Gözlerindeki  Perdeyi Arala

0
279

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu günler de, başbakan Sayın Davutoğlu’nun istifasının arkasında yatan nedenleri, araştırıyor, yorumluyor, bilen bilmeyen, herkes… Sokakta ki adamdan, altın günündeki kadınlara kadar… Herkesin bir nedeni, bir yorumu var bu konuda. Ve garip bir şekilde onu diğerine dayatma derdinde. Ve herkesin bir adayı var! Eh artık şimdi, birkaç günde bununla oyalanır millet!

Kilis’e düşen roketleri, şehri terk eden insanları görmezden gelebilirler en azından bir müddet. Ancak, öyle olmuyor işte! Olmaması lazım. Ülkenin bir tarafı yanıyorsa hiçbir olay bunu gölgede bırakmaz. Sayın Davutoğlu’nun istifası gerçekten önemli ancak, roketler füzeler altında yaşamakta olan insanların evlerini, barklarını, canlarını, cananlarını bırakıp kaçıyor olmaları ondan daha önemlidir; Kilis, yanı başımızda, Gaziantep’te. Oradaki ateş bizi de yakıyor. Oradaki huzursuzluk bizim huzursuzluğumuzdur ki, gün geçmiyor şehit haberleri ile yuvalara, yüreklere ateş düşmesin. Ve hepimiz diken üzerinde yaşıyor olmayalım; alt üst olmasın yer gök! Daha dün Nusaybin’den yine acı haber geldi: Üç askerimiz şehit! PKK’lı teröristler askere el yapımı patlayıcı ile tuzak kurmuş. Hatay’da bir Mehmetçiğimiz kayalardan düşerek şehit olmuş. Bu olaylara alışmak olası mı? Ya da bir gündem olayı, bunları unutturabilir mi?

& & & & &

MHP’de sular durulmuyor, parti ikiye bölünmüş durumda. Sayın Bahçeli ve Meral Akşener arasındaki düello hız kesmeden devam ediyor. Sayın Bahçeli “kongreyi yaptırmam” diyor. Diğer taraf diretiyor. Bakalım ne olacak? Ancak şunu biliyoruz ki eğer Sayın Meral Akşener kazanırsa parti başkanlığını birçok küskün CHP’li ona oy verecek. Çünkü CHP’de de sular durulmuyor. Yakından gözlemlediğim birçok CHP’li kesinlikle Atatürkçülüğü savundukları halde, eylemleri ile yanından bile geçmeyen onu ve devrimlerini daha anlayamamışlar bile. Üzüntüyle söylüyorum ama bu gerçek. CHP ve MHP’de gerçek bir değişim şart. Yoksa alternatif oluşturmayan muhalefet, var olan hükümetin devamına neden olur ki, zaten bu yüzden üzerimize ölü toprağı serpilmiş gibi sessiz ve tepkisiz bir durumdayız. Çünkü sığınacak kapımız yok, güvenecek kimsemiz yok, bir oyumuz var; onu ne yapacağımızı bile bilemeyecek durumlara geldik, getirildik. Neden korkunç egomuz, bizi yerimize yapışmaya zorlayan. Sanki oradan ayrılırsak dünya dönmekten vazgeçecek!

yase-mevlana1

& & & & &

Ve sevgili annelerimizin günü çeşitli etkinliklerle kutlandı ancak her zamankinden çok daha hüzünlü ve kırık bir yürekle. Piyasa her şeye rağmen kalabalıktı ancak alım gücü? Herkes şikâyetçi! Herkes düşünceli herkes küskün! Mevlana çok güzel söylemiş; “Ay vurmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene, kabahati ne Ay’da ne Güneş’te ara. Gözlerindeki perdeyi arala.”

Ve sevgili okuyucularım gözlerimdeki perdeyi aralayabilme dileği ile sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum. Her zaman birlikte ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & &

Bin Aynalı Dağ

Uzun yıllar önce, uzaklardaki bir ülkede ‘Bin aynalı dağ’ denilen bir dağ vardı. Bu Dağın zirvesine Gerçekten de bin tane irili ufaklı ayna yerleştirilmişti. Herkes zaman zaman bin aynalı dağa çıkıp, ilginç öykülere şahit olmayı ve daha sonra gördükleri hakkında arkadaşlarıyla konuşmayı isterdi.

Bir gün, bu ülkede yasayan küçük mutlu bir köpek,  bu dağı duydu ve oraya gitmeye karar verdi. Dağın eteğine ulaştı  ve sora da neşeyle yukarı tırmandı. Yorulmuştu, ama yeni şeyler göreceği için keyiflenmiş ve yorgunluğunu çoktan unutmuştu. Aynaların bulunduğu zirveye geldiğinde kulaklarını dikmiş, kuyruğunu hızlı hızlı sallıyordu. Kocaman bir gülümseme gönderdi onlara.

Karşılığında bin tane kocaman sıcak ve dostane gülümseme aldı. Mutluluğu kat kat artmıştı. Oradan bir türlü ayrılmak istemiyordu. Türlü türlü sevinç ve dostluk hareketleri yapıyor, yaptıklarının bin kat fazlasıyla karşılığını görüyordu. Nihayet gün karadı ve oradan ayrılması gerektiğini anladı. Dağdan inerken kendi kendisine; “Burası harika bir yer!

Buraya sık sık geleceğim” diye düşünüyordu. Bu arada, aynalı Dağın çıkışındaki anlamlı levhayı da okudu ve mutluluğu bin kat daha arttı…

Aynı ülkede yaşayan başka küçük bir köpek daha vardı. Ama ilki kadar mutlu değildi. Huysuz ve mutsuzdu. O da o dağa gitmeye karar verdi. Dağın eteklerine kadar gelip de yukarıya baktığında, şikayete başlamıştı bile. Sızlana sızlana dağın tepesine kadar çıktı. Yorgunluk ve kızgınlığa şimdi bir de korku eklenmişti. Doğru ya, bu dağın tepesinde kendisini kim bilir hangi hırsızlar, haydutlar bekliyordu! Aynaların olduğu alana yaklaşırken, her an bir düşmanla karsılaşacakmış gibi başını öne eğmişti.

Kafasını kaldırıp da aynalara baktığında gözlerinde inanamadı. Soğuk soğuk bakan bin tane köpek gözlerini onun üzerine dikmişti. Güya onlardan korkmadığını onlara göstermek için hırlamaya, dişlerini göstermeye başladı. Aynı anda korkunç görünümlü bin köpek kendisine hırlayınca, korkudan ne yapacağını bilemedi ve dağdan kaç inerken kendi kendine; “Burası korkunç bir yer! Buraya bir daha asla gelmeyeceğim.” diyordu. Huysuz köpek, o hızla ve korkuyla kaçarken, aynalı dağ hakkında bilgi veren levhayı ve üzerindeki yazıları görmemişti bile.

Levhada şöyle yazıyordu: “Ey yolcular! Sakın aldanmayın, gördüğünüz görüntüler sadece ve sadece sizin aynadaki yansımanızdır. Aynı şekilde; hayatta başınıza gelen bütün olaylar size tutulmuş aynalardır. Onlarda sadece kendinizi, kendi duygu ve düşüncelerinizi görürsünüz…

Günün Şiiri

Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm

Porsuk nehrinin geçtiği kadınlar
Hepsine yüzer kere rastladım en azdan
Umustsuz sevdalara tutulmak onlarda
Bozkıra doğru seyrele seyrele yaşamak onlarda
Verdi mi adama her şeylerini verirler
Ben gördüm ne gördümse kadınlarda
Porsuk nehrinin geçtiği

Kızılırmak parça parça olasın
Bir parça ekmek siyah, on kuruşluk kına kırmızı
Taş toprak arasında türküler arasında
Karanlıkta bir yanları örtük bir yanları üryan
Kocaman gözleriyle oy anam bu kadar dokunaklı
Kimler ürkütmüş acaba bu kadar kadını

Dicle kıyılarına tiren varınca
Büyük bir gökyüzü git allahım git
Genel olarak önce kaşları görünür
Sonra bütünsüz uykuları kaşla göz arasında
Yanaklarında çıban izi taşıyan kadınlar
Gül kurusu

Bir gün sizin de yolunuz düşer memlekete
Siz de görürsünüz bunları kadınlarda
Ödevleri  yenilmek olan hep
Bıçakla kemik arasında
Susmakla ağlamak arasında
Yenilmek
Kadınlar

Cemal SÜREYA

Üvercinka
Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu
kesmemeye
Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalırsa seninle yatmak günah, daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil

Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Birçok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Birlikte mısralar düşünüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse
değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna
diziyorlar
Bütün kara parçalarında
Afrika dahil

Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o, alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajında akşamüstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında
Afrika hariç değil

Cemal SÜREYA

Günün Fıkrası

Temel’in El Yazısı

Temelin eldivenle yazı yazdığını görenler sormuş: “Niye eldivenle yazıyorsun, zor olmuyor mu?” “Zorluğuna zor ama el yazımın tanınmasını istemeyrum.”

Günün Sözleri

Ay vurmuyorsa yüzüne, güneş vurmuyorsa pencerene kabahati ne Ay’da ne Güneş’te ara. Gözlerindeki perdeyi arala.

Mevlana

Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur.

Mevlana

İradene hakim fakat vicdanına esir ol.

Aristoteles

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here