Efendi ve Köle…

0
87

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İstanbul’da güneş parlıyor bu sabah çok şükür. Kaç gündür gri havalardan yine sıkıntı basmak üzereydi ruhumuza. Kardeşim “hadi, dışarı çıkalım güneşi kaçırmayalım” dedi. Emre okuldan döndü. Bilgisayarım dizlerimde düşüncelere dalmış olduğumu görünce “Kaç kez yeniden başladın Gül” diye dalgasını geçti.

Ne kardeşimleyim ne de Emre’ye yanıt verdim. Huysuz, suratsız, isteksiz bir kuşluk vaktinin kıyılarında dolanıyorum çünkü.

Tüyap kitap fuarına gideceğiz bugün. Tabi keyifler yerine gelirse ve belli ki herkesin ki yerinde benim dışımda. İsteksizliğin kölesi olarak uyandım bu sabah nedense. Ve aklıma geçenlerde çoktan beri görüşmediğim bir arkadaşımla olan konuşmalarımız geldi. Kocaman yemek masasının üzerinde duran çöreklere, pastalara dokunmadan yalnızca çay içerken, “İşler nasıl gidiyor, kendi işini bırakmışsın başka yerde çalışıyorsun duyduğuma göre?” diye sormuştum. Sıkıntıyla “Ne olsun işte kendi işimizi yaparken kendimiz için çalışıyorduk ancak yetmiyordu, şimdi de köle gibi çalışıyoruz” demişti.

İçimden, acımasızca “bu dünyada yaşayıp ta köle olmayan var mı ki?” diye geçirmiştim. Düşüncelerimi söze dökmedim çünkü o anda düşüncelerimin köleliğini yapıyordum. Ve bir düşüncenin kölesi olmak, hiçbir şeyin kölesi olmamaktan iyidir. Çünkü hiçbir şey olmamanın kölesi oluyoruz o zamanda! Düşüncelerimin hükümdarlığından kendi hükümdarlığıma girerek “evet haklısın “dedim. Ne yapacaksın her şeyin bir karşılığı var. Bu hayatı istiyorsan azıcık daha çok çalışmaya devam edeceksin başka yolu yok.

Bizde onu yapıyoruz işte dedi. Ama dedim işini yaparken sürekli köle olduğunu düşünüyorsan işin ağır gelmeye başlar, benden ufacık bir tavsiye. İşinle arkadaş olmaya çalışırsan daha rahat olursun.

Söyleyene bakın! Bakın tabi ne olacak? Ben işimi severek yapıyorum ve kendimi asla köle gibi algılamıyorum. Aslında köleyim tabi. Ama işime değil. Kendime Köleliğim.

Ve insan aslında köle olduğunun ayrımında değil çoğu zaman. Yoksa nasıl başımız dik yürürdük boş başaklar gibi sokaklarda, nasıl, kendimizi beğenirdik o kadar? Dünyayı biz yaratmış gibi havalara nasıl bürünürdük. Doludizgin kıskançlığı yaşar ön yargıyı nasıl beslerdik?

En zalim efendilerimiz kuşkusuz kıskançlık ve haset. Onların hükümdarlığını kabul etmişsek artık onların emrinden dışarı çıkmamız çok zor olur. Ancak ne zamanki onların hükümdarlığının altında yaşadığımızı anlarız işte o zaman onları bir silkeleyişte üzerimizden atabiliriz. Ama ne yazık ki çoğumuz bunun ayrımında bile olmadan bu hayattan göç eder gideriz.

Ve bu sabah, isteksizliğin kölesi olarak uyandım. Onun kölesi olduğumu biliyorum ve eğer ona boyun eğersem bütün günü evde geçirebileceğimi de. Bu yüzden zor olsa da onun emirlerinden dışarı çıkacağım ve belki akşama dek ondan eser kalmayacak içimde.

Ve biz insanlar eğer güçlenirsek efendilerimize karşı belki kurtulabiliriz. Güçlenmek tabi kolay değil ancak olanaksızda değil.

Çok zaman isteksizlik, iştahsızlık, uyku gibi efendilere boyun eğmekte gerekebilir diye düşünüyorum. Çünkü bu efendilere emri veren bedenimizdir çoğu zaman. Ve bu efendiler belki güçlenmemiz için bizi esir almak zorundadırlar? Zaman çok önemli eğer uzun sürerse on gün kadar. O zaman efendiler değişmiş olabilir. Belki depresyonun beyliğine girmiş oluruz. Bu yüzden çok dikkatli olmak zorundayız. Uysal olacağım derken, başka efendilere davetiye çıkarmış olmayalım.

Ve biz zavallı insanlar en gelişmiş en akıllı en güzel yaratılmış insanlar aslında birer dünya ve birer köleyiz! Ve ancak zihnin kölesi olmaktan çıkınca gerçekten özgür olabiliriz. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalın diyorum. İsteksizlik efendisini yollamam gerekiyor sokağa çıkmak için ve diğer sevgili efendiler beni bekliyor. Kardeşim, Emre ve Berke. Yase

& & & & &

Zihnin Efendisi

Bilge ve öğrencisi okyanus kıyısında geziyorlardı. Soğuk bir gündü ve rüzgar okyanusta kocaman dalgalar oluşturuyordu. Bir süre yürüdükten sonra bilge durdu ve öğrencisine sordu: “Bu büyük dalgalar sana neyi hatırlatıyor?” “Zihnimi hatırlatıyor” dedi öğrenci “ve durup dinlenmeden yol alan düşüncelerimi!” “Evet, fırtınalı okyanus zihnin, dalgalar da düşüncelerindir. Zihnin su gibi durudur, ne iyidir ne de kötü. Rüzgar ise dalgalara sebep olur; tıpkı arzu ve korkularının düşünceleri üretmesi gibi…” diye devam etti bilge. Öğrenci söz aldı: “Böyle bir okyanusun ortasında sallanan bir sandal içinde olmak istemezdim doğrusu.” Bilge: ”Oysa sen daima oradasın. Diğer tüm insanlar da… Ancak birçok kişi bunu fark etmez. İnsanların zihni dalgalı deniz gibidir. Düşünceler durmaksızın sallanarak sarsarlar bizi, tıpkı dalgalar gibi… Okyanusu dinginliğe kavuşturmanın yolu ise hareket etmesini önlemek değildir. Rüzgârı görmezden gelemezsin. Yapman gereken, rüzgarı durdurmaktır. Rüzgar da arzu ve korkularındır. Onların hayatını yönetmesine izin verme. Dikkatini kontrol etmeyi öğrenirsen, arzu ve korkularını da kontrol edersin, yani okyanusu darmaduman eden dalgaları durdurursun. Böylece zihninin okyanusu sakinlik ve dinginliğe kavuşur. Zihninin efendisi olduğundaysa, her şeyin efendisi olabilirsin!”

Günün Şiiri

Özlemedim Seni

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Sıcaklığını bulmalıyım
dokunuşlarını, kenetlenişi
Terimizle sulanmalı yeryüzü
güneş terimizle ışıldamalı sabah olunca

Apansız fırtınalar çıkmalı
sarsılmalıyım

Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da
Hiç özlemedim seni

Saçlarına gül takmam
bir ırmak gibi akıtırım ovaya
soluğunla yanar
dudaklarımın bozkırı

Akkor halindeki ufuk
bakır bir tel gibi eriyip gider
kraterler ortasında kalırım

Toprak yarılır birden
su kirlenir

Ürpertir bu coğrafya
bu serüven
ikimizi bir anda
yaşadığımı duyarım

Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni

Ahmet TELLİ

 

Günün Fıkrası

Ormanı maliyeciler basmış. Bunun üzerine başlamış Aslan kaçmaya, yolda bunu gören Tavuzkuşu sormuş, neden kaçıyorsunuz? E demiş Aslan bende kürk, hanımda kürk, çocukta kürk biz kaçmayalım da kim kaçsın? Tavuzkuşu da başlamış kaçmaya, yolda Kaplumbağa sormuş, neden kaçıyorsunuz? E demiş bende takı, hanımda takı, çocukta takı. Başlamış kaplumbağada kaçmaya, bu sefer maymun yollarını kesmiş, neden kaçıyorsunuz, e demiş bende ev, hanımda ev, çocukta ev. Başlamış maymunda kaçmaya yolda duraklamış şöyle bir düşünmüş ben neden kaçıyorum ki? “Benim kıçım açık, hanımın kıçı açık,çocuğun kıçı açık.”

Günün Sözü

Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığımı kır gitsin. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.

& & & & &

Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder.

& & & & &

Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.

Mevlana

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here