İçimizde Bin Bir Duygu, Hangisi Baskın Bilen Yok…

0
62

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İlk cemre havaya düştü. Ama herhalde havanın bundan haberi olmadı. Yurt genelinde soğuk ve kar yağışı sürüyor. Biz mi? Bizim işimiz kolay canım biz yine başladık tipik Şubat havası yaşamağa. Gerçi her zamankinden daha soğuk ama olsun güneş bir parlıyor her yer ısınıyor ya işte o yeter. Ama bir bulut geçsin önünden işi çabuk olamayan ve devamında çoluk çocuğu olan. İşte o zaman sıcaklık aniden düşüyor.

Ve insan kendini sıcak bir ortamdan sokağa atılmış gibi algılıyor. Yani şimdi bu durumdayım. Çatı katında oturmuş dizimde bilgisayarım elimde gazete okumaya çalışırken. Bir bulut gelip önümde durunca şaka yapmak ister gibi içime dek üşüyorum. Bulutla şakalaşmaya bir de rüzgâr gelince öyle sakin ve etkili. “Yapmayın ya  lütfen bırakında burada oturayım sıcak ve tertemiz  havada dağlara karşı yazımı yazayım üşümeden” diyorum.. Ama dinlemedi kimse beni ve ne yazık ki içeri girmek zorunda kaldım bu defada içerde kendimi sokağa atılmış algıladım. Ve bu günlerde sürekli kendimi sokağa atılmış algılıyorum nedensiz ya da nedenli? Ve yine evlerin içine bakıyorum. İnsanlar nasıl yaşıyor diye…

Ve içimden yükseliyor sözler, onları bir inci, bir mercan, bir yakut gibi saklı tutanlara. Aynen Behçet Necati’nin şiirinde söylediği gibi; -gizli bahçenizde açan çiçekler vardı.-. Gecelerde ve yalnız- vermeyi az buldunuz -yahut vakit kalmadı.-  söylemeye vakit bulamayanlara ya da söylemeye kıyamayanlara. İçerlediğim için. Ve acaba vakit bulup ta söyleyenleri duyabilir miyim diye kulak kesildiğim.

Aslında “SEVGİLERDE” adlı şiiri herkese defalarca okumak beyinlerine işlemek istiyorum. Çünkü o kadar çoklar ki gizli bahçelerinde solup giden. Yapayalnız ve zayıf… Sırf kendilerini aşamadıkları için.

Ve sevgili okuyucularım CHP’de coşku başladı ilk şok atlatıldı ve herkes çalışmaya başladı. Ama sanırım bu aralar en çok çalışmaya ihtiyacı olan büyük şehir belediye başkan adayı Sayın Savaş. Seçim kampanyaları çok baskın çarpıcı olmalı. Muhalefet reklamları dudak uçuklatıyor valla beka sorunundan tununda… İnsanların dini, milli ve bütün duygularına seslenecek reklamlar yapıyorlar. Düşünenleri biraz daha düşündüren, düşünmeden kabul edenleri heyecanlandıran… Bu kadar ustalık yalnız muhalefette var sanırsam. Çünkü onların kafası bir başka çalışıyor kabul etmek gerekir.

Ve ülke seçimle uğraşırken altı üstü bir yerel seçim yani ne oluyoruz bu telaş ne? İstanbul’da helikopter düşüyor, gencecik vatan evlatları şehit düşüyor. Ama herkes kendi derdinde! İçimiz yanıyor…

Ve imar barışı sürerken kaçak binalar çöküyor insanlar enkaz altında kalıyor! Ve dinden ve imandan söz ederek seçim meydanlarında dolaşırken genç kızlar tecavüze uğradıktan sonra boğulup sonra  derdes edilip bilmem kaçıncı kattan sokağa atılıyor. Biz beka sorunundan konuşuyoruz. Nasıl bir ahlak çöküntüsü içindeyiz?  Nasıl bu hale geldik, yoksa biz hep böyle miydik?  İnsanlık olmadan, vicdan olmadan, akıl olmadan, din olmaz keşke bunu bilseydik.

“Hırsız bizim hırsız vatan hainlerine oy vermektense” diyen zihniyetin elinde oyuncak olduk. Sormak lazım “İnsanları böyle sere serpe suçlamak iftira atmak hırsızlığı yeğlemek ilk başta günah değil mi?” Ve bunu söylemeye kimin nasıl hakkı oluyor? Bu insanlık mı? Bu siyaset mi? Sonrada birlik ve beraberlik reklamları bütün kanallarda dans ediyor. Sanırsınız ki gerçek!

Valla içimiz enkaz, dışımız enkaz durumdayız. Ve biz havadan, sudan, şiirden konuşabiliyoruz! Sanırım ruh sağlığımızı koruyabilmek için sözde siyasetten, sözde dinden uzaklaşıp gerçekten havadan, sudan, şiirden, öyküden söz etmemiz gerekiyormuş.

Ve sevgili okuyucularım sevgililer günü aynı zamanda öykü günü olan 14 Şubat saat 10.30’da ilce kütüphanesinde öğleden sonra saat 13.00’da İSTE Kütüphanesinde söyleşi ve “Boncukcan” adlı çocuk kitabı imzalama etkinliğinde olacağım, hepinizi beklerim. Belki minik öyküler büyük mutluluklara yol açar olmaz mı olur kesinlikle.

Ve şimdilik sağlıkla sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım ayrımsız gayrımsız her zaman hep birlikte. Yase

& & & & &

Zenginlik ve Fakirlik

Seyyahın yolu uzak bir diyarda şirin bir köye düşer. Köylülere, tanrı misafirini ağırlayacak biri var mı diye sorar. Köylüler, seyyaha ancak çiftlik sahibi Süleyman diye birinin yardımcı olacağını ve oraya gitmesini söylerler. Seyyah yoldayken birkaç köylüyle daha sohbet eder. Köylülerden Süleyman’ın, o yörenin en zenginlerinden biri olduğunu birde Hasan isimli bir başka çiftlik sahibi olduğunu öğrenir. Seyyah, Süleyman’ın çiftliğine ulaşır.

Köylülerin dedikleri gibi Süleyman misafirini çok iyi karşılar. Seyyah çiftlikte yer, içer ve dinlenir. Süleyman’a ve ailesine kendisini çok iyi ağırladıkları için teşekkür eder ve tekrar yola çıkmadan önce der ki: – Böyle nimetlerle ödüllendirildiğin ve zengin olduğun için hep şükretmelisin. Süleyman da seyyaha der ki: – Zenginlik dediğin nedir ki, hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen gerçek, göründüğü gibi değildir. Bu da geçer…

Seyyah, Süleyman’ın yanıtını uzun-uzun düşünür… Aradan birkaç yıl geçtikten sonra, seyyahın yolu yine aynı köye düşer. Süleyman’ı yine ziyaret ederim, beni güzelce ağırlar diye düşünür. Köylülerle konuşurken Süleyman’ın fakirleştiğini Hasan’ın yanında çalışmaya başladığını öğrenir.

Seyyah, Süleyman’ı merak eder ve Hasan’ın çiftliğine gider. Süleyman’ı eski püskü elbiseli, birazda yaşlanmış halde bulur. Nasıl oldu da hizmetkar olduğunu sorar. Süleyman çiftliğinin bir sel felaketinde yıkıldığını, tüm hayvanlarının telef olduğunu, topraklarının da işlenemez hale geldiğini, tek çare olarak selden hiç zarar görmemiş ve biraz daha zenginleşmiş olan Hasanın yanında çalışmak zorunda kaldığını anlatır. Seyyah, Süleyman’ in haline üzülür. Süleyman, yine de seyyahı bir yere bırakmaz, son derece mütevazi olan evinde misafir eder. Kıt kanaat yemeğini onunla paylaşır. Seyyah, vedalaşırken, Süleyman’a olup bitenlerden ne kadar çok üzgün olduğunu söyler ve Süleyman’dan su yanıtı alır:

–Üzülme… Unutma, bu da geçer… Uzun yıllar geçtikten sonra, seyyahın yolu yine aynı bölgeye düşer. Eski dostunu ziyaret eder. Bir süre önce ölen Hasan, ailesi olmadığından, bütün varını yoğunu, en sadık hizmetkarı ve eski dostu Süleyman’a bırakmıştır. Süleyman, Hasan’ın konağında oturmaktadır. Büyük arazileri ve binlerce sığırı ile yine o yörenin en zengin insanı olmuştur. Seyyah, eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar çok sevindiğini dile getirdiğinde yine aynı yanıtı alır: – Bu da geçer…

Birkaç yıl sonra Seyyah yine Süleyman’ı arar. Ona bir tepe gösterirler. Tepede Süleyman’ın mezarı vardır ve mezar taşında şöyle yazmaktadır: “Bu da geçer…“

Seyyah, üzgün bir şekilde, “Allah Allah, ölümün nesi geçecek?” diye düşünür ve gider. Ertesi yıl, Seyyah, Süleyman’ın mezarını ziyaret etmek için geri döner ama ortalıkta mezar falan kalmamıştır. Büyük bir sel gelmiş, bütün tepeyi silmiş süpürmüş ve Süleyman’ın mezarından geriye hiç eser kalmamıştır. O yıllarda, ülkenin sultanı, kendisi için çok değişik bir yüzük yapılmasını ister. Bu öyle bir yüzük olacaktır ki, sultan mutsuz olduğunda umudunu tazeleyecek, mutlu olduğunda da, mutluluğun rehavetine kendini kaptırmasını önleyecektir.

Hiç kimse, sultanın istediği gibi bir yüzük yapamaz. Sultanın kuyumcusu seyyahın eski bir dostudur, ondan yardım ister. Seyyah, nasıl bir yüzük yapacağını dostuna söyler.

Kuyumcu yüzüğü hazırlar ve yüzük sultana sunulur. Son derece sade bir yüzüktür bu, Sultan yüzüğü inceler ve gözü üzerindeki yazıya takılır. Üzerinde biraz düşünür ve yüzü aydınlanır. Tam da istediği gibi bir yüzük olduğu için mutlu olur.   Yüzüğün üzerinde ne mi yazıyordur? “Bu da geçer…”

Hayat Akarken, zenginlik ve güzellikler içinde şükür etmek, fakirlik ve zorluklar karşısında umut etmek. Bu da geçer ve zamanın ne göstereceğini ancak Allah bilir.

Günün Şiiri

Sevgilerde

Sevgileri yarınlara bıraktınız

Çekingen, tutuk, saygılı.

Bütün yakınlarınız

Sizi yanlış tanıdı.

 

Bitmeyen işler yüzünden

(Siz böyle olsun istemezdiniz)

Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi

Kalbinizi dolduran duygular

Kalbinizde kaldı.

 

Siz geniş zamanlar umuyordunuz

Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.

Yılların telâşlarda bu kadar çabuk

Geçeceği aklınıza gelmezdi.

 

Gizli bahçenizde

Açan çiçekler vardı,

Gecelerde ve yalnız.

Vermeye az buldunuz

Yahut vaktiniz olmadı.

Behçet NECATİGİL

Gece ve Yas

Bir köşeye büzülüp
Böyle susmazdım ama
Kapılardan süzülüp
Gece doldu odama.

Bir yağmur ince ince
Çarpıyor şimdi cama
Hasret kaldım sevince
Korku yüzümde yama.

Dalarken gözümde yaş
Ben böyle sonsuz gama
Artıyor yavaş yavaş
Damlardaki ağlama.

Behçet NECATİGİL

Günün Sözü

Hayatta olabileceğiniz en güzel yer, bir duanın içinde yer alabilmektir.
Şems-i Tebrizi

Ayrı ayrı birer ahlaksız yaratıklar olan insanlar, toplu oldukları zaman namuslu kişiler olurlar.
Montesquieu

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here