Yumurta (Paskalya) Bayramı

0
306

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Bu sabah seçim yorgunuyuz hepimiz herhalde… Bu yazımı okuduğunuzda seçimler bitmiş, sonuçlar belli olmuş olacak. Biz seçimlerle ilgili değerlendirmemizi daha sonra yapacağız. Bugün ‘Yumurta Bayramı’ ile ilgili belleklerinizde olacağım. Biliyorsunuz 30 Mart Yumurta Bayramıydı…

Seçim yorgunuyuz dedim ya, tarihte rastlanmamış bir garip kampanya ile seçim gününe doğru ilerliyorduk da ondan tabi. Dilerim son gün diğerlerin aksine sağlık ve selametle geçmiş, huzur içinde güvenle oyumuzu kullanmışsınızdır.

Geride bıraktığımız Cumartesi günü, çoğunuzun bildiği gibi yumurta bayramı idi sevgili okuyucularım. Çocukluğumuzda ne güzel yumurta boyardı annemiz, bugünde sabahın en erken saatinde uyanıp, heyecanla beklerdik. Şimdilerde yumurta boyayan kalmadı herhalde diye düşünüyorum. Yani Arsuz’un Akçalı Mahallesinde yumurta bayramı, festival havasında kutlanıyor ama ne tuhaf bir tek boyalı yumurtaya rastlanmıyor. Birilerinin anımsatması gerekiyor herhalde.

Yumurta (Paskalya)  Bayramını (Müslümanlar yumurta bayramı diyor, Hıristiyanlar ise paskalya ama her ikisi de yeniden doğuşu kutluyor) mezhepler arasında her zamanki gibi gün ayrımları olduğundan, her mezhep kendi kabul etiği tarihte kutluyor.

Hristiyan aleminin “Paskalya Bayramı” dedikleri bu bayram, İsa Mesih’in dirilişi (yeniden doğuşu) nedeniyle kutlanır. Hıristiyanlık dünyasında her sene İlkbahar aylarında kutlanan bu bayram öncesi inanlar kilise kuralları içinde belirlenen sürelerde oruçlarını tutarlar. Bu süre 50 gündür. Bu süre içinde hiç bir hayvansal gıda kullanmazlar. Veya sabahtan akşama kadar hiç bir şey yemezler. Uzun süreli bu oruçtan sonra bayram öncesi hazırlıkları başlar. Aynen bizim otuz günlük oruçtan sonra kutladığımız Kurban Bayramında kestiğimiz kurbanlar ya da Ramazan Bayramından önce yaptığımız bayram kümbetleri gibi.

Hristiyan âlemi de bu bayramda Paskalya Çöreği hazırlar, yumurta boyarlar. Yumurtanın anlamı yeniden doğuş ve çoğalmadır.

Ve sevgili okuyucularım, biz Müslümanlar bütün dinlere ve peygamberlere inandığımız için bu bayramı, yani İsa (s.a.s.) Peygamberin diriliş günü kabul etiğimiz bu günü çeşitli etkinliklerle kutlarız her yıl yumurta bayramı adı ile. Biz tabi 50 gün oruç tutmuyoruz, ancak bizlerde üç aylar içindeyiz. Bu aylarda da  oruç tutar bir çok inanç sahibi.

Arsuz Akçalı da bu bayramı geleneksel olarak kutlayan bir belde dedik. O gün, aslında hem dini hem de festival şeklinde kutlanır. Dini kutlamalarda kurbanlar kesilir, buğday aşı hazırlanır, namazlar kılınır. Herkese yufka ekmek ve buğday aşı dağıtılır. Sonrada festival alanına döner bütün belde. Herkes herkesin bayramını kutlar, gençler sokaklarda en yeni giysileri ile boy gösterirler. Eskiden evlenecek kişiler bu bayramda görücüye çıkarlarmış. Bu yolla evlen çok olurmuş.

Yakın il ve ilçelerden insanlar festival alanına akar, satıcılar günler öncesinden tezgâhlarını kurarlar, her taraf rengârenk süslenirmiş.

Dilerim bu bayramlar, geçirdiğimiz zor zamanlarda kardeşliğimizi pekiştir ve huzur verir diyerek hepimizin bayramını kutluyorum. Sevgi ve sağlıkla kalalım, her zaman ayrımsız gayrımsız sevgili okuyucularım. Yase

& & & & & &

Sevgi

Ewan, 22 yaşına o sene basmıştı, kendinden emin çok zeki ve çok çekici bir genç adam olmanın asaletini taşıyordu. 10 gün sonra Kore’deki bir savaşa katılmak üzere İngiltere’den ayrılacaktı, hiçbir şeyden korkmuyordu ama duygusallığı nedeniyle, ülkesinden ayrılma fikri zor geliyordu ona.

Ağır adımlarla büyük kütüphaneden içeriye girdi, bir kitap alıp oturdu ve okumaya koyuldu. Gerçekten de çok güzel temalara değinmiş etkileyici bir kitaptı elindeki ama daha da güzel olanı kitabı daha önce başkasının da okumuş ve bazı yerlere notlar almış olmasıydı. Okuyanın notlar aldığı bölümler Ewan’i da derinden etkiliyor, notları okudukça sarsılıyordu. Kim olabilirdi bu? Hemen kütüphane memuresine gitti ve daha önce kitabı okuyan kişinin kim olduğunu öğrendi. Holly adında bir kadındı, adresini aldı ve eve varır varmaz bir mektup yazdı:

“Büyük Kütüphanede bir kitap okudum. Eklediğiniz notlar karşısında hayranlık duyduğumu belirtmeliyim. 10 gün sonra Kore’ye gidiyorum, sizi tanımak-mektuplaşmak istiyorum. Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum.”

Holly’den olumlu cevap geldi ve mektuplar ardı arkasına yazılmaya başlandı. Her yeni mektupta birbirlerinden biraz daha etkileniyor, yüreklerini birbirlerine biraz daha açıyorlardı. 2 sene bu şekilde geçip gitti. Ewan ve Holly birbirlerine belki binlerce mektup yazmış, her mektuptan ayrı tatlar almışlardı. Ewan’in ülkeye geri dönme zamanı gelmişti, son mektubunda Holly’i görmek istediğini yazdı.

“Ancak seni tanıyabilmem için bana bir resmini gönder lütfen” diye ekledi. Holly buluşmayı kabul etti fakat resmi göndermedi. “Resmin ne önemi var ki? Bizi ilgilendiren kalplerimiz değil mi? Yakama kırmızı bir çiçek takacağım” dedi.

Günler birbirini kovaladı ve Ewan ülkeye döndü. Trenden indiği ilk anda gözleri Holly’i aradı. Bir müddet bakındı, sonra kalabalığın arasından şimdiye dek gördüğü en güzel kadın belirdi. Uzun boylu, çok güzel vücutlu, uzun sarı saçlı, masmavi iri gözleri ve mavi elbisesiyle muhteşem bir kadındı. Kadına doğru bir adım attı ama yakasında hiçbir şey yoktu.

Kadın gözlerine baktı ve “Merhaba denizci, benimle gelmek ister misin?” diye sordu. Tam o sırada güzel kadının omzunun üzerinden, yakasında kırmızı çiçek olan kadını gördü. Kısa boylu, şişman sayılacak kiloda, gri kısa saçlı, tozlu uzun pardösüsü ve kalın bilekleriyle öylece duruyordu.

Ewan şaşkındı, az önce hayatında gördüğü en güzel kadından bir teklif almıştı ancak karşısında da yüreğine âşık olduğu kadın duruyordu. Kendini toparladı ve yanından geçen dünyalar güzeli kadına aldırmadan ilerledi. Elinde Holly’le birbirlerini tanımalarını sağlayan kitap vardı. Elini uzattı, “Merhaba Holly” dedi, gözlerinin içi gülerek.

“Pardon” dedi kadın.”Ben Holly değilim. Az önce buradan geçen sarı saçlı mavi elbiseli bayan yakama bu çiçeği taktı ve bunun hayatının sınavı olduğunu söyledi. Sizi garın çıkışındaki cafe’de bekliyormuş…”

& & & & & &

Nasıl beğendiniz mi?  Oturup zamanımı çaldırdım diye dövünmekten iyi değil mi? azıcık sevgiyle yoğunlaşıp, yüreğimizi yumuşak tutmağa değmez mi? Ben, değer diyorum.

Günün Şiiri

Yurdum Benim Şahdamarım

Engereğin dişlerine işledim,

Ağu dişlerine

Oluklu, çentik…

Ve vurgun,

Gözleri bir çift cehennem

Burnuna kan tütmüş

Pars bıyığına…

Dağın pulat yüreğine işledim,

Şimşeğin masmavi usturasına

Sevdanı usul-usul

Sevdanı mısra-mısra

Lo ben seni hapislerde sevmişim,

Ben seni sürgünlerde…

Yurdum benim şahdamarım…

 

Yücende buzul

Ve kar,

Maviş dağ tavşanları

Gün vuranda alaran

Zemheri yılanları

Ve yahut bir hışımla

Öyle çakılan

Sonsuzluğun yakışığı kartallar.

Başım gözüm üstünesin

Suskum, avazım üstüne…

Adından başka silah

Yazgından başka günah

Daha yazmamış

Hiçbir gizli dosyada

Hiçbir açık kitapta…

Ahmed ARİF

En Yüksek Kulenin Türküsü

Sevdalar çağı dönsün,

Dönsün geri gelsin

 

Ah nasıl dayandım nasıl da

Unutamam artık dünyada,

Nice korkular kaygılardı

Uçup gitti göklere.

Bir belâlı susuzluk

Karartıyor damarlarımı.

 

Sevdalar çağı dönsün,

Dönsün geri gelsin.

 

Bir çayır gibi tıpkı

Unutulmuş bir kıyıda,

Karamukların, gülüklerin

Boyatıp çiçek açtığı,

O yabanıl uğultusunda

Korkunç pis sineklerin…

 

Sevdalar çağı dönsün,

Dönsün geri gelsin.

Arthur RIMBAUD

Bulut mu Olsam?

Denizin üstünde ala bulut

yüzünde gümüş gemi

içinde sarı balık

dibinde mavi yosun

kıyıda bir çıplak adam

durmuş düşünür.

 

Bulut mu olsam,

gemi mi yoksa?

Balık mı olsam,

yosun mu yoksa? ..

Ne o, ne o, ne o.

Deniz olunmalı, oğlum,

bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

Nazım HİKMET

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here