Vicdan ve Yargı Bağımsızdır

0
117

Değerli okurlarım, Yüce Yaradan, insanları diğer canlılardan daha özellikli yaratmış. Hak, Hukuk, Mahkemeler, Referandum her şey insanlar için. Hayvanların referandum yaptığı görülmemiştir! İsterseniz nohut, kömür verin yine anlamazlar. Yarınlar için, hayallerimiz ve umutlarımız olmazsa yaşamın sizce bir anlamı olur mu? Hayalleri yıkılan, umutları yer ile yeksen olmuşların mutluluğundan söz edilebilir mi?

Vicdanlar sükût etmesin, yargı bağımsız olsun diyoruz ya, öncelikle bunu açıklamamız gerekiyor diye düşünüyorum. Vicdanların sukutu, umutların yok olması gibidir. Özellikle adalet gibi herkese lazım olacak bir konuda kendini gösterirse!

Ülkemizde adaletin, biraz duygusal davranarak hala var olduğunu kabul ediyoruz. Ama gerçek konu şu: ‘Mahkemelerimiz, çatışan haklar ve menfaatler arasında denge denetimi yapamıyorlar…’ AİHM’sinin Genel düşüncesi, yani mahkemelerimiz hakkındaki düşünceleri aynen böyle.

Şu anlama gelmiyor mu? Hâkimlerin somut durumu ilgilendiren haklar ve menfaatler arasında denge arayışına gitmeden, kanunlarda ki hükümleri doğrudan uygulamaları anlamına geliyor. Şu anda aklıma geldiği için söylüyorum. Hizbullah tahliyeleri kararını veren bir ceza dairesinin açıklaması şöyle:

“Yasayı Uygulamaktan Başka Çaremiz Yoktu!”

Niçin böyle? Çünkü Yargı Bağımsız değil de ondan. Yargıda gerçek bağımsız kültürü yerleşmedikçe, başka kararların çıkması da beklenemez, mümkün değildir bence. Özellikle, yargının ağır baskı altında bulunduğu günümüzde, savcıların ve hâkimlerin vereceği kararlar böyle olur. Yani çatışan hak ve menfaatler arasında gerçek bir denge denetimi yapabilmelerini beklemek ve de düşünmek fazla iyimserlik olur.

Faili meçhul cinayetler… Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı… Hepimizin vicdanlarına kazanmış bu cinayetlerin failleri belli olmuyor da, bilerek isteyerek bazı cinayetler zaman aşımına uğratılıyorsa Ülkemizde adaletten söz edilebilir mi? Susurluk, Ergenekon falan… Bunlara herkes alıştı zaten! Neyse!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Toplumun Saygınlığı

Değerli okurlarım, bulunduğumuz toplumu yüceltmek ve onunla beraber bizimde yücelebilmemiz için bazı önemli kurallara azami dikkat göstermemiz gerekmektedir. Önce, toplumdaki yerimizi bileceğiz. Bunu söylerken de, Devlet, Hükümet ricalinin birisi, örneğin Başbakan gelse, yaşına başına bakmadan elimizden geldiğince hürmetimizi yaparız. Yaparız da, O’nunla da fazla konuşmaya gelmez. “Al Ananı Git” der.

öcal sanat6

Orayı boş verelim. Urfa sıra gecesinde, bir büyük sanatçı diyor ki; “Ben ACISES olmasaydım, benim yerim ahhhaa  burasıydı” diyor. Tamamıyla doğru. Toplum içindeki yerimizi bilirsek, sevenlerimiz çoğalır.

Oturmasını ve kalkmasını bilmek, düşmekten korkmamak, kalkmak için bütün gücünü kullanmak… Millet olarak, hürmet konusuna olağanüstü önem vermişizdir. Şimdilerde, biraz gevşemiş olsa da, yine de gözle gözükür şekilde var. Hamdolsun!

Sadece büyüklerimize saygılı olmamız soruna çözüm değildir. Aynı yaştakiler de, kendi aralarında saygılı olmalılar. Eğer öyle olursa, inanın ki, hiç bir konuda sorun yaşamayız. Bu sözler denenmiştir. Futbolcular bir faul sonucu düşerken, genel olarak önce eller yere temas eder. Astronotların Ay’a yumuşak iniş yaptıkları gibi de diyebiliriz.

Bazı dillerde, örneğin Azeriler, düşmeyi “YERE İNMEK” olarak bilirler. Süvari attan düştüğünde “İNDİMDE BİNDİM” der. Düşmenin bir de mecaz anlamı vardır. Düş yakamdan, önüme düş, seni düşürürüm, sıcaklık düştü vs. Biz insanlar düşmeyi (zor durumda kalmayı) hiç istemeyiz ama yine de, istemesek de zaman-zaman başımıza gelir. Bazen de kaçınılmaz olur.

Düşmenin iyisi kötüsü olmaz ama eğer birisini düşürmek için düştüyseniz, o zaman yüzünüz kızarmalı ve utanmalısınız. Şunu söylemeye çalışıyorum. Düşerken kader kurbanı olduysanız, utanmanıza gerek yok. Kalkmayı da bileceksiniz de… Bu Nasıl Olacak? Eğer inancınızı yitirmediyseniz, nasıl düşerseniz düşün, idealiniz uğruna düşmüşseniz hiçbir sorun yok. Yapacak çok işleriniz, kat edecek çok yolunuz varsa, düşmek diye bir lüksünüz olamaz.

Yolunuz üzerinde, keskin virajlar, aşılması güç rampalarda olsa, sonunda güzel günler, pembe ufuklar varsa, nasıl düşersen düş, kaç kez düşersen düş, o düşmelerden bile bir tecrübe kazanır, dünyanın bir kulpuna sarılırsın. Yeter ki, güzeli ve mükemmeli yakalamaya inançlı ol, kalkmayı bilmen, hiç kimseyi şaşırtmayacaktır. Bayrak elindeyse, korku yok! Düşüp de kalmayanlar kimlerdir biliyor musunuz? Acizler, gayesi olmayanlar, toplum içinde bir yere sahip olmayanlardır. Bu Tipler Düşmekten Korkarlar.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

öcal sanat5

Günün Nabzı

Terbiyeli Olmanın Fazileti

Şu terbiye ve nezaket var ya dostlarım, emin olun bedavadan gelir ama çok şeyleri anında halleder. Sanırım okulu olmadığı için… Koşullar ne olursa olsun, terbiyesizlik işin içine girdiğinde, dereceniz, kademeniz, prestijiniz hangi noktada olursa olsun, yerle bir oluyor.

Urfa sıra gecelerindeki gençlere sormuşlar: “Buradan neler kazanıyorsunuz? Neler öğreniyorsunuz?” Alınan cevap çok ilginç: “Çok şey öğreniyoruz, Oturmayı, kalkmayı öğreniyoruz!”

Oturmanın kalkmanın terbiyeyle ne ilgisi var demeyin. Bunu anlamak için şöyle bir çevremize bakalım. Terbiyeden nasibini almamış o kadar çok insan var ki. Bilindiği gibi, hak yememenin, muhatabına eşit şans tanımanın, yaşamımızda adalet kavramına daha yakın ve daha önemli olması gibi. Bunların hepsi de terbiye ve nezaketle dirsek temasında olan özelliklerdir.

Bildiğimiz o gösterişli, adı büyük değerler baskı altına girdiğinde, türlü mantık oyunlarıyla çözülüverirler. Ancak, alınmış iyi bir terbiye, sonuna kadar devam eder ve onun adı yine terbiyedir. Nereden aklıma geldi bilmiyorum ama terbiyeli olmak en büyük zenginliktir. Oturmayı kalkmayı bilmek de bunun içindedir. Nedense Allah bu terbiyeyi durup dururken kimseye nasip etmiyor.

Günün Sözü

Tecrübe, Hatalarımızın Diğer Adıdır!

Öcal’dan İnciler

Amaçsızlarla Yaşamak En Zor Şeydir

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here