Seçim Yankıları Sürerken

0
44

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yurdun her köşesinden gelen seçim haberleri, görüntüleri hepimizin kafasını karıştırmaya, canımızı sıkmaya devam ediyor. Bu yaşa geldik böyle bir seçim ortamı yaşamadık doğrusu. Daha da canımız sıkılmasın diye bu konuyu burada noktalayalım diyeceğim ama her şeye rağmen İskenderun’un bazı CHP küskünlerine ve diğer  sol partilere ve özellikle Sayın Kimyon’a sormak istiyorum, “Beklediğinizi buldunuz mu?”

Yeni belediye başkanı daha resmen işe başlamadı ancak  bendeniz hemen isteğimi iletiyorum ilerde de yineleyeceğim her ihtimale karşı. İlk icraatların sokaklarda mendil satan ve dilenen Suriyeli çocuklara yönelik olmasını istiyorum. Çünkü hiçbir şey insan hayatından ve onurundan önemli değildir. Vatanlarındaki savaştan kaçıp bize sığınan bu insanlardan biz sorumluyuz çünkü.

Ve sevgili okuyucularım, bahar bütün ihtişamı ile dışarıda sürüyor. İçimizin kış olmasına hiç gerek yok. Baharı hem dışarı da hem içerde algılayalım ki, enerjimiz olsun yeni oluşumlara ve hep yeniden ayağa kalkalım. Yaşananlardan ders alarak… Ancak içimizde yinede insana dair derin kırıklıklar var. Hep vardı ve hep olacak buna rağmen kendimize inanalım ve ayağımızı her zaman sağlam basalım yere. Çünkü bastığımız yer kadardır yerimiz bunu unutmayalım.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum. Birlik ve beraberlikle. Ancak gerçekten birlik ve berberliğe olan inancım şu an sarsıntıda. Çünkü her şeye rağmen sadece “ben” diyor insanlar her zamandakinden çok daha fazla. Yase

Şubat Güneşi

Çay tepsisini alıp mutfağa götürdü, bardakları yıkayıp yerlerine koydu. Çorbayı da hazırladı. Sonra salona geçip bir kitap aldı kitaplıktan gelişi güzel. “Leyleklerin Uçuşu” Garnge’nin kitabı. Kitap her yıl Afrika’ya giden göçmen kuşlarının dönmemesinden kuşkulanan Lousi Antiocke kuşların neden dönmediğini araştırmak için çıktığı yolculuklarda karşılaştığı akıl almaz olayları anlatan bir kitap. Ahmet yazarın diğer kitaplarını da okumuştu, polisiye film ve kitapları severdi ama Garnge için “hayal gücü müthiş bu adamın ancak bunca şeyi kurgulayan bir zihin çokta normal olmasa gerek” diyordu.”

Şömineye iki odun atıp oturdu. Kitaptan birkaç sayfa okuduktan sonra gözleri kapanmaya başladı. Kitap göğsüne düştü derin bir uykuya daldı.

Zeynep ancak akşama doğru uyandı. Gözlerini açtığında her taraf karanlıktı. Etrafta ses seda yoktu. Olduğu yerde karanlığa bakarak bir an yattı. Gözleri karanlığa alışınca yavaşça yerinden doğruldu. Başı dönüyordu. Bu yüzden yerinden kalkarken çok dikkat etti. İki adım attıktan sonra ancak Ahmet’i gördü. Göğsünde kitap başı arkaya düşmüş uyuyordu genç adam. Zeynep yavaşça yaklaşıp kitabı göğsünün üzerinden aldı. Kalkarken üzerinden düşürdüğü battaniyeyi yerden alıp üzerini örttü. İçi minnetle doluydu. Akşamdan beri sırf onunla uğraşmıştı Ahmet, sonunda yorgun düşmüştü. “Nasıl ödeyeceğim hakkını” diyerek Aynı onun yaptığı gibi eğilip çabucak soğumuş alnına bir öpücük kondurdu. Tam başını kaldırırken aniden Ahmet onu kolları ile sarıp üzerine çekti. “Ay ödümü kopardın” diye bağırdı. Halsizce güçlü kolların kıskacından kurtulmaya çalıştı. Ama Ahmet onu bırakmadı. Kız yüzükoyun  göğsüne düştü. Ahmet kızı göğsünde sıkarak hafifçe sallanmaya başladı. “Ne güzel uyuyordum” diye homurdandı “beni uyandırdın şimdi cezanı çekeceksin.” “Acıktım, bırak beni.” Bende acıktım ama benim yemeğim tamda yanımda seni yiyeceğim şimdi.” “Lütfen ciddi ol gerçekten acıktım burada bayılmamı istemezsin değil mi açlıktan.” “Zaten hep baygınsın biraz daha baygın kalabilirsin herhalde.”

 Kız başını kaldırmak isteyince Ahmet başını tutup yeniden göğsüne bastırdı. Kızın sıcak nefesi göğsünü ısıtıyor, kalbi kalbinin üzerinde hızlı, hızlı atıyordu. Uzun zamandan beri Ahmet göğsünde böyle ılık bir dokunuş meltem gibi bir serinlik algılamamıştı… Bu yüzen kızı mümkün olduğu kadar göğsünde tutmak istiyordu. Zeynep’te kendini garip bir şekilde güvende algılıyordu. Bu yüzden başını kaldırmadan uzun bir müddet olduğu yerde kıpırdamadan sessizse durdu. Gözlerini kapattı, en son Can’ın hastalıktan erimiş  göğsüne böyle gömmüştü yüzünü o zaman deli gibi  ağlıyordu. O anı anımsayınca derin bir iç çekti. Bir hıçkırık gelip boğazına düğümlendi. Kalbi şimdi bir başka atıyordu. Ahmet kızın kalbinin değişen atışından bir gariplik olduğunun ayrımına vardı ama haberi yokmuş gibi davranıp kollarının baskısını artırdı. Dudakları kızın saçlarında dolaşıyordu. Bir müddet sonra göğsünde sıcak bir ıslaklık algıladı. Kız ağlıyordu. Yine görmezden geldi hafifçe sallanmaya devam ederken düşünüyordu. Onu bu kadar üzen ne?

Yere değen battaniyeyi tek eli ile çekip kızın üzerini örtü. “Ağla küçüğüm” diye fısıldadı kulağına… Bir müddet daha böyle yattıktan sonra Zeynep başını kaldırdı. “Çok karanlık” dedi. “Üstelik çok acıktım.” Gerçekten çok acıkmıştı. “Acıktım” diye inlemeye başladı. “Acıktım”

“Of ya bir uyutmuyorsun üstelik inanmam acıktığına, seni yemek yerken görsem bile.” “Yemin ediyorum acıktım ya öleyim mi istiyorsun?” “Gerçekten açlıktan ölünür mü?” “Evet, işte ben ölüyorum bile.”

“Açlık” diye bir kitap okumuştu. Norveçli  romancı Knut Hamsun’un, orada genç bir insanın  açlıkla mücadelesi anlatılıyordu. Kitabı okurken o gencin çektiklerini anlayabilmek için günlerce aç kalmıştı, kuru bir ekmek parçasını kemirmişti ardından  günlerce. Ta ki “Bitmeyen şarkıyı” okuyana dek… O kitabın kahramanı genç ressam avda yaralanıp kör oluyordu. İşte o zaman açlığı bırakıp kör olmak nasıl bir şey diye gözlerinde siyah bir bantla dolaşmıştı günlerce etrafı kırıp devirmemeye çalışarak. Arkası Yarın

Günün Şiiri

Başka Türlü Bir Şey

başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava..

bir başka yolculuk dalından düşmek yere
yaşadığından uzun

bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
ağacın yüksekliğince
dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
vardığın çimen yeşilliğince

nerde gördüklerim
nerde o beklediğim
rengi başka
tadı başka

Can YÜCEL

Akdeniz Yaraşıyor Sana

Akdeniz yaraşıyor sana

Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun

Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında

Hiç dinmiyor motorların gürültüsü

Köpekler havlıyor uzaktan

Demin çocuk ağladı

Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine

Ali dumdum anasına sövüyor saatlerdir

Denizi tokmaklıyor balıkçılar

Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak

O sesinin sardunyalar gibi konuşkan sessizliği

Hayatta yattık dün gece

Üstümüzde meltem

Kekik kokuyor ellerim hala

Senle yatmadım sanki

Dağları dolaştım

Ben senden öğrendim deniz yazmayı

Elimden düşmüyor mavi kalem

Bir tirandil çıkar gibi sefere

Okula gidiyor öğretmenim

Ben de ardından açılıyorum

Bir poyraz çizip deftere

Bir ada var sırf ebabil

Dönüyor dönüyor başımda

Senle yaşadığım günler

Gümüş bir çevre oldu ömrüm

Değince güneşine

Neden sonra buldum o kaçakçı mağarasını

Gözlerim kamaşınca senden

Ölüm belki sularından kaçırdığım

O loş suda yıkanmaktır

Durdukça yosundan yeşil

Kulaç attıkça mavi

Ben düzde sanırdım yıkıntım

Örenim alkolik asarım

Mutun doruğundaymışım meğer

Senle çıkınca anladım

Eski Yunan atları var hani

Yeleleri bükümlü

Gün inerken de öyle

Ağaçtan izdüşümleriyle

Yürüyor Balan tepeleri

Yürüyor bölük bölük can

Toplu bir güzelliğe doğru

Kadınım Yaraşıyorsun sen Akdeniz’e

Can YÜCEL

Günün Sözü

Siz nasılsanız öyle yönetilirsiniz!

Hz. Muhammed

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here