Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar bir sıcak pir sıcak sokağa çıkmak hele hele öğle saatlerinde intihar gibi bir şey. Ve bu sıcaklara eklenen korkunç gürültüler, toz duman insanı bezdiriyor tek kelime ile ve şimdi sular kesik büyük olasılıkla yıkımı süren mahallemizdeki beş katlı binanın verdiği zararlardan biri… Geçenlerde de kesilmişti zar zor tamir ettiler. Bendeniz bu kadar sorumsuz, bu kadar bencil, beceriksiz ve denetimsiz insanları bir arada görmedim. Yıkım esnasında gürültünün dışında vermedikleri zarar kalmadı çevrelerine… Camların kırılmasından, balkonlara taşların düşmesinden, pencerelerin yerinden sökülmesine ve su borularına verilen zararlara kadar. Kardeşim doğru düzgün güvenlik önlemi alsanıza. Ama yok neden alınsın ki insan dediğin sadece “benim, benim işim olsun sen kimsin” durumları içindeyiz ki zaten uzun zamandan beri böyleyiz. Ve bir eksik bir fark etmiyor diyeceğim ama fark ediliyor ve çok ciddi bir şekilde psikolojimizi bozuyor.
Sokağa çıkın gülen insan kalmadı çevrede, herkesin suratı on karış, iş yok, güç yok sıcak ve gürültü ve haklarımız her an gasp edilmiş durumda neye gülsünler bu insanlar? Tuzu kuru olanlar gülücük atan resimler paylaştıkça baya bir bozuluyorum artık valla. Bu ortamda gülücük atsan, genç olsan, genç kalsan ne yazar, eğer çevrenden bir tek şeyi düzeltemiyorsan… Komşunun çocuğu işsiz, güçsüz iken sen kendi çocuğunun başarısı ile sevinemiyorsun!!! Ekmek alırken bile çekiniyorsan sen ne için gülümsüyorsun Allah aşkına. Birde öyle yeri göğü ben yarattım havalarında saçlarını savurarak yürümüyorlar mı sokaklarda. Nasıl bu hale geldik, ne zaman içimizi bu kadar boşaltarak tın, tın teneke kutusuna döndük diye düşünmekten geberiyorum doğrusu. Cehalet o kadar büyüdü, rayından çıktık ki kendimizi kaybettik. Yalnızdan daha yalnızınız artık, üstelik en korkuncu bu bizim seçimimiz değil. Eskiden yalnızlığın kutsanacak tarafı vardı. İnsan kendisi seçerdi onu ama şimdilerde hoyratça itiliyoruz düşe kalka. Başımız önümüze düştükçe düşüyor, ayaklarımızı yere değdirmekten korkuyoruz. Yeteneklerimiz bile bize ağırlık olmaya başladı.
Her durumda “Gülümseyin belki gülümsemenize birisi aşık olabilir” derdim eskiden. Şimdi tabi ki yine gülümseyin diyorum yine gülümseyebiliyorum umutsuz olmaya hiç ihtiyacımız yok bu günlerde… Özellikle ama gülüşümüz buruk ama gülüşümüze acı, kuşku karıştı. Şu an TBMM’de yemin töreni var. Hayırlısı olsun dilerim ama neden hiç inandırıcı değil artık yeminler bile. Ve biz bütün değerlerimizin alt üst olduğunu bile bile öyle boş başaklar gibi savruluyoruz başımız dik içimiz boş! Ve sıcak ve gürültü ve su yok ve sinirlerimiz artık dayanmıyorken. Şiir okuyalım bari diyorum daha ağır yazmadan…
Ve sağlıkla ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım her şeye rağmen. Ve birlik, beraberlikle ayrımsız gayrımsız. Yase
& & & & &
Bu Rüzgârın Tadı Senin Hiç Tatmadığın
Bu yolcular bilmediğin bir yerden geliyor
Konuştukları dil ömrünce duymadığın
Gözlerini sakla sen burda bir yabancısın.
Akşam tren raylarına yağmur yağıyor
Devrilmiş bir sokak ayak basmadığın
Çarmıha gerilmiş afişler ıslanıyor
Karanlıkta bir kadın tanımadığın
Bir şeyler söylüyor anlamadığın
Şüpheli oteller üstüne geriniyor
Sen burada bir yabancısın saklanmalısın
Akşam tren raylarına yağmur yağıyor.
Attila İLHAN
Ve rahmetli Bülent Ecevit ten bir şiir.
Pülümürün Yaşsız Kadını
Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu
yaşını sordum bir giz gibi güldü
kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz
yüzüne baktım bir giz gibi güldü
bir asa vardı elinde
bir solmuş krallığın
kadifeden harmanisi üzerinde
bir hititliydi o bir selçukluydu
bir ermeniydi bir kürttü
bir türk
yaşını sordum bir giz gibi güldü
koluma girdi bir soylu kadınca
tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini
beni tek gözlü sarayına götürdü
köy yapısı kulübesinin
Zamanı onda yitirdim ben
Yitik zamanlara onda eriştim
En soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında
Bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim
Bülent ECEVİT
Bilgi: Pülümür Doğu Anadolu’nun en yoksul yörelerinden biridir. Binlerce yıldır birbirlerine eklenen uygarlıkların bu deprem yöresinde tek kalıntısı insandır.
Giden Gençliğe
Umudum, heyecanım bitmez pınardı bitti.
Gençliğim deli dolu esen ruzgardı,gitti
Neydi o sarhoşluklar dünyaya boş vermeler
O başka bir mevsimdi; bir ilkbahardı gitti
Çektiler elimden ellerini sevgililer.
Bir zaman bu gönülde kimler yaşardı gitti.
Hani hiç bitmeyecek sandığım güzellikler
Ne sevinçler gülüşler ve neler vardı gitti
Kalakaldım ben orada öylece paramparça
Her gelen yüreğimden bir şeyler kopardı gitti.
Hey benim doyamadığım deli fişek gençliğim
İçimde bir zamanlar bir kor yanardı gitti.
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Günün Şiiri
Bir Ayrılış Hikayesi
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya…
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz…
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın –
yüzü güneşli bir ana gibi –
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak…
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere…
Kapandı bir pencere…
AYRILDILAR…
Nazım HİKMET
Günün Fıkrası
Gözümün Önüne Getiririm
Arkadaşı Karadenizliye sormuş: “-Yalnızken kendi kendine konuşma huyun var mıdır?” “-Ben kendi kendime konuşmam” demiş Karadenizli. “Adamı gözümün önüne getiririm, öyle konuşurum”
& & & & &
Temel 1 sene çalışmış bir alet yapmış. Alet bir karış sopa ucunda da bir jilet ve bir peynir. Bunu Ankara’ya götürmüş tescilletmek için. “Bu ne?” diye sormuşlar, Temel anlatmış; “Fare kapanı. Fare sopanın üstünden gelecek peyniri yerken boynu kesilecek” demiş. Herkes demiş ki, “Kesmenin olabilmesi için hareket lazım.” Temel gitmiş, 1 sene sonra gelmiş, aynı alet ucunda peynir yok. “Bu nasıl çalışır” demişler. “Fare gelecek peyniri göremeyecek nerden benim peynirim deyip kafasını sallarken boynu kesilecek” demiş.
& & & & &
Temel, Dursun, Cemal suyun altında en çok kalma yarışması yapıyorlarmış. Dursun 15 dakika, Cemal 10 dakika durmuş çıkmışlar. 10 saat olmuş 20 saat olmuş Temel’in cesedi karaya vurmuş. Daha sonra Fadime’ye baş sağlığı dilemişler. “Üzülme” diye teselli etmek istemişler. Fadime: “Önemli değil yarışı kazandı ya önemli olan o” demiş.
Günün Sözü
Komşunu sev ama aradaki bahçe duvarını asla kaldırma.
Benjamin FRANKLİN
Rüyaları gerçekleştirmenin en kısa yolu uyanmaktır.
W.Emerson
İnsanlara hergün balık vereceğinize, onlara balık tutmağı öğretin,sonunda siz rahat edersiniz.
CONFUCTUS