Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yağmur yağarken pazartesi sendromu yaşamaz kimse bendeniz gibi değil mi? Yağmuru ve kendinizi seviyorsanız ve sabah kahvenizden önce iki bardak su ve iki adet ceviz içi yemişseniz ve ondan önce şöyle bir güzel gerinip beyninizin sağ ve sol ön loplarını harekete geçirmişseniz eh artık hazırsınız demektir güne neşeyle, sağlıkla başlamaya. Valla bunların bir kısmı bendenizin güne başlama programından bir kısmı da Cumartesi günleri artık gelenek haline gelmiş olan Kitap Otağı söyleşi günlerinin konuğu Kişisel Gelişim Uzmanı ve Yazar Ahmet Alpaslan’ın tavsiyelerinden. Ahmet Alpaslan’ın ilk kez Arsuz kitap fuarında tanıdım; Genç, neşeli, dinamik ve bu özelliklerin doğal sonucu alçak gönüllü dost canlısı güzel bir insan. Bu işi yapan alışılagelmiş isimlerinden değişik. Seminerleri parasız veriyor kitaplarını gençlere hediye ediyor.
İşte bu özel ve güzel insan cumartesi günü Kitap Otağı sahibi sevgili Aşir Beyin öğrenci ve yetişkinler için edebiyat sanat ve değişik konuların konuşulduğu ‘Cumartesi Konukları’ adlı programının konuğu idi. Söyleşi çok olumlu ve neşeli geçti. Renkli kişilikler, renkli konular söyleşiyi çok daha özel kıldı doğrusu. Kişisel gelişimde kişisel sorunlar masaya yatırıldı, dikkat ve ön beyin loplarının çalışması. Bedenimizin ihtiyacı olduğu vitamin ve minerallerin başarı ve konsantrasyonu sağlayabilme bakımından ne kadar önemli olduğu çeşitli örneklerle dinleyicilerin katılımı ile konuşuldu, hatta tartışıldı. Doğru beslenmeyen beyin küçülüp büzüşerek birçok garip hastalığa neden olabilir başta Alzheimer olmak üzere. Bu yüzden beynimizi, kaslarımızı güçlendirerek sağlıklı tutmanın önemini vurguladı Ahmet bey. Tabi yalnız beslenme değil beden hareketlerinde özellikle sağ ve sol elleri eşit kullanmanın beyinin gelişiminde önemli olduğunu ve arada bir düz yürürken arka arka yürümenin de. Evet bendeniz bazen arka arka yürürüm. Ancak bunu istediğim için yapardım beynimi geliştirmek falan aklıma gelmezdi doğrusu. Aslında bizler düşünmeden ya çok iyi ve doğru şeyler yaparız ya da tepetaklak yanlış işler. Bu toplantıların en iyi tarafı uzmanları ile konuları tartışma olanağı bulmak.
Ve sevgili okuyucularım çikolatanın mutluluk hormonu seratonin salgıladığını hemen hepimiz biliriz de. Lahana turşusunun da bu hormonunu uyarıp mutluluk verdiğini biliyor muydunuz? Konuklardan biri okumuş bizimle paylaştı. Şahsen bendeniz yalnız lahana turşusu, çikolata değil, bebeklerin, ağaçların, çiçeklerin, börtü böceklerin de serotonin salgılanmasında büyük rol oynadığına inanıyorum. Çünkü onlara bakınca da mutlu oluyoruz değil mi ya.
Ahmet Bey genç arkadaşlarla da dikkat üzerine deneyler yaparak konuşmayı daha akıcı ve dikkat çekici kılarak konuşmasına devam etti. Ve sonra hepimize dönerek kişisel ufak bir test uyguladı. İzninizle aklımda kaldığı ile testi yazıyorum belki sizde testi denersiniz?
Yüksek bir ağaca erkek kedi çıkmış. Bu kediyi nasıl aşağı indirirsiniz? 1. seçenek; “Pisi, pisi” diye çağırarak onun kendiliğinden inmesini beklersiniz. 2. seçenek; Ağaca merdiven dayarsınız. 3. seçenek; dişi kedi getirirsiniz. 4. seçenek; itfaiye çağırırsınız.
Seçeneklerinizin sonucunu yazabilirim tabi ama siz Ahmet beyin kitabından bunu öğrenseniz daha iyi olur. Tabi bu testi çözerken kendi karakterimizce baya bir eğlendik, şakayı seven arkadaşlar sayesinde, seçenekleri kendilerince artırıp eksilttiler ancak Ahmet Bey konunun sulanmasına izin vermedi.
Bendeniz yazılarımı yazarken, kitap okurken ve resim yaparken çok yoruluyorum. Neden biliyor musunuz? Kendime aşırı yükleniyormuşum! Evet, sevgili okuyucularım bendeniz azıcık dengesiz biriyim. Bir kitap okumaya başlasam onun en az yüz sayfasını yerimden kıpırdamadan okuyabilirim. Oysa birkaç kez okumayı kesip yeniden dönsem okumaya, bu kadar yorulmayacağım. Aynı şekilde yazı yazarken; örneğin şu an nerdeyse iki saattir yerimden kıpırdamadan yazı yazıyorum, yazım bitince yorgun olmam kaçınılmaz çünkü aşırı yüklendim, oysa mutfağa kadar gidip bir su içseydim, penceren baksaydım, temiz hava solusaydım daha az yorulacaktım. Gözlerim içeri batmayacak, rengim solmayacaktı, hatta kan şekerim düşmeyecekti. Resim yaparken de aynı sıkıntıları yaşıyorum. Ve çoğu zaman ortalıkta hayalet gibi dolaşıyorum. İşte bu kişisel gelişim seminerinde kendime ne kadar yüklendiğimi bir kez daha anımsadım, Ahmet Bey anımsattı sağ olsun. Ancak huylu huyundan geçer mi bilmem ama siz siz olun 20 dakikada ya da 15 dakikada bir soluk almak için bırakın üzerinde çalıştığınız işi. Kendinize aşırı yüklenmeyin, yeteneklerinizin ve kendinizin ayrımında olun.
Beslenmeye dikkat edin, beynimiz ve bedenimizin yakıtı enerji kuşkusuz. Enerji içinde doğru beslenmek şart… Yakıtsız araç çalışmaz, yakıtsız beden kendi kendini tüketir. Bunlar belki bildiğimiz ama dikkate almadığımız konular ancak bunları bir uzmanın ağzından duymak belki önlem almamız için yararlı olabilir.
Bendeniz yoğunlaşma sıkıntısı çekmeyenlerdenim çok şükür. Kalabalıkta gürültüde kitap okuyabilir, aynı zamanda yazı yazabilirim. Çok doğru beslenmediğim halde. Ama herkes bendeniz kadar şanslı olmadığından gerçekten kişisel gelişim uzmanı sevgili Ahmet beyin beş kitaptan oluşan setini okumalarında fayda var diye düşünüyorum. Bu kitaplar sayesinde Etkili İletişim, Beden Dili, Motivasyon, Beyni Etkili Kullanma, Dikkat Eksikliklerini Giderme konularında ve kendinizde bildiğiniz bilmediğiniz bir çok şeyi öğrenebilirsiniz..
Ve sevgili okuyucularım Ahmet beyin kitapları “Başarıya Götüren Öyküler, İnsan Okuma Sanatı, Dikkat Eksikliğine Farklı Yaklaşım, Dipten Zirveye, Kullan ya da Kaybet”
Ve bizler kaybetmemek için kullanmayı öğrenmeliyiz değil mi sevgili okuyucularım. Şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım ve hep birlikte ayrımsız gayrımsız. Yase
Günün Şiiri
Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol BEHRAMOĞLU
Günün Fıkrası
Temel Londra’ya uçakla seyahat ediyormuş. Uçakta her şey normal iken birden pilotun sesi duyulmuş: “Sayın yolcular, uçağımızdaki 4 motordan bir tanesi bozuldu, ama biz 3 motorla rahat iniş yapabiliriz” Neyse rahatlar herkes. 15 dakika sonra bir anons daha: “Sayın yolcular maalesef 1 motorumuz daha bozuldu ama biz 2 motorla inişi yapacağız” Herkes rahat ama bir anons daha gelmesinden korkmaktadır. 20 dakika sonra bir anons daha gelir: “Sayın yolcularımız 2 motordan biri daha bozuldu ama biz en iyisiyiz ve 1 motorla inişi size garanti ediyoruz” Herkes oh çeker rahatlar. Temel ise panik içinde: “Uyy bu motorda bozulursa havada kalacağuz…”