Kışa Hazırlık

0
45

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Kışa hazırlıklar son süratle ilerliyor bir çok evde sevgili okuyucularım; sizde de öyle mi? Bizde değil, biz her şeyi zamanında sevenlerdeniz. Yani bendeniz. Çok eskiden biz minnacıkken bazı sebzeler kurutularak saklanırdı. Bamya, patlıcan, yeşil fasulye tabi en çokta biber… Kurutulmuş sebzelerin yemekleri çok nefis kokardı. Öyle ki o kokuyu şimdi bile hissederim. Hep düşünürdüm neden insanlar karıncalar gibi sürekli yarın için çalışırlar ki? Oysa yarına çıkacağımızın garantisi yok ki? Tabi bu çok gerçekçi bir bakış ancak eksik. O zamanlar bu günkü gibi her şey yaz kış bulunmazdı ve kuru sebzelerin tadı bir başka güzeldi. Evet, rahmetli annem bir kuru patlıcan dolması yapardı ki valla zamanından çok daha güzel olurdu. Bütün ev kokardı, nasıl tok ve iştah açıcı elle tutulur bir kokuydu o! Ve kokusu okuldan aç gelen öğrenciler için yemeğin yarısı kadar doyurucu olurdu. Valla bendeniz için öyleydi önce içim dolardı sonra yemesem de olurdu ve yemezdim de zaten (kaprisli olmak böyle bir şeydi işte)  o koku evimizin yuva olduğunun kokusuydu, güvendi, ekmek kokusu kadar, kahve kokusu kadar. Ve kokular hayatımda çok önemli yer tutar her zaman.

Aileler kalabalıktı, yemek çeşitleri kısıtlıydı zahir? Hoş hiçte değildi. Hatta daha bol ve ucuzdu. Yani evlere küfe küfe marul gelirdi meyve yerine iyice yıkanıp hatır hutur yenirdi.

Üstelik ilaçsız, hormonsuz… Keza ıspanak, keza lahana, keza yeşil soğan, maydanoz, nane hemen bütün evlerin balkonlarında yetişirdi. Yani birde kış yemekleri var. Kardeşim onlar çok daha güzel değil mi?

Bugün bilmem ayrımına vardınız mı asıl yazmak istediklerimin dışında dolaşıyorum hatta kaç günden beri öyle. Bazı konular vardır sizi böyle dolaştırır işte çevrelerinde, yazmak için eliniz uzanmaz, yüreğiniz el vermez, çünkü eliniz bilir kısıtlıdır, yüreğiniz bilir kanayacaktır. Aklınız, fikriniz, mantığınız isyandadır. Karşı komşu balkonda oturmuş kış için zeytin dövüyor onu yazmak çok daha kolaydır, ne yüreğinizi acıtır ne de kaleminiz, vicdanınızın isyanı haykırır!

Ve domates kaynatıyor artık ev hanımları bir sürü kavanoz dizi dizi diziliyor. Kavanoz kapakları yok satıyor. Bir iki komşu birleşiyor pat pat kavanozlar doluyor. Bendeniz de heveslendim! Ne yani kardeşim herkes yapıyor!  Bizim manava sordum “hangi domatesten yapılır” diye yüzüme bir baktı hayretle sonra kahkahayı bastı. “O gelecek yaza kaldı hadi hadi” diyerek omzuma vurup dışarı itti. Demek o potansiyeli bende bulamadı sevgili manavım!

Ve kavanozlar raflara diziliyor demişken aman dikkat. Sakın raflara taşıyamayacakları ağırlıkta yük yüklemeyin kendimiz gibi sanmayın rafları! Sonra bir gece ansızın şangır şungurlarına uyanırsınız ağır uykunuzdan. Yani arkadaşım kendisi çalışıyor, ufak bir çocuğu var ve hangi akılla bilmem dünyanın kavanozunu doldurmuş şunla bunla ve yetmemiş o kavanozları cam raflara yerleştirmiş süsleyip püsleyerek. Cam rafların taşıyabileceği ağırlıklar belli. Ama sevgili arkadaşım raflarına çok güvenmiş ve tabi olan olmuş. Gece yarısı korkunç bir şangırtı ile uyanmışlar evde bomba patladı sanmışlar. E yani 50 cam kavanoz patlarsa bomba gibi olur değil mi ya! Şimdi korktuğuna mı yansın kocaman mutfağı tepeden tırnağa cam ve salça kırıntılarından nasıl temizleyeceğine mi yansın, emeğine ve masrafına mı? Valla gece kapıyı çekip annesine gittiler sabahtan da bir temizlik şirketine.

Yani benden söylemesi üzüldüm mü evet orada çocuk vardı ona üzüldüm. Gerisine üzülmedim yalanım yok.. Ve bu tür kazalar çok oluyor duyduğum kadarı ile!

Ve askerlerimiz savaşıyor! Suriye bataklığında Ve içimiz huzursuz. Koruklarımız var. Dullarımız Mehmetçiklerimiz ve ordumuz için. Onların burnu kanayacak diye ödümüz kopuyor. Onları Allah Muhammet korusun diye dua ediyoruz. Onlar gecemizde, gündüzümüzde, dualarımızda, nefesimizdeler her an…

Ve komşunun zeytin dövmesi bitti zahir takırtılarını duymuyorum.

Dün gece yine huzur ve sessizlik arayışı içinde bütün ışıkların söndüğü, ayla ikimizin uyanık olduğu bir saatte yine balkondaydım. Ve bir fare çıktı yeri koklayarak. Bir kedi uzaktan gördü ve koşarak üzerine atlamaya çalıştı. Farecik kaçtı ama karşıdan başka bir kedi geliyordu ona yakalandı ve bir arabanın altından boğuşma sesleri geldi sonra üçü oradan çıkıp avare avare geceye daldı. Allah Allah dedim bu ne ya? Ve düşüncelerim geceyi ve sessizliği yırtacak kadar sesliydi. Huzur çok uzaktaydı!

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiye kalalım, her zaman, hep birlikte, ayrımsız, gayrımsız… Yase

& & & & &

Kimseye Anlatma

Çölde devesiyle birlikte yürümekte olan bir çöl insanı güçlükle hareket eden, susuzluktan ölmek üzere olan bir adama rastlamış.

Adam Allah rızası için su istemiş. Devesinden inip bir çare adama suyundan vermiş. Suyu içen adam birden çöl insanını ittiği gibi deveye atlayıp kaçmaya başlamış. Çöl insanı arkasından bağırmış: –Tamam deveyi çalıyorsun ama senden bir ricam var. Sakın bu olandan kimseye bahsetme.

Bu isteği anlamsız bulan hırsız şaşırmış ve neden diye sormuş… –Eğer bu yaptığını anlatırsan, bu dilden dile yayılır ve insanlar bir daha çölde yardıma muhtaç birini görünce yardım etmezler.

Günün Şiiri

UNUTMAK YOK

“Nerelerdeydin” diye sorarsan,
“Hep eskisi gibi” diyeceğim;
Toprağı örten taşlardan söz edeceğim
Ve sürdükçe kendini harcayan ırmaktan
Ben yalnız kuşların yitirdiklerinin bilirim.
Gerilerde kalan denizi bilirim… bir de ağlayan ablamı

Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler?
Neden günler yeni günleri izliyor?
Neden koyu bir gece birikiyor ağızda… neden ölüler!..

“Nereden geliyorsun “diye sorarsan
bölük pörçük sözcüklerle konuşmak zorundayım
ağzı zehir gibi yakan araçlarla
çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla
ve avutamadığım yüreğimle…

Andaç değil yanımızda götürdüklerimiz
unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil
yaşlarla kaplı yüzler / boğazımıza yapışan eller
ve yapraklarından sıyrılan şey:
aşınmış bir günün karanlığı, acıyı kanımızla tatmış bir günün

İşte menekşeler, işte kırlangıçlar
bize sevinç veren ne varsa
geçici ve küçük duyarlıkların
yan yana göründüğü küçük kartpostallarda

ama bu sınırın ötesine geçmeyelim
dişlemeyelim sessizliğin çevresindeki kabuğu…

Ne karşılık vereceğimi bilemem
öyle çok ki ölüler
ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler
ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler
ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller
ve öyle çok ki unutmak istediklerim.!…
Şilili Ozan Pablo NERUDA

ACIYLA AKRAN

Burda mayalanan aşkın yedeğinde
Gün vurdu mu yüzünü sulara
Bir haber beklerim sevinçli
Ulaşan mermere, taşa, içerdeki dosta
Usulcacık bir türküye girer gibi
Bir haber; kuşların kanadında

Burda taşrada bir esimlik rüzgar
Üşüttü mü gül yaprağını gizlice
Duyarım yüreğimde sessizce
Geri gelmeyecek örselenmiş gençliğimi

Bir haber döndürebilir beni
Buğulu mavi bozkır günlerime
Sarınıp yıldızlı gecelere, öyle ki
Çekip gidebilirim ipsiz serseri
Çalımsız bir ıslık tutturarak
Kırık dökük dizelerime benzeyen

Burda ırmağın sesinden başka
Yüreğimi uslandıracak kimse kalmadı
Haber gönder, çık gel, acıyla akranım artık
Ağarabilir usulca göğsümdeki karaltı.

Ahmet ADA

Günün Sözü

Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.
Hz. Mevlâna

“Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol.”
Hz. Mevlâna

“Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.”
Hz. Mevlâna

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here