Bazen ‘Yer Yarılsın İçine Gireyim’ Durumlarında Olmak…

0
92

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Zamlar, vergiler, işsizlik, yoksulluk, yalaklık derken şimdi de gıda zehirlenmeleri başladı. Ispanak yedikten sonra zehirlenen insanları görünce tv’de “hımmm” dedim. İşte yerli tohumu yasaklayıp yabancı tohumu kullanmaya başladıktan sonra başımıza gelebilecek olaylardan biri daha önceden başka örnekleri de olmuştu çünkü. Basına yansıyan yansımayan; bundan sonra örnekler artacak diye düşünüyoruz korku ve dehşet içinde.

Hadi hazır gıdalardan korunuyorduk bir yere kadar, almıyorduk, yemiyorduk, yedirmiyorduk. Ancak temel sebzelerimiz ıspanak, lahana, karnabahar, domates, salatalık… Sahi domateslere dikkat ediyor musunuz sanki plastikten yapılmış, tatsız acayip bir şey olmuşlar. Ispanağa yabancı otlar karışmışmış valla ne yalan söyleyeyim bu bahaneye sarılmak isterdim. Çünkü ıspanağı çok seviyorum. Ama bunun bir bahane olmadığını da biliyorum. İstediğin kadar yıka, durula, yabancı maddelerden arındır, koru, kullanılan tohum zirai ve ticari ilaçların yarattığı tahribat bir yerlerden fışkıracaktı…

Ve şimdi bu durumumdayız artık diye düşünüyorum. Ancak bizler zavallı vatandaşlar bize dayatılanlara o kadar alıştık ki duymak istediğimizi duyar olduk. Ve şimdi ıspanağı yeni görmüş, ilk kez yıkamayı öğrenecekmiş gibi verilen dersleri izliyoruz TV programlarından… ”Bu yıkanmış, bu yıkanmamış yaprak” gibi valla ne denir şimdi küfür gibi, hakaret gibi yaa!

Zaten bizler hakaret etmeye bayılırız. Kocaman adamlar birbirilerine “ahmak” diyebiliyorlarsa, bendenizce toplum olarak bir sıkıntımız var. Bu adamlar zembille inmedi, bu makama bizler seçtik onları sevgili oylarımızla ve şimdi onlar bir seçilmişe, aynen onlar gibi olana ahmak diyorlarsa, suç bizdedir. Bizlerin tercihindendir, bu yüzden bizden başka kimseye kızmıyorum. Ancak yine de kim olursa olsun, nereden gelirse gelsin, bütün kötü lakaplara, yakıştırmalara ve sözlere karşı olduğum için bu sözleri söyleyenleri yadırgıyorum ve de şaşırıyorum, dilimi yutuyorum, ne hale geldik diye kendi kendimi yiyorum. Yazık ya çok yazık, gerçekten çok-çok yazık!

Ve tabi gündem oluşturmak çok kolay sevgili ülkemizde son yıllarda… Suriye bataklığında şehit olan Mehmetçikleri hiçbir gündem etkileyemez, yüreklere ve evlere ateşler düşüyor, her ne kadar ateş düştüğü yeri delerek yakıyorsa da ateş aslında hepimizin üzerine düşüyor ve hepimiz yanıyoruz.

Dün komşumuzun oğlunu davullu zurnalı askere yolladık, bir gece öncesinden kınalar yakıldı. Sokakta bir şölen havası vardı. Arkadaşları, yoldaşları, motorları, araçları ile resmen ortalığı inletti, bütün bunlar gözyaşlarını berberinde getirdi tabi ama yoldan geçen Suriyeliler ne yaptı? Rahatsız oldular cancağızlarım!!! Kulaklarını tıkadılar çoluk çocuk!

Eh biz çocuklarımızı onların kaçtıkları ülkeye, onların huzuru için gönderelim, geri dönerse bizim, dönmese şehit olsunlar diye. Onlar ülkemizde rahatsızlıklarını ayan-beyan belli etsinler. Valla ne yalan söyleyeyim çok kızdım… Bari kulağını kapadığını belli etme yaa! Kızgınım hem de çok önceleri acıyordum, kimseyi yurdundan evinden etmesin diye yalvarıyordum yaratana ama artık biliyorum ki bu yaratanın değil hain yaratılmışların işi ve biz bu işte piyonuz! 

Ve sevgili okuyucularım bazen kör, sağır, dilsiz olmak isterim, bazen çölde bir şeyden anlamaz bir bedevi, bazen çöp toplayıcı, bir inşaat işçisi, bazen de yer yarılsın içine gireyim isterim. Şimdilerde istediğim bu, yer yarılsın içine gireyim. Çünkü ne kör ne de sağır olabiliyorum. Keşke bendenizi kahve içmeye davet eden komşuya gidebilecek gibi olsaydım.

Ve sevgili okulcularım şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım ne kadar olabiliyorsa tabi ayrımsız gayrımsız.  Kardeşimle manavları dolaşırken Gazipaşa’da meyveleri yıkamadan atıştırdığımız günleri düşünüyorum da onlar çok geride kaldı gibi? Yase

İlgili resim

& & & & &

Hataya Farklı Bir Bakış Açısı

Amerika’da bir adam lotodan bir milyon dolar kazanıyor, arabasına giderken bir bayan kızının çok ağır, ölümcül bir hastalığa yakalandığını ve beş yüz bin dolar bulamazsa yarın kızının öleceğini söylüyor.

Adam hiç düşünmeden parasının beş yüz bin dolarını veriyor. Ertesi gün bu olaya şahit olan biri, adama o parayı verdiği bayanın bir dolandırıcı olduğunu ve onu kandırdığını söylüyor. (adam gerçekten de kandırılmış)

Bu konuşmanın sonunda adam sadece gülüyor, Bu duruma barmen oldukça şaşırıyor. “-Nasıl olur, kadın seni kandırdı hiç mi üzülmedin?”

Barmenin aldığı cevap ilginçtir: “-Benim sevincim yarın ölecek bir kızın olmaması!”

& & & & &

Ümit Taşı

Küçük çocuk, deniz kenarında gördüğü yassı bir taşın güzelliğine hayran olmuştu. Mutlaka bir mücevherdi bulduğu. Şekli de bir insan kalbi gibiydi. Üstelik parıl parıl parlamaktaydı. Çocuk taşı avuçlayıp eve koştu. Ve onu büyük bir heyecanla babasına uzattı. Adam, yavrusunun soğuktan morarmış avucundaki taşın, birbirine sürtüldüğünde kıvılcım çıkaran bir çakmak taşı olduğunu hemen anladı. Fakat bunu ona söylemedi. Küçük çocuk, rüyalarını süsleyen bisiklete kavuşmak için elindeki taşı satmak istiyor ve o paranın bir bölümüyle bir de top alacağına inanıyordu. Fakat babası buna yanaşmıyordu. Çocuk, işin kendisine düştüğünü anladığında, tatilde simit sattığı çarşıya gitti.

Kuyumcu vitrinleri, göz kamaştıran ışıkların aydınlattığı altın kolyelerle doluydu. Bir de, elindeki taşın çok daha küçük olanlarıyla süslenen pahalı yüzüklerle. Çocuk en gösterişli mağazayı gözüne kestirdikten sonra, bir süre vitrin önünde bekledi. İçeride, dükkan sahibi olduğu anlaşılan bir adam vardı. Müşteri olarak da kürk mantolu bir hanım. Küçük çocuk biraz sonra içeri girdi. Ve cebinden çıkardığı taşı dükkan sahibine uzatarak: “Bu pırlantayı deniz kenarında buldum efendim. Eğer isterseniz size satarım.” Dedi. Adam taşa uzaktan bir göz atıp: “O sadece basit bir çakmak taşı. Bütün sahil o taşlarla doludur.” Dedi. “Hayır!” diye atıldı küçük çocuk. “İsterseniz ıslatın, ne kadar parladığını göreceksiniz.”

Dükkan sahibi, zengin müşterisini kaçırmaktan korkuyor ve çocuğu kolundan tutup atmayı planlıyordu. Kadın onun niyetini sezmişti. Çocuğun taşına yakından bakıp: “Tam istediğim şey!” Diye gülümsedi. “Onu bana satar mısın?” Küçük çocuk, taşının gerçek değerini anlayan biriyle karşılaşmış olmaktan son derece mutluydu. Kadının cebine doldurduğu paralar ise, aklını başından almıştı. Defalarca teşekkür ettikten sonra, koşarak uzaklaştı. Kadın, elindeki taşı kuyumcuya vererek ona bir zincir takmasını istedi. Belli ki mücevher gibi taşıyacaktı. Dükkan sahibi, yapmış olduğu ikazı anlamadığı için, kadının aldandığını düşünüyordu. Bu yüzden: “Söylemiştim, ama tekrar edeyim! Satın aldığınız şey basit bir taştır.” Kadın, önce pırlanta kolyesine, daha sonra da yüzüğüne bakarak: “Zannetmiyorum!… O taş bence bunlardan daha değerli, çünkü küçük bir çocuğun ümidini taşıyor…” dedi…

Günün Şiiri

Ağustos Çıkmazı

Beni koyup koyup gitme, n’olursun
Durduğun yerde dur
Kendini martılarla bir tutma
Senin kanatların yok
Düşersin yorulursun
Beni koyup koyup gitme, n’olursun

Bir deniz kıyısında otur
Gemiler sensiz gitsin bırak
Herkes gibi yaşasana sen
İşine gücüne baksana
Evlenirsin, çocuğun olur
Beni koyup koyup gitme, n’olursun

Attila İLHAN

Adımla Nasıl Berabersem

hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan
koşar gibi yürüyüşün
karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün

hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
uzak uzak yıldızlarla çevrilmiş kainatın
karanlık boşluklarında akıp giderken zaman

adımla nasıl berabersem öylece beraberiz
seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye
gönlümüz mutluluğa inanmış olmanın gururuyla rahat
koltuğumuzun altında birer dinamit gibi kellemiz
ve sonra her zaman her ölümlüye
aynı şartlar altında kısmet olmıyan
gerçekleri görmenin aydınlığı alınlarımızda

hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın

Attila İLHAN

Artı Sonsuz

yağmurun yerden göğe yağdığı
bu gece yasak bölgedeyim
büyük çingenelerin çaldığı
kaçak silahların içindeyim
sevişmek kapısının kapandığı

bir nabız yoklar ki daima
hızlı bir nabız yoklar elim
öpüştüklerim hırsızlama
çirkin bir ağızda dişlerim
bir bıçak değer dudağıma

gök yarıldıkça şimşeklerden
soğuk aynalarda kilitliyim
tırnaklarımdaki elektrikten
su gibi erir iliştiklerim
kıvılcımlar uçar kirpiklerimden

doğumdan öncesini yaşıyorum
henüz belli olmadı kimliğim
vücudunu arıyor ruhum
bir yerde atomun çekirdeğiyim
bir yerde artı sonsuzum

Attila İLHAN

Günün Sözü

Hayatta daima gerçekleri savun! Takdir eden olmasa bile, vicdanına hesap vermekten kurtulursun.
Che Guevara

Paranla şeref kazanma, şerefinle para kazan ki; paran bittiğinde, şerefin de bitmesin.
Nicanor Parra

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here