Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Kazdağları hepimizindir. Ve oraları korumak küçük büyük hepimizin görevidir. Birlikten güç doğar sözü dün şantiye alanına giren binlerce duyarlı vatandaşın sayesinde yeniden doğrulandı. Ve bizler doğamız için, yurdumuz için, her zaman uyanık olmak zorundayız. Çünkü karşımızdaki güç en ufak bir dalgınlığımızda kafasına koyduğunu gerçekleştirmek için her yolu deneyebilir. Bu cennet vatanın her karış toprağında atalarımızın kanı var. Oralar da kesilen binlerce ağacın ahı ve açılan devasa siyanür kuyuları ile incitmeyelim.
Ağaç kesmek nasıl bir şey gerçekten o kafaların içine girip onların anladığı gibi anlamak istiyorum nasıl bir şey bu? Bizim buralarda da binlerce ağaç kesilmiş, gezdikçe görüyoruz, Allah’ım ya rabbim nasıl bir vahşet bu… Nedir derdiniz kardeşim bu ağaçlarla. Geçenlerde sitenin toplantısı vardı ve toplantıda ağaç konusu geçti.
Komşu çiftlikler sitenin ağaçlarının onların bahçesine gölgelik yaptığından şikayet ediyor ve ağaçların kesilmesi için baskı yapıyormuş? Bizimkiler zaten kesmişler kesecekleri kadar şimdi de kalanlara göz dikmişler tabi biz kıyameti kopardık. Budarsınız ağacı onların bahçesinde gölge yapmaz olur ama kesmek asla katha olamaz. Ama eminim bizler siteyi terk eder etmez o ağaçlar kesilecek.
Ve sarı su deresi akar bizim burada defalarca yazmıştım resim yollamıştım. Ve o derenin kaleye ve bir zamanlar dağın yamacında oturan eski Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Fikret Otyam’ın evine çıkan çıkmaz bir yol. Ama nasıl iki taraflı ağaçlık ve topraktı biz öğle güneşinde o yoldan geçmeye bayılırdık… Oradan kaleye tırmanmak için zaman kollamazdık. Nefis bir serinliği ve orada piknik yapılacak alanlar vardı. Dün aynı şeyi yapmak istedik ama saatin 18 olmasını bekledik ki güneş azıcık insin.
Ve biz üç kişi o devasa otoyolda ilerlerken sıcaktan ve güneşten bayılmak üzereydik. Ama amacımız ufak bir tarihi gezi yapmaktı. İsa’dan önce yapılmış hanlar, hamamlar, kiliseler ve tiyatro amfisi olduğunu sandığımız geniş bir alandan oluşan tarihi mekana ve sonra kaleye. Ve biz o tarihi yerleri gezerken olağanüstü yorulduk çünkü güneş saat 18 olmasına rağmen keskindi ve güneş batınca oralarda dolaşmazsınız her yer çalılık, dikenlik ve bakımsız. Kaleye yolunu ışıklandırmışlar ve tabi yola direkler dikmişler ama yine de tarihi mekanları gece gezmesi için tehlikeli ve etrafta in yok cin yok.
Üç kişi bile olsanız içiniz ürperiyor. Şimdilik resim yollayacağım daha sonra ufak bir açıklama. Ama söyleyeceğim şu ki o ağaçlı yolun bu şekilde acımasızca yok edilişini ve in geçmez kervan geçmez çıkmaz sokağa o yolun yapılması mantığımızı, duygularımızı, aklımızı zorladıkça zorladı. Belki bu yüzden yorgun ve bıkkın algıladık kendimizi.
Ve her şey güzelmiş, doğruymuş, eksiğimiz, gediğimiz yokmuş gibi yaşamak gerçekten canımızı sıktıkça sıkıyor. Birde söylemeden yapamayacağım ya bendeniz diyelim bir iftar yemeği verdim. Ki böyle bir şey yapacaksam kimliğimi gizlerim öyle yaparım. Beklentim yalnızca Allah rızası olur. Gösteriş, hediye, plaket falan olmaz. Valla şimdi kurban bayramı geliyor kimler ne yapacak göreceğiz. Keşke herkes gizli yapılan yardımın ruhuna şifa olduğunu bilseydi.
Ve sevgili okuyucularım kaz dağları ve bütün dağlar bizim, hepimiz ağaç kesen kafa keser. Yarın o ağaçlar bizi niçin kestiniz diye hesap soracaklar buna inanıyorum.
Ve yeni yolunuz kutlu olsun İstanbul İzmir arası. Hani asgari ücret zaten on bin size de bu yol yakışır yok itiraz mı ediyorsunuz fazla konuşmayın eski yolu kullanın kardeşim diyorlar ya. Yeni yol vergilerimizle yapılmadı sanki? Uzaylılar bedavaya yaptı ister kullan ister kullanma.
Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, ayrımsız gayrımsız diyeceğim ama ağaca, çocuğa, kadına uzanan ellerin sahipleri bizden değildir.
Günün Şiiri
Derdim Çoktur Hangisine Yanayım
Derdim çoktur hangisine yanayım
Yine tazelendi yürek yarası
Ben bu derde nerden derman bulayım
Meğer şah elinden ola çaresi
Türlü donlar giyer gülden naziktir
Bülbül çevreyleme güle yazıktır
Çok hasretlik çektim bağrım eziktir
Güle gelir gelir canlar paresi
Benim uzun boylu serv-i çınarım
Yüreğime bir od düştü yanarım
Kıblem sensin yönüm sana dönerim
Mihrabımdır iki kaşın arası
Didar ile muhabbete doyulmaz
Muhabbetten kaçan insan sayılmaz
Münkir üflemekle çirag söyünmez
Tutuşunca yanar aşkın çırası
Pir Sultan\’im kati yüksek uçarsın
Selamsız sabahsız gelir geçersin
Aşık muhabbetten niçin kaçarsın
Böyle midir ilimizin töresi
Pir Sultan ABDAL
Beni Görüp Yönün Öte Döndürme
Beni görüp yönün öte döndürme
Yine gitmez meylim sendedir sende
Yıkıp hilâl kaşlarını yere indirme
Günah sende değil bendedir bende
Şeker vardır dudağında dilinde
Arzumanım kaldı gonca gülünde
Sen bir padişâhsın hükmün elinde
Senin ile dâvam sendedir sende
Sensiz çıkıp yaylaları yaylamam
Engeller içinde sırrın söylemem
Çok günah işledim inkâr eylemem
İk’ellerim kızıl kandadır kanda
Nice beyler ile gezdim yoruldum
Kan bulanık aktım duruldum
Sencileyin çok güzele sarıldım
Dahi sevgin candadır canda
Pîr Sultan Abdal’ım böyle deyiptir
Âşıklar güzeli sevegeliptir
Bir güzel sevmeyle kanlı m’oluptur
Kellem terkidedir yandadır yanda
Pir Sultan ABDAL
Günün Sözü
Hayatında olup biten şeylerin, dilediğin şekilde olmasını isteme: nasıl oluyorlarsa, öyle olmalarını iste. Böylece her zaman mutlu olursun.
Epiktetos
Çocukların kör karanlıktan korktuğu gibi biz de aydınlıktan korkarız, çocukların karanlıktan dehşetle beklediklerinden daha korkunç olmayan şeylerden.
Lukretius
Kopan bir ipe düğüm attığınızda ipin en sağlam yeri, o düğüm olur. Ama ipe her dokunuşunuzda canınızı acıtan yer o düğümdür.
Georg Wilhelm Friedrich Hegel