Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yüzmek orucu bozar mı? Takdir orucu farz kılanın tabi… Ama biz sabah erken bir saatte havuz boşken cırcır böceklerinin sesi eşliğinde bizi özelmiş gibi duran havuzda kardeşimle yarım saat yüzüyoruz.
Kardeşim oruç olmadığı için daha çok kalıyor ama ben kendimi fazla yormak istemediğimden ve iş spordan çıkıp, eğlenceye dönüşmesin diye hemen havluma sarınıp çıkıyorum. Sessizliğini koruyan yolda hızlı adımlarla dört kat tırmanıp banyoya dalıyorum ve günlük işler başlıyor. Bu günde öyle yaptım havuzdan çıktım başım önde hızlı, hızlı giderken bizim blok yerine bir öncekine girmişim dört kat çıktıktan sonra anladım ki bizim blok değilmiş.
Hiç bozmadım tırıs tırıs merdivenleri inip bizim tarafa geçtim ve yine dört kat merdiven tırmandım. Her zaman açık olan kapıdan girip banyoya daldım sanki yarım saat hiç durmadan kulaç atıp sekiz kat merdiven tırmanan ben değilim de hayalim falan. Ya da ben mi hayalete dönmüştüm bilmiyorum. Hiç yorgunluk, kalpte bir çarpıntı falan yok!
Sanki gerçekten hayalet ya da uyurgezer halleri… Ama bu günlerde zaten öyleyim… Aynı sükûnetle havuzdan dönecek kardeşim ve hala mışıl, mışıl uykuda olan Berke için kahvaltı hazırladım, ancak daha sonra kendi özel işlerimle ilgilendim. Her sabah iki saat kadar olan kendimle buluşma zamanını şimdilerde bir saate düşürdüm, çünkü çok dikkat çekiyor iki saat ortalıktan yok oluşum. Ve ben dikkat çekmekten hiç hoşlanmam.
Ve şimdi gazeteleri de okuduktan sonra yazmaya oturdum. Hava puslu ve güneş nem bulutları arasından sızmaya çalışıyor ancak ona izin veren yok. Hafif bir rüzgar olmasa kesinlikle insanın kalbi bu nem ve pusluluğa katlanmazdı. Zaten sırf bu yüzden herkesin sinirleri tavan yapmış durumda, benimkiler dışında, çünkü oruç olmak yalnızca yemek yememek değildir. Her hareketine, her davranışına hakim olabilmektir. Arkadaşım Allah yarımcınız olsun çok zor koşullarda oruç tutuyorsunuz demişti dün. “yok ya” demiştim oruç olunca daha rahat oluyorsun, sıcağı daha az algılıyorsun gibi, Allah yardım ediyor ama gerçekten koşullar zorlu. Özellikle gazeteleri okuyorsanız ve olan biten uyurgezer olmanıza rağmen sizi zıvanadan çıkaracak kadar kötüyse. Ve gri hava dünyayı etkisi altına almışsa açlık başınıza vurabilir, özelikle de sahurda bir şey yemiyorsanız.
Kardeşim elindeki gazeteyi fırlattı attı dün, neden gazete alıyoruz ya diye de söylendi. Ülkemizde gazete okuyan çok değil hatta çok az sayılır buna rağmen okuyanlarda neden okuyoruz diye söyleniyor? Gazeteyi okusan da okumasan da olan oluyor sen bunu yalnızca haber olarak okuyorsun. Ve haberin oluyor. Haberin olmasa da olan oluyor yani sen bilmesen bir şey olmuyor mu sanıyorsun dünyada?
Tabiî ki oluyor ama bazı şeyleri keşke okumasaydım diyorum. Bazı şeyler keşke olmasaydı ve biz okumasaydık, izlemeseydik, görmeseydik.
Örneğin Mısır’da ordunun yaptığı darbe mi değil mi kimsenin karar veremediği bir durum varken kardeş kavgası başladı bile. Ölü sayısı hızla artıyor. İslam devletleri her ne hikmetse bir türlü kendi aralarında anlaşamıyorlar. Artık içi boşaltılmış garip bir demokrasi peşinde bir o tarafa bir o tarafa dönüp duruyorlar. Afganistan, Pakistan, Arabistan, Fas, Tunus, son alarak Suriye’de kanlı arayışlar ve kardeş kavgaları sürüyor. Ben deniz her zaman insanları kardeş bellediğimden her kavga benim için kardeş kavgasıdır. Ve çok üzücüdür. Ve kabul edilemez.
Çocukluğumuzda olanaksız bir şey istediğimizde annemizden “bekleyin Araplar barışsın sonra yaparım” derdi.. Yani kendimizi bildik bileli bu devletler kendi aralarında ya da komşuları ile kavgalılar. Tek huzurlu sağlıklı ülke bizim ülkemizdi ve örnektik hepsine. Ancak şimdilerde bizimde huzurumuz tehlikede. Gerçekten sen ben olduğumuzu anlıyoruz artık içimiz acıyarak. Durum böyle ancak inatla sen ben olmamaya gayret ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz.
Dün Taksim gezi parkı açıldı kapandı yeniden açıldı derken yine istenmeyen olaylar oldu. Yine 17 yaşında bir genç ölümle savaşıyor.
Ramazan ayı aslında barış, kardeşlik, iyilik ve yardımlaşma ayı. Bütün bir yıl bunları beceremeyenler belki bu ayda bu güzelliklere sarılırlar kavga gürültüden uzak dururlar diye düşünüyorum ancak belli ki hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ve çoktan beri kendi hesabıma Ramazan ayının caydırıcılığı da kalmadı gibi diye düşünüyorum. Yasaklar, vaatler bile istenmeyen görüntüleri engelleyemiyor.
Kaygıyla kavga gürültüyle başladı İslam âlemi Ramazan ayına dilerim böyle devam etmez dememe rağmen annemin sözleri de kulağımda hala. Çocuklarımıza söylemek istemezdik ama onlar zaten bizzat yaşıyorlar kanlı vahşeti kare-kare. En son Mısır’da…
Ve sevgili okuyucularım her şeye rağmen mutlu ve sağlıklı ve savaşsız en azından Ramazan ayı boyunca bir oruç ve mağfiret ayı geçirmemizi diliyorum bütün dünyaya ve özelikle İslam âlemine. Her şey iyi olacak düşünmeye devem ederek sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde sen ben olmadan kalalım sevgili okuyucularım.
Yase
Büyük İskender’in Vasiyeti
Büyük İskender bir gün vezirlerini toplamış ve onlara: “-Ben öldüğüm de cenaze merasimimi söylediğim gibi yapın” demiş!
“-Ülkemin dört bir yanından tebaamdan olan insanları çağırın! Cenazemin önünden askerlerim yürüsünler silahlarıyla, Cenazemin sağından alimler yürüsünler kitaplarıyla, Cenazemin solundan zenginler yürüsünler mallarıyla, Cenazemin arkasından ise fakirler ve garipler yürüsünler gözyaşı ve dualarıyla !.. Sağ elime bir Altın küre verin, sol elimi ise boş bırakın taa ki Mezara dek” demiş!
Vezirler Büyük İskender’in bu söyledikleri karsısında şaşırmışlar ve “Bunu bilse, bilse Büyük İskender’in hocası Diyogen bilebilir” demişler ve Diyogen’e sormaya karar vermişler!.. Vezirleri dinleyen Diyogen demiş, “İskender’in Ne kadar büyük olduğunu bir kez daha anladım” demiş ve ilave etmiş: “-İskender şunu anlatmak istemiş: Cenazenin önünden yürüyen askerler ölümüne silahlarıyla dahi engel olamadılar, Cenazenin sağıdan yürüyen alimler ölümüne kitaplarıyla dahi engel olamadılar, Cenazenin solundan yürüyen zenginler ölümüne mallarıyla dahi engel olamadılar ve Cenazenin arkasından yürüyen fakirler ve garipler ölümüne gözyaşı ve
dualarıyla dahi engel olamadılar!.. Sağ elindeki altın küre ise bu dünyada sahip olabileceği her şeye
sahip olduğunu, Sol elinin boş olması ise bu dünyadan ELİ BOŞ geldim ELİ BOŞ gidiyorum!… dediğini gösteriyor…”
Günün Şiiri
Bin Yıl Daha Ülkesiz
Nereye
O uysal saçlarınla nereye, hem sen nereye
Nereye ey gözleri gurbet
Sınadım kendimi bir başka biçimlerle
Her iklimde dondum, her aynada hiç
Yüzünü dön
Yüzünü dön
Can aynam paramparça…
Nereye
O atlarla nereye, hem sen nereye
Nereye hiç dönmeyecekmiş gibi böyle
Ardından kanım akıtır kendini gittiğin yere
Çeviremem önünü kırılmış ellerimle
Yüzünü dön
Yüzünü dön
Düğüm at damarıma…
Gidersen
Bin yıl daha ülkesiz bir çocuk kalır
Yıldızsız, pusulasız, mülteci, kanamalı
Gidersen fırtınada en ince söğüt dalı
O sabah kırılırım toprağıma düşemem
Yüzünü dön
Yüzünü dön
Gülümse baharıma…
Günün Fıkrası
Uyanık Alman
Bir İngiliz, bir frensiz, bir Alman ve bir Türk uçakla seyahat ediyorlarmış. Tesadüf yan yana düşmüşler. İngiliz diğerlerine hava basmak için cebinden çok pahalı bir İskoç viskisi çıkartıp bir yudum içip kalanını camdan dışarı atmış. Neden böyle yaptığını soranlara ooo bizde çok var demiş. Fransız altta kalmak istememiş oda cebinden çok unlu, çok pahalı bir Fransız şarabı çıkarmış, bir yudum aldıktan sonra camdan dışarı fırlatmış. Soranlara gururlu bir eda ile bizde çok var demiş.
Almanda durmuş, durmuş, tuttuğu gibi bizim Türk’ü camdan dışarı atmış, neden böyle yaptın diyenlere de bizde çok var demiş.