Engelliler Haftası

0
66

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız  bu sabah? Hatay’daki patlamaların, dün çıkan huzursuzluğun acı  ve  şaşkınlığın yankıları sürerken nete düşen haberler,  görüntüler tüyler ürpertiyor. Kan donduruyor. Ve hala şok durumlarındayız. Ne düşünebiliyoruz ne de yazabiliyoruz. Bir garip durumdayken engeliler haftası gelmiş bile. Yani hepimizin haftası, bazen bedensel bir engel olmadan da insan kendini engelli algılayabilir! Şimdi kendimi algıladığım gibi.

Bir zamanlar “sol ayağım” diye bir kitap okumuştum. Christy Brown’un. Christy hem kitabın yazarı hem de kahramanı. “Chrısty yirmi üç kardeşli ailenin bir çocuğudur. Dört aylıktan sonra farklı gelişmeler göstermeye başlar… Boynu hep arkaya düşüyor, bilekleri geriye kayıyordu. Bu sorunları ailesi kendileri çözmeye çalıştılar. Ama başarılı olamadılar. Chrısty bir yaşına geldiğinde doktora gittiler. Doktorlar çocuğun beyinsel özürlü olduğunu söylediler. Ailesi çocuklarının özürlü olduğunu kabul etmek istemiyordu. Beş yaşına kadar Chrısty hep böyle yaşar. Ondan sonra ancak dürtüleri sayesinde sol ayağının ayrımına varır onunla resim yapabilmektedir. Bunun ayrımına varınca engellerin yıkılabileceğine dair bir umut belirir içinde. Ve ailesinin desteği ile çalışmaya başlar. Yoğun ve yorucu çalışmalar. Bedenin  yorulması giderilebiliyordu ancak ruh yorulunca onun iyileşmesi çok zor oluyordu. Çünkü bedene yön veren ruh ve yaşama sevinci aslında. Christy ruhsal çıkmazlar düşmediği zamanlarda çalışmalarına daha çok yoğunlaştı ve sonunda birçok engeli ortadan kaldırabildi.”

Bu kitap gerçek bir mücadele ve umut kitabı eğer okumadıysanız muhakkak okuyun. Tavsiye dilen 1000 temel kitap arasında bulunuyor zaten. Engelli bir ruh taşımadığı için birçok engeli ortadan kaldırabildi Christy. Acaba ben yerinde olsaydım onun gösterdiği gayreti gösterebilir miydim diye kendime milyonlarca kez sordum.

Ve Engelliler Haftası…

İlk olarak engellilerin yaşadığı sorunlara dikkat çekmek için 3 Aralık Dünya Engelliler Günü olarak kabul edilmiş, Türkiye’de ise 10-16 Mayıs’ta Türkiye Sakatlar Haftası olarak ilan edilmiş. Peki ama  engelli ne demektir? Engelli, doğuştan veya sonradan meydana gelen hastalıklar, eksiklikler ya da fazlalıklar ya da işlev görmeyen uzuvlarının bulunduğu kişidir. (vücudun görsel/işlevsel/zihinsel/ruhsal farklılıkları) öne sürülerek, toplumsal/yönetsel tutum ve tercihler sonucu yaşamın birçok alanında kısıtlanan, engellerle karşılaşan kişi demektir. Peki ama halk arasında sakatlık denen şeyle engelli denen şey aynı mıdır? Aslında her biri ayrı anlamlar taşımaktadır. Ancak toplum hepsini aynı anlamda kabul edip kullanmakta… Biraz nette araştırma yaparak öğrendiğim farklılıkları paylaşmak isterim.

‘Sakat’ kelimesi vücudunda hasta veya eksik bir organ olma halini (yani fizyoanatomik bir durumu) ifade ederken, ‘engelli’ kavramı, günlük yaşama dair temel (eğitim, ulaşım, erişim vb) planlamalar yapılırken (herkesin göz önüne alınmaması sonucu) sakatların mağdur duruma düşürülmesini ifade eder. Bir başka ifadeyle, herkesin kolayca yararlandığı (Negatif) haklardan (toplu ulaşım, eğitim, kamu binalarından/hizmetlerinden vb.) yararlanamama durumunda sakatlığın değil, engellenmişliğin/engelleyenin sorunsallaştırılması için ‘engelli’ kavramı yaratılmıştır.

Günümüz sosyal bilimlerinde konuyla ilgili iki temel bakış açısı vardır. Bunlardan biri Medikal Model, diğeri ise Sosyal Model’dir. Medikal Model, ‘sakatlığı olan bireye’ ya da sakat kişinin yaşantısına değil, ‘sakatlığa’ odaklanır. Yani sakatlığı daha en baştan sorun olarak ele alır ve sakatlığı düzeltmeye çalışır. Sosyal Model’de ise sakatlık hali ikinci plana itilerek, ‘çevresel, fiziksel, mekansal koşullar toplumsal tutumlarla birlikte bireyi engelli kılmaktadır’ denir. Yani Sosyal Model sakatlığı değil, engellenme halini sorunsallaştırır ve o hali düzeltmeye çalışır. Bir anlamıyla Sosyal Model, Medikal Model’in antitezi gibidir.

Engellilerin engelsiz yaşama taleplerinin artması ve toplumun giderek bilinçlenmesine paralel olarak toplum hayatına katılmalarını kolaylaştıracak kanun, yönetmelik ve kurumlar çoğalıp gelişmektedir. Türkiye Sakatlar Derneği toplumu bilinçlendirmek ve bilgilendirmek üzere çalışan başlıca kuruluştur, sakat haklarına yönelik kanunların yürürlüğe girmesinde önemli rolü olmuştur. Bu kanunlardan bazıları şunlardır:

İş Kanunu, orta boy işletmelere, engelli işçilere uygun iş verme zorunluluğu getirir;

İl Özel İdaresi Kanunu, özürlülerin oy kullanmasına yönelik kolaylıkları düzenler;

25369 sayılı yönetmelik, işyeri bina ve eklentilerinde alınacak sağlık ve güvenlik önlemlerini belirtir.

Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu ve Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu; 2000 yılında kurulan ve bedensel engelli insanları spor ile tanıştırmayı amaçlayan federasyondur. TBESF çatısı altında 12 spor branşı bulunmaktadır. Yelken ve oturarak voleybol hariç 10 branşta spor faaliyetleri yapılmaktadır.

O kadar çok güzel ve özel bedenen eksik ama o eksiklerini hiç hissettirmeyen  arkadaşlarım ve tanıdıklarım var ki onları tanımaktan onur duyduğum ve onlardan bir sürü şey öğrendiğim. Hiç birimizin hiçbir şey için garantisi yoktur. Şimdi sapasağlamken iki dakika sonra bir sandalyeye mahkum olmayacağımızı kim garanti edebilir?  Bu düşünce ile çevremizdekilere karşı her zaman alçak gönüllü yardım sever ve güler yüzlü olmalıyız. Hiçbir zaman unutmayalım ki en kötü engellilik, engeli olmadan engelli olanlarımızdır. Yaşamak güzeldir. Ve yaşam hakkı  ile doğar her yaratık. Bu yüzden yaşamayı sevelim ve yaşanır kılalım dünyayı. Bu da insanlığımızla olabilecek bir şeydir. İnsan olmağı becermekle ilintili olarak…

Ve sevgili okuyucularım. Engelli değimiz birçok kişi gerekli desteğin sağlanması halinde birçok engelsizden çok daha üstün olabilir örneğin ABD Başkanı Franklin D.Roosvelt, ünlü fizikçi Stephan Hawking, sesi her daim kulaklarımda olan müzisyen gözleri görmeyen ama yüreği açık harika ses Stevie Vondor. Ve yine en az onun kadar değerli hatta daha çok sevgili Edip Akbayram. Asla onları bedensel engelleri ile tanımadık, hatta o engeli fark etmedik. Ve daha birçok sanatçı, bilim adamı, düşünür, yazar, çizer var engelli doğup engel tanımayan. Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım  sevgili okuyucularım hep birlikte el ele ve  sağduyu  ile. Yase

Günün Hikâyesi

FEDAKÂR KADIN

Bir zamanlar, şiddetli bir kış sonucunda, kentin yakınındaki göl buz tutmuş. Halk, donmuş gölün üzerinde büyük bir eğlence düzenlemeye karar vermiş. Yaşlı, genç, kadın, erkek herkes şehri terk edip gölün üzerinde toplanmışlar. Biri kızağa biniyor, birisi kayak kayıyor, kurulan çadırlardan coşkun bir müzik ve kahkahalar yükseliyormuş. Gençler sevinçle sıçrayıp oynuyor, yaşlılar da bu eğlenceli manzarayı seyrediyormuş.

Şehirde ise, sadece yaşlı ve fakir bir kadıncağız kalmış. Hasta olduğu için devamlı yatakta yatıyor, ayaklarını kullanamıyormuş. Evinin penceresinden, buz tutmuş gölü ve oyun oynayan neşeli insanları seyrediyormuş. Akşama doğru ufka bakarken küçücük beyaz bir bulutun belirdiğini görüp, müthiş bir korkuya kapılmış. Yeni evlendiği günleri hatırlamış birden. Eşiyle gölün üzerinde gezerlerken, yine böyle bir bulut görmüş, çok geçmeden de korkunç bir fırtına ile birlikte buzlar kırılmış. Kötürüm kalması da ondanmış. Ne yazık ki kocasını da o kazada kaybetmiş. Yaşlı kadın; “Yine öyle olacak!” diye düşünmüş. Alabildiğine bağırmaya başlamış, ama sesini kimse duymuyormuş. Bulut gittikçe büyüyüp kararıyor, kadın ise çaresiz bir şekilde kendi kendine konuşuyormuş; “Fırtınanın çıkmasına az bir zaman kaldı.” Diyormuş. “Fırtına ile birlikte oluşacak dalgalar buzları kırıp, herkesi suya gömecek….”

Bütün gücünü toplayan kadın, elleri üzerinde sürünerek yataktan yere inmeyi başarmış. Sobadan çıkardığı bir parça ateşle yatağını tutuşturmuş. Sonra da sürüne sürüne, güç bela evden dışarı çıkmış. Küçücük evi bir anda alevler sarınca, buzun üzerinde oynayanlar evin kime ait olduğunu hemen anlamışlar. Sakat kadını kurtarmak için herkes koşuşturmaya başlamış. Bu arada göğü siyah bulutlar tamamen kaplayıp, rüzgar çıkmış. Buz çatlayıp, sallanmaya başlamış. Yaşlı kadını kurtarmak için, en son kişi de sahile varınca, gökyüzü yırtılır gibi olmuş. Fırtına ile birlikte dev dalgalar gölü örtmüş, buzlar kırılmış. Ama hiç kimseye bir şey olmamış. Hasta ve sakat kadın, bütün varını yoğunu ateşe vererek, şehir halkını kaçınılmaz bir ölümden böylece kurtarmış…

Günün Şiiri

Hayat Herkese Güzel

Gücünüz yerindeyse,
Sağlıklıysa başınız,
Bir sakat görürseniz,
Sevgiyle yaklaşınız.

İnan kimse istemez,
Eksik olsun bir yeri.
Sağlamsan yavrum şükret,
Değerlendir günleri.

Özürlü kardeşlerim,
Asla üzülmeyiniz.
Hayat herkese güzel,
Bizlerse sizinleyiz.

Mehmet ŞAHİN

 

Sen Özürlü Olsaydın

Kader sana ansızın indirseydi tokadı
Ömrünün baharında sararıp ta solsaydın
Bir anda uçup gitse dizlerinin takatı
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Tanrım sana bu güzel elleri vermeseydi
Masmavi gökyüzünü gözlerin görmeseydi
Dünyada olanlara aklın hiç ermeseydi
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Candan sevdiğin biri bu hale düşse idi
Belki sana bir ibret belki bir hisse idi
Felek sana müebbet bir ceza kesse idi
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Kutsaldır özürlüye vereceğin her emek
Ona nasılsın deyip yüzüne gülümsemek
İnsana yakışır mı ondan bana ne demek
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Neden hor görüyorsun tanrı verdiği canı
Belki onunda vardır senden üstün bir yanı
Asla dilemem ama Allah korusun hani
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

Gelin bu insanlara artık sahip çıkalım
Çevresine örülmüş duvarları yıkalım
Vicdanına danışıp bir hesap yap bakalım
Böyle mi düşünürdün sen özürlü olsaydın

İbrahim YAVUZ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here