güç ister, şeffaflık ister, para ister, koskocaman bir sorumluluk ister, en önemlisi ben yaptım oldu mantığı ile iş yapamazsınız. Kısacası akıl, fikir, mantık, doğruluk, dürüstlük, şeffaflık ve müthiş bir öngörü işidir belediyecilik. Öyle gönül işi gibi romantik değildir yani. Önce ayaklarınız yere bir değsin sonra romantik takılın… Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla ve sevgiyle kalalım, ayrımsız gayrımsız hep birlikte her zaman… Yase

& & & & &

Çocuktan Al Haberi

Öğrenciler ders dinlemekten, ödev yapmaktan ve çalışmaktan usanmıştı. Medresede iken, gözleri hocada, kulakları sokaktaydı. Bunalıyor, sokakta oynaşan küçüklerin seslerini duydukça çileden çıkıyorlardı. Ders bitimini sabırsızca bekliyor, biter bitmez sokağa koşuyor, oyuna dalıyorlardı.

Bir gün ders arasında, hocanın en azından bir süre medreseye gelmemsini sağlamak için ne yapabileceklerini konuştular. İçlerinden biri, “Arkadaşlar…” dedi. “Hocamız hastalansa mesela, şöyle bir hafta gelmese… Hı, nasıl olur?” dedi.

Öteki, “Adam taş gibi!” dedi. “Hiç hastalanmaya niyeti yok!”

Cin fikirli biri, “Ama her an olabilir bu!” dedi. “Benim bir önerim var.” deyince, ötekiler atıldı, “Nedir, anlat hele…”

Ertesi gün derse erkenden girdiler. Hocayı beklemeye başladılar. Hoca girer girmez, biri, “Hayrola hocam…” dedi. “Hasta mısınız? Yüzünüz sapsarı!” diye sordu.

Hoca, “Yoo..” dedi. “Allah’a şükür hiçbir şeyim yok, gayet iyiyim.”

“Bilmem!” dedi öğrenci. “Ama kötü görünüyorsunuz .” Hoca kuşkulanmaya başladı. Az sonra, derse geç kalan bir başka öğrenci girdi. İzin istedi, “Hadi geç.” dedi hoca. “Bir daha olmasın ama!” Çocuk yerine geçerken, şaşırmış gibi bakınca yüzüne, Hoca, “Ne oldu, niye bakıyorsun?” diye sordu.

Çocuk, “Hocam geçmiş olsun rahatsız mısınız?” diye sorunca Hoca’nın vehmi arttı, “Niye?” diye sordu. “Kötü mü görünüyorum?”

Çocuk, “Hocam kötü de söz mü, basbayağı hastasınız siz!” Sonra sırayla bir başka, öteki, diğeri, beriki derken Hoca da inandı hasta olduğuna. Kendi kendine, “Allah Allah…” diye mırıldandı. “Yahu sabah hanım nasıl fark etmedi yüzümdeki solgunluğu. Tabi ya, aklı başında değil ki… Beni düşündüğü mü var, kendi derdinde kadın.”

Yine de derse başladı ama kaygı içinde ne anlattığını ne dinlediğini bilemedi. Çocuklar alışılmışın aksine gürültü yaptı, kafasını kazan gibi şişirmişlerdi. Akşam eve dönerken Hoca artık kendini hasta hissediyordu. Eşini payladı, “Kör müsün!” dedi. “Herkes yüzümün sararmış solmuş halini gördü de sen görmedin? Çabuk yatağımı hazırla, ayakta duracak halim kalmadı!”

Kadın, “Ayol senin bir şeyin yok, istersen getireyim aynayı bak, boşuna vehimlenmişsin!” dediyse de inandıramadı.

Hoca, abartarak, “Daha konuşuyor, ser şu yatağımı, baksana bedenim tir tir titriyor.” Dedi.

Karısı yatağını hazırladı. Yattı, yorgunluktan başını yastığa koyar koymaz uyudu. Çocuklar sabah bayram sevinci içinde herkese söyleyip, yaydılar Hoca’nın hasta olduğunu. Akın akın ziyaretine koştu insanlar, “Allah Allah yahu yeni haberimiz oldu, hayırdır neyin var, geçmiş olsun.” Dediler.

Hoca, “Yahu sormayın benim de haberim yoktu, çocuklar fark etti, meğer bayağı hastaymışım!” dedi.

Kaynak: Hikmet Öyküleri Kitabı-Timaş Yayınları

Günün Şiiri

Sonbahar Şiirleri

28 Ekim 1945

Itır saksısında art

Sevgilim,

yaş kemâlini buldu.

Bana öyle

 

Uzaktaki şehrimin damları üzerinden

ve Marmara denizinin an koku,

denizlerde uğultular

ve işte dolgun bulutları ve akıllı toprağıyla sonbahar…

dibinden geçip

sonbahar topraklarını aşarak

olgun ve ıslak

geldi sesin.

Bu, üç dakikalık bir zamandı.

Sonra, telefon simsiyah kapandı…

 

20 Kasım 1945

Saksılarda hâlâ tek tük karanfil bulunursa da

ovada güz nadasları yapıldı çoktan,

tohum saçılıyor.

Ve zeytin devşirilmekte.

Bir yandan kışa girilmekte,

bir yandan bahar fidelerine yer açılıyor.

Bense hasretinle dolu

ve büyük yolculukların sabırsızlığıyla yüklü

yatıyorum demirli bir şilep gibi Bursa’da… gelir ki

belki bin yıllık bir ömrün macerası geçti başımızdan.

Ama biz hâlâ

güneşin altında el ele yalınayak koşan

hayran gözlü çocuklarız… ·

Nazım Hikmet RAN

Bahar Gülü

Akşamdı adı bahar mı gül mü güz mü ilk görüşte gülmeye başlamıştı
biraz dalgın sesi titrek selam vermemiştim oysa belki de kırdım istemeyerek
hızlı hızlı yürüyordu kaşını almış dudağını boyamıştı
yüzü sonbahar hüznü güneşe benziyordu gülüşü birden bire geldi beklemiyordum
keskin bir bıçak gibi saplandı aklıma hep böyle cana yakın mı bakar acaba?
Akşamdı uzak bir deniz kenarında oturmuş efkar yakıyordum
karanlık tutmuştu yolları kimbilir kimin boynundaydı
kolları gecelerdir kötümserdim sakallarımı uzatmış durup durup uzakları dinlemiştim
belki de bir zehirli göz tarafından zehirlenmiştim
telefonu geldi aniden dilinde kelimeler bişeyler söylüyordu
dilinde kelimeler silerek bilmeyerek bişeyler söylüyordu
gülerek yaz geçti kış geçti benden bir bahar geçti

Nazım Hikmet RAN

Günün Fıkrası

Azrail Gönderdin

Bektaşi yoksulluktan bıkmış, ellerini açıp dua etmiş: “Allah’ım, şu canımı al da kurtar beni bu sefil dünyadan.”

O sırada yanından geçtiği binanın duvarları yıkılmış. Bektaşi canını zor kurtarmış, ellerini havaya kaldırmış: “Allah’ım kırk yıldan beri ’bana biraz dünyalık ver’ diye sana dua ettim, beni dinlemedin. Şimdi hemen Azrail gönderdin…”

Günün Sözü

İsterseniz yanlış düşünün, ama her durumda kendi kafanızla düşünün.
Doris Lessing

Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsın.
Confucius

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here