Bir Tarafta Şehitlerimiz Bir Tarafta Ağaçlarımız… Canımızı Yakıyor Kavuruyor…

0
57

Günaydın sevgili okuyucularım nasılısınız bu sabah? Valla Şemdinli kırsalından şehitlerimiz art arada gelirken, Dalamanda ormanlar cayır cayır yanarken, onlarla birlikte bütün börtü böcekler, küçük büyük orman hayvanları canlı canlı kavrulurken… İşsizlik ve pahalılık can yakarken… Aradan 3 yıl geçmiş olmasına rağmen hala tutuklamaların devam ettiği, büyük olasılıkla daha devam edeceği birçok cana mal olan darbenin yıl dönümündeki bizler, darbe karabasanları ile büyüdük ve o travmayla geldik bu yaşımıza… Bu yüzden darbeleri anımsamak istemiyorum bile. Ve yazmayacağım… Birde birçok mağduru varsa ki bütün darbelerde masumlar en az suçlular kadar canından olur. Ve evlerde çocuklar korkuyla tanışır. Dilerim bir daha hiç birimiz bu gibi durumları yaşamayız. Bu girişimde şehit olan bütün suçsuz gençlere Allah’tan rahmet diliyoruz. Girişimi yapanları da Allah’a havale ediyoruz.

Ve sevgili okuyucularım art arda gelen şehitler yüreğimizi kanatarak memleketlerinde toprağa veriliyor. Ailelerine, sevenlerine başsağlığı diliyoruz. Allah sabır versin, mekânınız cennet olsun, nur içinde uyuyun sevgili Mehmetlerimiz, hepimiz size minnettarız, hakkınızı helal edin. Vatan sağ olsun.

Ve o ormanlar nasıl yanıyor, nasıl ağaçlar kesiliyor inanılır gibi değil. Bizim buradaki hemen hemen bütün büyük ağaçları kesmişler, birçok çam ağacı yerlerde öylece yatıyor! Yeminle kalbimiz duruyor nasıl yani bu insanlar bilmiyorlar mı ağaç kesen baş kesen diye bir şeyi?

Ve ülkece uçtuk valla nereye baksanız S 400’ler… Yaşlısı, genci, çocuğu artık bu füzeleri tanıyor. Çocuklar soruyor, “neden aldık bunları savaş mı çıkacak?” “Hayır” diyoruz “korunmak için aldık.” “Neden korunmamız gerekiyor?” Ah şu çocuklara dert anlatabilirseniz anlatın. “Düşmanlardan korunmak için.” “Ama benim hiç düşmanım yok ki” diyor çocuk “ama büyük ülkelerin düşmanları olabilir bazen, sonra onları kullanmak şart değil ki” diyoruz. Ve konuyu değiştiriyoruz çünkü aslında bizde neden alındığını bilmiyoruz, vardır bir bildikleri büyüklerin zahir!

Ve havalarda bir başka bu günlerde, Amerika sellerle uğraşıyor. Bizde yağmur, soğuk valla sellere karşıyım da yağmur ve serinliğe çok teşekkür. Sanki içimizdeki yangından haberi var doğanın. Şu an sırtımda kazağım yazımı yazmaya çalışıyorum, oysa birkaç gün önce ter akıyordu alnımdan. Değişiklik bünyemizi yoruyor ama ben yağmurların vampiriyim ve mutlu oluyorum rahatsız olsam da.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik hoşça kalalım, sağlıkla, sevgiyle ve her zaman hep birlikte. Yase

& & & & &

Tarla Kuşu ile Yavruları Masalı

Bir varmış, bir yokmuş. Uzak ülkelerinden bir tarla kuşu varmış. Bu tarla kulu buğdaylar henüz yeşerirken kendisine bir yuva yapmış. Her gün birer yumurta yapıp üzerine yatarmış. Bir müddet geçtikten sonra yumurtaları çatlamış, yavruları yumurtadan çıkmış. Yavruların kanatları çıktığı halde uçmayı öğrenememişler. Tarla kuşu bu duruma çok üzülüyormuş. Yiyecek aramaya çıkmadan evvel yavrularını sık sık uyarırmış:

Aman yavrularım gözünüzü dört açın. Yarın tarla sahibi gelince kulak verip dinleyin. Ne konuştuklarını öğrenin. Biz de ona göre davranalım..

Tarla kuşu gidince, tıpki söylediği gibi tarla sahibi ve oğlu gelmiş. Oğluna dönüp:

‘Tamam, buğdaylar olgunlaşmış. Bugün git komşulara haber ver. Babam ekinleri biçmek için sizleri imeceye çağırıyor, de. Yarın erkenden orakları alsın gelsinler’ demiş.

Tarla kuşu yuvasına dönünce yavrularının telaş içinde olduğunu görmüş. ‘Ne oldu? Çiftçi neler söyledi?’ diye sormuş. ‘Komşularına haber verdi. Yarın sabah yardıma gelmelerini söyledi.’

Tarlakuşu: ‘Öyleyse hiç korkmayın’ demiş. ‘Yer değiştirmemiz için daha vakit var. Yarın gene dinleyin bakalım ne konuşacaklar?’

Ertesi gün tarla kuşu gene yiyecek toplamaya gitmiş. Tarla sahibi gene oğluyla birlikte gelmiş. ‘Ekinler çok olmuş. Artık bu halde bekletemeyiz. Gördün mü komşuların bize ettiğini? Git bari akrabalara haber ver, yarın sabah erkenden burada olsunlar.’

Yavrular bu defa daha çok korkmuşlar. Anneleri gelince her şeyi anlatmışlar. Tarlakuşu gene aldırmamış. ‘Siz rahatınıza bakın’ demiş. Yemlerini yiyip uyumuşlar…

Ertesi gün tarla kuşu gene gün doğmadan yiyecek toplamak için yola çıkmış. Bir süre sonra çiftçi oğlu ile gelmiş. Gelip gidenin olmadığını görünce oğluna dönmüş: ‘Biz hata ettik oğlum’ demiş. ‘Komşuya, akrabaya güvenmeyecektik. Dostun akrabanın da en iyisi insanın kendisidir oğlum, bunu hiç unutma. Yarın çoluk çocuk orakları alıp işe kendimiz girişelim. Ne zaman biterse bitsin. İşin en iyisi bu.’ demiş.

Akşam yuvasına dönen tarla kuşu bu haberi alınca: ‘Şimdi iş ciddi. Hemen açalım kanatları’ demiş. Yavrularını peşine takıp terk etmiş yuvasını.

Hani ne derler insanın dostu da kendisidir, düşmanı da. İnsan önce kendine güvenmeli…

& & & & &

Tilki ile Üzümler Masalı

Bir atasözü var; ‘Tilki erişemediği üzüme koruk dermiş.’ Bu atasözünden daha uzun olan bir masalımız var. Haydi hep beraber tilkiyle üzümler masalını okuyalım..

Açlıktan ölmek üzere olan bir tilki, asmalarında üzümü bol olan bir bağa gizlice girmiş; üzümler öyle güzel görünüyorlarmış ki tilkinin ağzının suyu akmış. Sonunda tepedeki bir salkıma göz dikmiş. Tepedeki üzüm salkımlarından yiyebilmek için can havliyle sıçramış da sıçramış, zıplamış da zıplamış, ama ne yapsa nafile. Üzüm salkımları çok yukarıdaymış bir türlü yetişememiş.. Sonunda pes etmek zorunda kalmış; üzüm yemekten vazgeçerek kendi kendisine mırıldanmış:

‘Amaan! Zaten bu üzümlerin hepsi ekşi görünüyor!”

İnsanlar, elde edemedikleri şeyleri kötülerler. Çünkü bu onlar için pek kolaydır.

 

Günün Şiiri

Git

Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git

Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.

Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin

Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık

Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı

Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü

Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti

Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz

Sanki hiç olmamıştı

 

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu

Şurada senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı

İstanbullar

Şurada da etin çoğalıyordu dokundukça lafların

 

Dünyaların

Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek

Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken

Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti

Çünkü iki kişiydik

 

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya

Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız

Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu

İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük

Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde

Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra

Sonrası iyilik güzellik…

Cemal SUREYA

 

Gitsin Efendim

Gidilmemesi gereken bir içkievi
(Dişçiler, sakatlar, kalbi çürükler gitsin)

Gidilmemesi gereken bir ev Dikmen’de
(Üç kaatçılar, yalacılar, pijamalılar gitsin)

Gidilmemesi gereken bir ev Y. Mahalle’de
(Dönekler, uğrular, şerbetçiler gitsin)

Yolcu bir bardak çay için benimçin
(Aşıklar, şairler, işsizler içsin)

Yaprak, mevsimin içi ve Çin-i Maçin
(Devrimciler, namus erbabı, doğrucular içsin)

Yolcu o şarkıyı bir kez daha dinle benimçin
(Çıplaklar, mert kişiler, kuzular içsin)

Bin dokuz yüz o yıllarda içtiğim sigara
(Bin yıl koynumda beslediğim yılan içsin)

Tam bir yıl can alacağım var birinden
(Bir yılımı da işte falan filan içsin)

Her şeyi öğrenir kişi ve bağışlar sonunda
(Bir anamın sütü kaldı onu da bulan içsin)

Sen son kokladığım gül: adın zambak
(Sen başladın artık, her şey geçsin gitsin)

Sen incelikler antolojisi, uyut beni
(Sesin bir cibinlik gibi soluğumu kessin)

Bir kez daha diyeyim: Özenle katlanmış bir mendil gibisin
Sil beni n’olur kırk yıllık kirim pasım gitsin.

Cemal SUREYA

 

Günün Sözü

Acı çekmek, ölmekten daha çok cesaret ister.

Napoleon

Acı çekmeyenler, başkalarının acı çekebileceğini akıllarını bile getirmezler.

Samuel Johnson

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here