Matemdeyiz, Siyahız…

0
100

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sağlıklıyız çok şükür bedence ama ruhumuz yaralı, kalbimiz tırnak tırnak deşilmiş vaziyette, neye ağlayacağımızı şaşırdık… Bir tarafta şehitlerimiz, sevgili genç çocuklarımız, hayallerini gerçekleştirmediler, belki asker sonrası tatile çıkacaklardı, belki evleneceklerdi, yavukluları gün sayıyordu, belki bebek bekliyordu altı aylık gelin Hediye, pembe mavi patik yarışı yapıyorlardı telefonda. Öğrenmedi Mehmet eşi ne doğurdu, pembe mi mavi mi patik giyecek doğan çocuğu? O çocuk babam yok diyecek okula gittiğinde, başkalarının babalarına öykülenerek “Şehit oldu nedense Suriye’de ne işi vardı orda ben anlayamadım?” diyerek…

Ya anneler, ya anneler… Allah hiçbir anneyi çocuğu ile sınamasın. Canından can kopar insanın tek kelime ile artık eksiktir kalbin sol yanı, ciğerin yarısı, soluğu kesiktir, acısı ateşten sıcak ve her daim böyle olur. Asker selamı verse de artık, canından can kopmuştur, hem de burula burula! Yaşayan bilir! Allah gani gani sabır versin ve sevgili Mehmetlerimiz gözünüz arkada kalmasın demek isterim. Allah bize sizin acınızı unutturmasın. Ama geleceğimiz meçhul artık önümüzü göremiyoruz! Siz nur içinde yatın biz sizi yüreğimize gömdük her daim orda yaşayacaksınız.

Ve bir tarafta mülteciler? Çoluk çocuk, yoksul, zengin, sınır kapılarında nereden kaçıyorlar, kime sığınıyorlar? Avrupa’da, sınırda darp edilip geri yollanıyorlar, yoksulluk ve yokluk içinde, soğukta, kışta bir yardım eli bekliyorlar. Umut dünyası “belki sağ salim bu yangından çıkarız, belki bir gün bizimde yüzümüz güler” diye düşünüyorlar zahir? Zaten gurur çoktan çekti gitti, hak, hukuk, din, iman hak getire adı var kendileri yok! Onurumu, gururumu bir ekmek parasına satacaksam yaşadığım hayata hayat mı denir? Allah bu insanları bu duruma düşürenleri bildiği gibi yapsın!

Birde şehitler tepesi boş kalmayacak, öcümüz alınacak masalları var ki her halde en çok o canımızı acıtıyor. Ateş düştüğü yeri kavuruyor sözü bir kez daha yerini buluyor. “Benim canım gitmiş dünyadan bana ne?”  diyenlere öç möç hikaye… Siz çare üretin bu bataklıktan çıkmak ve bir tek Mehmet’e zarar gelmeden o cehennemden kurtulmak için. Başka anneler, bacılar, yavuklular, babalar ve ülkeler ağlamasın diye.

Ve ekonomi ve vergiler ve faturalar ve yoksulluk artık gizlenmez hale geldi. Ve durum böyle iken zenginler para saçmaya devam ediyorlar dağlara, taşlara, binalara, saraylara… Valla herkes bir yana diyanete şaşıyorum ya. Söyleyenlerin yalancısıyım; İnsanlara akşam alışveriş yap diyor kendisi saray benzeri külliye yaptırıyor. Bu nasıl bir şey?

Ve durum o ki din, iman da masal, hatta masalların en büyüğü. Koşullarını yerine getirmediğin bir dinde her gece kandil olsa, gece gündüz ibadet etsek ne yazar. Kendi kendimizi bile kandıramayız artık gayri.

Ve biz yastayız, siyahız, kırmızı değil gri hiç değil siyahız. Katıksız yastayız. Mehmetçiklerimizin yasını tutuyoruz. Kırmızı değiliz, öfke, kan kusmuyoruz, yalnızca karanlıklardayız, oraya kimse sızmasın diye. Ve biz bu karanlığımızla sizleri unutmayacağız sevgili Mehmetlerimiz ve unutmayacağız… Mekanınız cennet olsun.

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım ayrımsız, gayrımsız… Yase

& & & & &

Bir komutan, şehit haberinin ailelere nasıl verildiğini anlattı;

“Asker için en zor olanı şehit ailesine haber verilmesidir. Şehit haberinin ilk verildiği yer Askerlik Şube Başkanlığı oluyor. Gelen mesajı okuyan asker, en acı haberi verebilmek için tören üniformasını giyer. Birkaç Mehmetçikle birlikte hastaneden gelen ambulansı da arkalarına alıp yola düşerler.

Önde bir askeri araç, arkada bir ambulans geliyorsa bir eve ateş düştü demektir. Yaklaştığın her kasaba veya köyün buz kesildiğini hissedersin… İçinden geçtiğin her yer rahatlar… Ulaşırsın köye. Askerde evladı olan her haneden inceden bir sızının yükseldiğini, “Aman bizim eve doğru gelmesin” diye dua edildiğini duyar gibi olursun.

Bütün köy donmuştur adeta. Herkes büyülenmiş gibi izler seni. Hangi eve gidilecek diye acılı bir merak sarar ortalığı. Şehidin evine doğru yaklaşmaya başladığında, bahçedeki ihtiyarın büyülenmiş gibi sana baktığını, bacaklarının titremeye başladığını, elindeki bastondan güç alarak zar zor ayakta durmaya çalıştığını görürsün.

Ayakların geri geri gider. Bahçedeki çocuklar eve doğru koşar. Pencerelerde bir hareket başlar ve kapının önüne telaşla bir anne çıkar, bir sana, bir arkanda yere bakan Mehmetçiklere, bir de ambulansa bakar. Atar kendini yere. Oğlu daha toprak altına girmeden o ana düşer toprağın üstüne. Öyle bir vurur ki yere deprem oluyor sanırsın… Konu komşu yığılır, bin feryat bin figana karışır ki içinden ‘kıyamet bu’ dersin.  Kimi ana önce sana doğru koşar. Ellerine sarılır. Son bir umutla yüzüne bakar, ‘Yaralı, yaralı değil mi komutan?’ der. Başını öne eğersin. Hiçbir şey diyemezsin. Dizlerinin bağı çözülür. Çökersin anayla birlikte yere. O ağlar, sen ağlarsın. Gözyaşları birbirine karışır. Hemşire elinin titremesinden, gözünün yaşını silmekten sakinleştirici iğneyi yapamaz bile…

Fidan gibi evladını feda eden o babanın, “Vatan sağ olsun, vatan sağ olsun, şehit babasıyım ben” dediğini duyarsın. Kimi içine akıtır gözyaşlarını. Kimi donar kalır. Kimi günlerce konuşamaz. Kimi dua eder, kimi beddua. Kimi kendi saçlarını, kimi saçlarımızı yolar. Ne şapka kalır başınızda, ne rütbe omuzlarınızda, söker atar. Asıl büyük kıyamet bir-iki gün sonra kopar.

Gerçekle yüzleşme günüdür. Bu sefer cenazeyle birlikte varırsın köye. Tören- mören hak getire. Köylü alır şehidini omuzlarına, yer yerinden oynar. Ne protokol kalır, ne düzen. Tekbir sesleri, feryada karışır. Kimi “Evladımı en son haliyle hatırlamak istiyorum” der, cenazesini görmek istemez. Kimi de “Göreceğim” der. Gösteremezsin ki… Ya yüzü yoktur ya da bacağı. Bir üsteğmen elinde daha önce de okuduğu, sadece isim hanesi değiştirilmiş standart metni okur, “kanı yerde kalmayacak” sözleriyle konuşmasını bitirir. Tabuta sarılı analar, babalar, kardeşler duymaz, duysa da inanmaz.

Günün Şiiri

Ben Vuruldum Anne
Yine bu akşam nöbetteyim anne
Ortalık o kadar karanlık ki göz gözü görmüyor
Ama içimde bir his o gece biliyormusun?
Bir an daldım öyle karanlığa kız kardeşimi görür gibi oldum
Sanki babam’ın göz yaşlarını hissettim yüreğimde
İçim ürperdi birden nöbette bir asker ağlıyordu anne
Oğlun seni özlemişti anne,oğlun sizi özlemişti anne
Bir ihbar aldık o gece toplandık tüm askerler
Gece karanlığında dağlarda o çakalları
Vatanımın toprağına bastığı o ayakları kırmaya gidiyorduk
Ve çatışma başlamıştı o anda
Kaç asker şehit oldu anne dökülüyordu gözlerimden yaşlar
Elini bırakmadım şehitimin gözlerime baktı
O garip bedenini boşluğa bıraktı içim yanıyordu
İçim kan ağlıyordu anne
İşte o zaman dahada kızdım birbiri ardına mermileri sallıyordum
Ve birden ahhhhhh
Gözlerim karardı ben vuruldum anne
O an yanımda sen vardın sanki
Kollarına bırakır gibi bıraktım kendimi
Kalk oğlum diye haykırırcasına bağrıyordun
Tuttum ellerini bırakma dedim beni
Ağlama anam sil göz yaşlarını bedenim toprak olsa
Ruhum yanında bedenimi sardığın gibi ruhumuda al kollarına
Baba sensin bu değil mi ? Ben gidiyorum vatan
Nice benler gitti uğruna feda olsun vatan sana
Akar anamın göz yaşları tabutumun başında
Hissettirme anne göz yaşlarını bana
Oğlunun kanı dökülmüş çok mu vatana
Sen dökme göz yaşlarını ağlatma beni ana

Ölümsüz Kahraman
Sen ey sınırda bizi bekleyen,
Korkusuz yürek, korkusuz kahraman.

Bir adım ötende savaş,
Bir adım ötende düşman.

Attığın adımlar bayrak uğrunda,
Gençliğin girmiş toprak koynuna,
Annen kül olup yanmış yolına,
Sana borçluyuz ,borçlu bu vatan.

Bir adım ötende ölüm,
Bir adım geride yaşam.

Gül alıp bir gün açtığında,
Gül kokuları etrafa saçtığında,
Seni unutanlara şaştığında,
Ne desen haklısın, suçlu bu vatan.

Bir adım geride vefa,
Bir adım geride sevdan.

Gel de artık bizi bağışla,
Biz şimdi sahip çıktık sana
Sen bize, biz sana vurgunuz.
Etle kemik gibi birlik bu vatan.

Bir adım ötende düşman,
Bir adım geride vatan.

Sen ey ruhunla bizi bekleyen,
Ölümsüz yürek, ölümsüz kahraman.

Günün Sözü

-Perdeyi araladığınızda, Güneşi esirgemiyorsa gökyüzü, O güzel günlerin bedelini ödeyen şehitler vardır.

-Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i… Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here