Nem Çok Yüksek

0
81

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Gazipaşa’da havalar sıcak, nem çok yüksek, öyle ki gökyüzü sürekli gri ve sisli ve yere yakın sanki elinizi uzatsanız nemi avuçlayacaksınız gibi. Güneş nemle örtülü olmasına rağmen minik bir esinti bile sımsıcak yalıyor değdiği yeri.

Sabah yüzmesinden sonra evde herkes sessiz… Kimisi gazetesine gömülmüş kimisi kitabına, bilgisayarına, telefonuna kimsede çıt yok. Çok severim bu sessiz saatleri ama nedense çokta uzun sürmez. Çünkü gazeteyi illa bekleyen biri vardır ve sabrı taşmak üzeredir. Sonunda patlar “hadi ilanları mı okuyorsun” diye başlar ağız dalaşı. Ve sessizlik böylece sona erer. Kardeşim “kahve içelim mi?” der. Başımı kaldırmadan, parmaklarım klavye de “evet” derim. Sonra etraf başlar hareketlenmeye.

Ve hayat bir başka sıcak akmaya devam eder. Çimler biçiliyor aşağı da, üst kattaki Almanların temizlik günü zahir üstümüzde eşyalar çekiliyor. Elektrikli süpürgenin sesi sinirlerimi oynatıyor. Sessiz bir makine icat olmadı daha yazlıkta bile rahat yok kardeşim. Sessizlik sona erdi ya artık ne kadar ses varsa hepsini duyarsınız. Buzdolabının, saatin, ağustos böceğinin, çay makinesinin, ocağın, terlik tıplamalarının (en bozulduğum şey) yalın ayak dolaşıyorum bu yüzden.

& & & & &

Çim biçme makinelerinin homurtuları devam ediyor. Dün de palmiyeleri budadılar. Ağaç kesimi işi ise biz gelmeden yapılmış. Biz geldiğimizde etrafta ağaç kalmamıştı. Yatak odasının penceresinin önünde kocaman bir çam ağacı vardı, adamlar onu kökünden kesmiş, öyle budanmış falan değil resmen hayatını elinden almışlar. Yazarken gözlerime yaş hücum ediyor. Balkonun önündeki kocaman çınar ağacı dantel yaprakları olan o, bin bir böceği ve kuşu barındıran, güzel ağaç neredeyse köküne yakın bir yerden budanmış. Şimdi ne dalı var ne de yaprakları, yalnızca gövde tabi bu yüzden bir tek kuş bile yok ortada ve bahçedeki muz ağaçları dibinden yok edilmiş. Varsa yoksa biçilmiş incecik çimler ve üzerinde hadım edilmiş zavallı ağaç kökleri. Yol boyu incir aşırdığımız ağaçlarda kesilmiş. Sarı su deresinin çevresindeki ağaçları nasıl kıydılarsa kökünden yok ettiler.

Efendim çevre düzenlemesi yapacaklarmış. Kamyon kamyon toprak çıkarıyorlar o ağaçların hüküm sürdüğü yerlerden, hem ağaçlar hem toprak kamyonlarla sokağın kenarına boşaltılıyor ki o kökünden sökülmüş yeşillikleri, ağaç tomruklarını köklerini toprak ve taşların arasında görünce ne diyeceğimizi bilemiyoruz. Ve akıl erdiremiyoruz bu ağaç düşmanlığına. Yeni ağaçlar ekeceklermiş krokisinde yeni ağaçlar olarak her iki tarafa birer tane süslü ağacı koymuşlar. Zaten memleket çöl gibi sıcak, neşeli bir o yer vardı orası da çevre düzenlemesine feda edildi. Bana ne çevreden, bana zevk vermiyorsa, börtü böcek orada yaşamıyorsa, kuşlar konmuyor, kurbağalar ötmüyor, neşeli bir rüzgar hışırdamıyorsa yapraklarında. Sırf toprak ve taş üzerine oturtmamış birkaç bankta oturup ne yapacak insanlar? Nerede piknik yaptığımız gölgelikler, Emre ile Berke’nin orada yaptıkları çekimlerle okullar arası çevre bilinci ödülü aldıkları o kocaman ağaçlar? O kadar çaresiz hissediyoruz kendimizi, elimiz kolumuz bağlı bize dayatılanları sineye çekiyoruz. Ve biz böyle sessiz ve kendi derdine düşmüşken daha çok ağaç kesilir bu ülkede. Yenisi dikilecek diyerek. Bir ağaç çocuk gibidir. Büyümesi yıllar alır.  Onun bir geçmişi, bir tarihi vardır, anıları vardır. Yeni ve gölgesiz ağaçlar onların yerini tutar mı?

Ve sevgili okuyucularım sinirlerimiz aslında gergin, ne saatlerce yüzmek, ne de başka bir şey bize iyi gelmiyor bu aralar, duyduklarımız, okuduklarımız ve yaşadıklarımız yüzünden. Bari sağlık ve sevgiyle kalalım ayrımsız, gayrımsız, yan yana, el ele Yase

& & & & &

Bardağı Yere Bırakın…

Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı. Herkesin göreceği bir şekilde tutuyordu ve ardından sordu: “Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?”

“50gm!.. 100gm!.. 125gm…” diye öğrenciler yanıtladı.

“Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem,” dedi profesör, “Ama, benim sorum şu ki; ‘Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?’”

“Hiçbir şey” diye yanıtladı öğrenciler.

“Tamam peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?” diye sordu profesör bu kez…

“Kolunuz ağrımaya başlardı efendim” diye öğrencilerden biri yanıtladı.

“Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?”

“Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı, batar vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız…”

Tüm öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler. “Çok iyi. Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu? ” diye sordu profesör.

“Hayır” diye yanıtladı herkes…

“Peki, o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?”

Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar. “Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda? ” diye tekrar profesör sordu.

“Bardağı bırakın düşsün! ” diye öğrencilerden biri yanıt verdi.

“Kesinlikle!” dedi, profesör.

“Hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsın. Bir sorun yokmuş gibi görünür. Uzun bir süre düşünürsün. Başınız ağrımaya başlar. Daha uzun düşünün. Artık seni bitirmeye ve hiçbir şey yapamamana neden olur. Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir, Fakat DAHA ÖNEMLİSİ onları her günün sonunda, uyumadan önce yere bırakmaktır (bardak gibi). Bu şekilde strese girmez ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her konuyla ve yolunuza çıkan her mücadele ile başa çıkabilecek güçte olursunuz! Bu yüzden sevdiklerinize şunu hatırlatın; “Bardağı yere bırakın bugün!”

Günün Şiiri

Günyenisi Küçük Kız

Bir park  kanepesinde oturuyorum deniz

kıyısındaki, burnumda tütüyor

günyenisi küçük kız, bir çocuk kadar

suçsuzum onu sevmekle, bunun için

ilgileniyorum kırgın çiçeklerle

Baktıkça resmine gül açılıyor parmak

uçlarımda, ne çok istiyorum onu

gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara

nasıl da yakıştırıyorum günebakanları

gözlerine

Serçelerle, evet serçelerle geçiyorum

ara sokaklardan, oyun oynuyor toz

duman içinde çocuklar, geçiyorum

içimde hüzne benzer bir duyguyla

Şimdi şuradan koşuyorum

kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan

bir aldanış mı yaşadığım yoksa

bilmiyorum ne kadar koşabilirim

eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka

Ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar

nasıl da sendeliyor kalbim küçük

bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü

bir Akdeniz çiçeğine gömerek

Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum

Ahmet Ada

Unutmak Yok

“Nerelerdeydin” diye sorarsan ,

“Hep eskisi gibi” diyeceğim;

Toprağı örten taşlardan söz edeceğim

Ve sürdükçe kendini harcayan ırmaktan

Ben yalnız kuşların yitirdiklerinin bilirim.

Gerilerde kalan denizi bilirim… bir de ağlayan ablamı

Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler?

Neden günler yeni günleri izliyor?

Neden koyu bir gece birikiyor ağızda… neden ölüler!..

“Nereden geliyorsun “diye sorarsan

bölük pörçük sözcüklerle konuşmak zorundayım

ağzı zehir gibi yakan araçlarla

çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla

ve avutamadığım yüreğimle…

Andaç   değil yanımızda götürdüklerimiz

unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil

yaşlarla kaplı yüzler / boğazımıza yapışan eller

ve yapraklarından sıyrılan şey:

aşınmış bir günün karanlığı, acıyı kanımızla tatmış bir günün

İşte menekşeler, işte kırlangıçlar

bize sevinç veren ne varsa

geçici ve küçük duyarlıkların

yan yana göründüğü küçük kartpostallarda

ama bu sınırın ötesine geçmeyelim

dişlemeyelim sessizliğin çevresindeki kabuğu…

Ne karşılık vereceğimi bilemem

öyle çok ki ölüler

ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler

ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler

ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller

ve öyle çok ki unutmak istediklerim.!…

Şili’li ozan Pablo Neruda

Günün Fıkrası

Temel bir gün taksi çağırır. Taksi gelir ve Temel sorar: “Ula uşağum ben binersem ne kadar.”

Taksici: “10 TL”

Temel: “Fadime ile binersem ne kadar?”

Taksici: “Yine 10 TL.”

Temel Fadime’ye dönerek der ki; “Ula Fadime hep diyurum beş para etmiysun..”

Günün Sözü

Mutlu olmak için uğraş vermelisiniz. Mutluluğa, iş, para ya da aşkla ulaşılmaz. Mutluluk sizinle kendiniz arasında bir meseledir.

Rufus Wainwright

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here