Zamanın Elleri

0
93

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Her   sabah, hep yeniden yeniden   ölümden uyanıyoruz… Düşünüyorum da kötü karabasan dolu bir uykudan uyandık şimdi; acaba uyanmanın mümkün olmadığı gerçek ölümde karabasanlar var mıdır?

Nereden düştü şimdi aklıma böyle abuk sabuk bir şey canım?  Şimdi yaşıyoruz çok şükür ve her gün yeni bir gün, yeni bir başlangıç. Her ne kadar dünden kalanları taşıyorsak ta üzerimizde. Güne “günaydınla” başlamak bir dilektir gününün güzel geçmesine. Ve biz hep günaydın diyoruz bütün dünyaya, ağaca, denize, taşa, toprağa, börtü böceğe…

Her defasında umut yükü ile uyanıyorum. Geleceğe  dair güzel düşler kurmaya çalışarak. Güzele, barışa, kardeşliğe, eşitliğe dair ne varsa. Ve yükleniyorum hepsini sırtıma, zamanın elinden tutup ilerliyorum gün boyu, sanki zaman babammış gibi, annemmiş gibi sımsıkı tutuyorum ellerini. Çok hızlı gidiyor, adımları benimkilerden çok büyük. Elimi bir kaçırırsam bir daha yakalayamam diye çok korkuyorum ve hiç yüksünmeden hızlı, hızlı, sessiz ama heybetli ilerliyorum yanında.

Sessizliğini çok seviyorum, çünkü susarak çok şey paylaşıyorum  onunla. Ancak ne yazık ki hiçbir zaman onunla yolculuğumuz hedefine ulaşamıyor. Tam yaklaşıyoruz; “Tamam” diyeceğim. Bir rüzgâr esiyor aniden, sağdan soldan bir savruluyorum ki havaya, yüklerim bir dağılıyor ki etrafa. Kırlangıçla serçenin öyküsü geliyor aklıma. Hani serçe kırlangıca âşık olmuş. Göç zamanı gelince Kırlangıç serçenin de onunla yolculuk etmesini, sıcak ülkelere gelmesini istemiş. Ancak serçe ufak ve uzak yerlere uçacak gücü yokmuş.

Buna rağmen sevdiğini kıramamış ve onunla çıkmış yola. Uzun zaman birlikte uçmuşlar ama hava sertleştikçe yol uzamaya başlamış serçeye ve “artık ben gidemiyorum” demiş. Geri döneceğim. Kırlangıç bir şey söyleyememiş. Ve serçecik dönmek zorunda kalırken kırlangıç yoluna devam etmiş. Zaman da bana kırlangıcın yaptığını yapıyor. Rüzgâr, soğuk onu etkilemiyor yoluna devam ediyor. Ama ben fakir, her günün sonunda kırılmış incinmiş, umutlarını yitirmiş olarak yola çıktığım noktaya dönüyorum. Ve sığınağım yine umutlarımın kırıntıları oluyor.

Taç yapıyorum onları başıma. Ve gece boyunca aramaktan vazgeçmiyorum  yitirdiğim her şeyi. Ve  bulduklarımı besliyorum kanımla, canımla, inancımla.  Ve güçlendirmeye çalışıyorum  bütün adaletsizliğe, sevgisizliğe, yalan dolana, ayrıma gayrıma karşı. Ve şimdi gelin tutalım elinden yeniden zamanın ve ilerleyelim onunla, sevgiye, güzele, sağlığa ve kardeşliğe, birlik ve beraberliğe sevgili okuyucularım, hep yeniden, hep yeniden. Yase

Bugün yapmamız gerekenler; Teşekkür edelim, Gülümseyelim, Yaşlılara yardım edelim, Asla umutlarımızı kaybetmeyelim, Elimizi zamanın elinden ayırmayalım….

& & & & &

Minik Bir Öykü

Akıl Şeytanı Yener

Dün deniz kenarında bir kafe de oturmuş ağabeyimle verdiğimiz siparişleri beklerken bir yandan da balık tutan insanları seyrediyorduk. Rüzgar hafif  ve nemliydi. Arada bir ellerime nem taneleri düşüyordu. Kırağı gibi? Güneş bir türlü özgürce  gösterememişti cemalini. Bir bulut  sürekli önünde duruyordu. Ama o ne duruş. Bulutun üst tarafına yansıyan güneşin eşsiz güzelliği lal ediyor dilimizi.  Alev, alev yanan  tonlarca  pamuk sanki… Ve balıkçı motorları, biri gelirken diğeri gidiyor. Homur, homur. “Güzel olmalı balıkçılık “diyorum. Deniz güven veriyor sanki onlara kayıp giderken üzerinde. “Ama zor” diyor abim ve denize asla güvenilmez.” Gözlerimiz ilerde  aklımız anılarda.. “Eskiden  iskeleden suya para atardık ve onu bulmak içine suya dalardık” diyor abim… Arkamdan tatlı bir ses “size bir öykü anlatayım” diyor. İster istemez  dönüyorum, gözüm balıkçı motorlarının bıraktığı izlerde. Kulağım arkamdan gelen tatlı sese kilitleniyor.. Ve bir gülümseme yayılıyor  yüzüme duyduklarımdan…

Bir gün bir adam şeytana takıyor kafayı ve onu tutup hapsetmek için aylarca yıllarca uğraşıyor. Nihayet sonunda onu bir şişeye hapsetmeyi başarıyor. Şişenin kapağını sıkıca  kapatıp kaçmasını önlemeye çalışıyor. Ve bir gün şehir dışına çıkması gerekiyor. Eşine sakın şişenin kapağını açma diye sıkı, sıkı tembihliyor. Ancak kadın çok merek ediyor. “bu şişede ne var acaba” diye. Birkaç gün sabrediyor. Sonunda kapağı açıveriyor. Açması ile karşısında şeytanı görmesi bir oluyor. “Sen kimsin?” diyor. “Ben şeytanım. Eşin beni hapsetmişti. Ama ben senin sayende kurtuldum” diyor. Kadın “İnanmıyorum sen şeytan olamazsın. Bana şeytan olduğunu kanıtla” diyor. “Nasıl  yani” diye soruyor  şeytan. “Şişenin içine gir de göreyim o zaman inanırım” diyor. Şeytan şişeye giriyor. Ve hemen kadın şişenin kapağını sıkıca kapatıyor. Şeytan içerde dövünüyorken kadın gülümseyerek; “Akıl şeytanı yendi” diyor…

İlgili resim

& & & & &

Sahip Olduklarımızın Değerini Bilmek

Yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldılar. “Eski gazeteniz var mı, bayan?” Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim, ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler vardı ve ayakları su içindeydi. “İçeri girin de, size kakao yapayım” dedim. Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işlerimi yapmaya koyuldum. Fakat oturma odasındaki sessizlik dikkatimi çekti bir an ve başımı uzattım içeriye. Küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu. Erkek çocuğu bana döndü ve “Bayan, siz zengin misiniz?” diye sordu. “Zengin mi?Yo hayır!” diye yanıtlarken çocuğu, gözlerim bir an yağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve “Sizin fincanlarınız ve fincan tabaklarınız takım” dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu. Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi, ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı. Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı. Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler, başımızı sokacak bir evimiz vardı. Bir eşim vardı ve eşimin de bir işi. Bunlar da fincanlarım ve fincan tabaklarım gibi bir uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri halının üzerindeydi hala. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de. Olur ya unutuveririm ne denli zengin olduğumu.

Günün Şiiri

Anadolu’yum

Beşikler vermişim Nuh’a

Salıncaklar, hamaklar

Havva Anan dünkü çocuk sayılır

Anadoluyum ben

Tanıyor musun?

 

Utanırım

Utanırım fukaralıktan

Ele, güne karşı çıplak…

Üşür fidelerim

Harmanım kesat.

Kardeşliğin, çalışmanın

Beraberliğin

Atom güllerinin katmer açtığı

Şairlerin, bilginlerin dünyalarında

Kalmışım bir başıma

Bir başıma ve uzak.

Biliyor musun?

 

Binlerce yıl sağılmışım

Korkunç atlılarıyla parçalamışlar

Nazlı, seher-sabah uykularımı

Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar

Haraç salmışlar üstüme.

Ne İskender takmışım

Ne şah, ne sultan

Göçüp gitmişler, gölgesiz!

Selam etmişim dostuma

Ve dayatmışım…

Görüyor musun?

 

Nasıl severim bir bilsen.

Köroğlu’yu

Karayılanı

Meçhul Askeri…

Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.

Sonra kalem yazmaz

Bir nice sevda…

Bir bilsen

Onlar beni nasıl severdi.

Bir bilsen, Urfa’da kurşun atanı

Minareden, barikattan

Selvi dalından

Ölüme nasıl gülerdi.

Bilmeni mutlak isterim

Duyuyor musun?

 

Öyle yıkma kendini

Öyle mahzun, öyle garip…

Nerede olursan ol

İçerde, dışarda, derste, sırada

Yürü üstüne – üstüne

Tükür yüzüne celladın

Fırsatçının, fesatçının, hayının…

Dayan kitap ile

Dayan iş ile.

Tırnak ile, diş ile

Umut ile, sevda ile, düş ile

Dayan rüsva etme beni.

 

Gör, nasıl yeniden yaratılırım

Namuslu, genç ellerinle.

Kızlarım

Oğullarım var gelecekte

Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.

Kaç bin yıllık hasretimin koncası

Gözlerinden

Gözlerinden öperim

Bir umudum sende

Anlıyor musun?

Ahmet ARİF

Günün Fıkrası

Plan Bozuldu

Akıl hastanesinde deliler bir araya gelip kaçış planı yaparlar. elebaşları planı anlatır: “Büyük bir kütük bulup ilk önce 1. kapıyı, 2. kapıyı ve daha sonra 3. kapıyı kıracağız ve herkes başının çaresine bakıp kaçacak.”

Sabah olunca bir kütük bulurlar. Doğruca 1. kapıyı kırarlar, 2. kapıya koşup onu da kırdıktan sonra 3. kapıya yönelirler. 3. kapının açık olduğunu gören elebaşları der ki: “Arkadaşlar plan bozuldu geri dönün.”

Günün Sözü

Aşk köprü kurmaktır. İnsanlar köprü kuracaklarına, duvar ördükleri için yalnız kalırlar.
Newton

Büyük saadetler büyük acıların yanı başındadır.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here