Yeni Yılda Dileğim, Eskiyi Aratmaması ve Vicdanların Dile Gelmesi

0
34

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Yeni yıla girişimizin ardından ülkemizde, aşıyı, Coronavirüs’ü, ekonomiyi, işsizliği bir yana bırakıp “kadın cinayetlerini” konuşuyoruz! Çünkü artık canımıza “tak” dedi. Bir günde üç kadın vahşi bir şekilde katledildi ve bu güne dek kim bilir basına yansımayan kaç kadın cinayete ya da tacize uğradı. Ve uğramaya devam ediyor.

Bu vahşetin nedenlerinden biri ve en önemlisi; saldırganlara verilen cezanın caydırıcılıktan uzak olması. Bizler gerçekten bu durumu anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu konuda artık bir şey yapılması gerekmiyor mu?

Ve anlamakta zorluk çektiğimiz bir eğitim sistemimiz var. Ülkemizde internet bağlantısı olmayan köylerde zor şartlar altında karda-kışta kurtlardan kaçarak yarı donmuş vaziyette eğitim almak için savaşan çocuklarımız varken sevgili Milli Eğitim Bakanımızın açıklamaları? Valla ağlamak mı gülmek mi lazım bilemiyoruz artık? Eğitimde, dünyada birincisiymişiz!?!?

Ve anlamakta zorlandığım şeylerden biri şu reklâmlar! Sanırsınız milletin parası yerlere dökülüyor. Valla hayalciliğin bu kadarına aferin diyorum! Yani bunca reklâma para verileceğine internetsiz köylere parasız internet bağlasalar olmaz mı? Yardım bekleyenlere yardım yapılamaz mı? Oysa korona zamanı en iyi böyle değerlendirilirdi. Korona aslında yardım yapmak için iyi bir fırsat bendenizce…

Ve aşılar geldi hoş geldi. Şimdi şeffaflık kavgası başladı. Kolay gelsin, izliyoruz, bekliyoruz!!!

Ve yeni yıla tehditlerle girdik… Bu nasıl bir şey ya? Tamam her türlü toplantıya yasak geldi amenna, haklısınız ama evlerin içini, hane sayısını kontrol etmek ne demek oluyor? Yani artık biraz fazla oluyoruz gibi?

Valla sevgili okuyucularım, vicdanlı olmak çok önemli! Vicdanlı insan adil olur, hak yemez, yedirmez, alçak gönüllü, yardımsever ve duygudaş olur. Yeni yılda dileğim insanların vicdanlarının dile gelmesi ve yeni yılın eskiyi aratmaması. Ve korona hanımın yaşlanıp pörsümesi, işlevini yitirmesi sonrada hiç dönmemek üzere çekip gitmesi…

Ve sevgili okuyucularım, sağlıkla, sevgiyle kalalım. Her zaman vicdanımız hür, aklımız selim, birlik ve beraberlikle. Önlemlerimizi alalım koronaya dur diyelim. Yase

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım aslında başımıza gelenlerin çoğu sevmeyi bilmediğimizden kaynaklanıyor diye düşünüyorum ve Sevgi konusuna, Japon düşünür ve yazar Masumi Toyotome´nin bakış açısını paylaşmak istiyorum;

“Herkes sevilmek ister, ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?” diye soruyor. Sonra anlatmaya başlıyor…

Masumi´ye göre, dünyada 3 tür Sevgi vardır. Bunlar, eğer, çünkü ve rağmen sevgi türleridir.

Birincinin adı ´Eğer´ türü sevgi:

Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor:

Eğer iyi olursan baban annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Toyotome en çok rastlanan sevgi türü budur diyor. Bir şarta bağlı sevgi . Karşılık bekleyen sevgi .

Sevenini istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu diyor yazar. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır. Yazara göre evliliklerin pek çoğu ´Eğer´ türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor.

En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile ´Eğer´ türüne rastlanıyor.

İkinci türe geçiyoruz; ´Çünkü´ türü sevgi.

Masumi bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor:

Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir.

Başka birinin onu sevmesi sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi?

“Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin” (Yakışıklısın Başarılısın) . “Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler o kadar zengin o kadar ünlüsün ki.”

“Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.”

Yazar ´Çünkü´ türü sevginin ´Eğer´ türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. Eğer türü sevgi bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan ağır bir yük haline gelebilir. Zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz egomuzu okşayan hoş bir şeydir. Bu tür olduğumuz gibi sevilmektir. İnsanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. Bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Ama aslına bakarsanız “Çünkü” türün “Eğer” türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. Kaldı “Çünkü” türü sevgi de yük getirir insana.

İnsanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. Hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. Sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman sevenlerinin artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. Böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer. Ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfının en güzel kızı yeni gelen kıza içerler. Evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler.

“O zaman Çünkü türü sevgide güven duygusu bulunabilir mi ?” diye soruyor Masumi.

“Çünkü” türü sevgi de gerçek ve sağlam sevgi olamaz diyor. Bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var.

Birincisi “Acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?” korkusu.

Tüm insanların iki yanı vardır. Biri dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği. İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar.

İkincisi de “Ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmezse?” endişesidir.

Japon yazar; toplumlardaki sevgilerin çoğu ´Çünkü´ türünde olup bu tür sevgiler kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor.

Peki o zaman gerçek sevginin güvenilebilecek sevginin özellikleri nedir?

Ve işte sevgilerin en gerçeği. Tabii Masumi ye göre.

Üçüncü tür sevgi benim ´Rağmen´ diye adlandırdığım türdür diyor yazar.

Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için? “Eğer” türü sevgiden farklı bu.

Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için “Çünkü” türü sevgi de değil.

Bu üçüncü tür sevgide insan bir şey beklediği için değil bir şeyler eksik olmasına rağmen sevilir.

Esmeralda Quasimodo´yu dünyanın en çirkin en korkunç kamburu olmasına rağmen sever.

Asil yakışıklı zengin delikanlı da Esmeralda´ya çingene olmasına rağmen aşıktır.

Kişi dünyanın en çirkin en zavallı en sefil insanı olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. Burada insanın iyi çekici ya da zengin bir konum elde ederek sevgiyi kazanması gerekmiyor.

Kusurlarına cahilliğine kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi o haliyle sevilebiliyor.

Bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor. Japon yazar yüreklerin en çok susadığı sevgi budur diyor.

Farkında olsanız da olmasanız da bu tür sevgi sizin için yiyecek içecek giysi ev aile zenginlik başarı yada senden daha önemlidir. Bunun böyle olduğundan nasıl emin olacaksınız?

Haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor. “Şu soruma cevap verin” diyor.

“Kalbinizin derinliklerinde dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz yiyecek elbise ev aile zenginlik başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz?”

Kendi kendinize yaşamamın ne yararı var diye sormaz mıydınız? Devam ediyor Masumi; şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi? O an yaşam size anlamsız gelmez miydi?

Diyelim sıradan bir yaşamınız var. Günlük yaşıyorsunuz. Günün birinde gerçek derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa kalan hayatınızı nasıl yaşardınız? diye soruyor ve yanıtlıyor; Öyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da kendilerini iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar.

Masumi iddialı savunuyor “Rağmen” türü sevgiyi.

Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni “Rağmen” türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza olan inancınızdır. Son sözlerinde biraz umutsuz Masumi.

“Bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. Çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var. Kimsede başkasına verecek fazlası yok” diye açıklıyor.

Anlatıyor; yakınımızda olan birinin bu sevgiyi bize vermesini bekleriz. Ama o da ayni şeyi başkasından beklemektedir.

Peki bu dünyada sevgi ne kadar var ? Yazara göre açlığımızı biraz bastıracak kadar. Ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi.

Bu minnacık tadım bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. Bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor.

Büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz.

Hani nerede?

Hepsi o.

Ve asıl çarpıcı cümle en sonda;

DÜNYADAKİ EN BÜYÜK KITLIK “RAĞMEN TÜRÜ SEVGİNİN ” YETERİNCE OLMAYIŞIDIR.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here