Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün çarşıya inmek için minibüse bindiğimizde şok olduk. Nerdeyse yürüme yolu kadar olan ki biz her gün yürüyüş yaparak o yolu kat ediyoruz. Ancak hava sıcak ve etraf ağaçların katliamı ile çöle dönmüşken gündüz gözüyle alışveriş yapmak için çarşıya inmek azıcık cesaret ister. Ve bizde kendimizden vazgeçmediğimiz için kardeşimle minibüse biniyoruz alışveriş yapmak için; her zamandaki ücretimizi ödedik. Sürücü “2 TL daha vereceksiniz” dedi. “Neden?” diye itiraz ettik.
“Bu günden itibaren ücret 1 TL zamanlandı” vay be yürüyüş yolumuz tam 3,5 TL olmuş. İndir bindir bile aynı para. Binen itiraz etti inende nefretini haykırdı. Tabi bizde özellikle bendeniz çok içerledim. Hadi zam yaptın bari 50 kuruş yap birden bire 1 TL olur mu ya? Ama ben yaptım olur mantığı ile yönetildiğimiz için her şey olabilir. Nasıl ki domates daha dün 1,30 olduğu halde bugün 5 TL’den aldık.
Her taraf şok durumda, soğandan falan vazgeçtik patlıcan seralarda döküm-döküm kiloya gelin 3.30. Oysa daha dün 1 TL idi. Ne oldu kardeşim bugün ne değişti hayatımızda? Neden geldi bu acayip zamlar yanıt vermek kimin haddine yeni gelen listeyi gösteriyorlar sadece yani derdini kendine anlat. Ve bugün itibari ile aldığımız her ürünü zamlı aldık alacaklarımızın dışında. Ve tabi doğal gaza, su ve elektriğe gelen zamlar cabası ve buna karşın asgari ücret yerinde sayıyor. Önümüz bayram, kimsede kurban alacak para yok ama sürekli yardım yapın diye kurumlar mesaj atıyor. Valla sabır timsali olduk. Yok kardeşim yardım mardım vatandaş gerçekten kuru soğana muhtaç siz yardım derdindesiniz ki o yardımların nereye gittiği de malum yeter artık ama!
Ve sevgili okuyucularım meclis tatile girdi ya çokkkk çalışmışlar gibi? Bu yüzden ömrümce oy vermeyi savunan bendeniz artık oyumu kullanmamaya karar verdim. Özelikle milletvekili seçimleri için artık ne kılımı oynatırım ne de rahatımı bozup oy vermeye giderim. Kardeşim 5 gün çalış 35 gün tatil yap ve dünyanın maaşını zamlı olarak cebe indir ve seçilmiş olduğunu unutup bölgene hiçbir yararın dokunmadığı gibi birde üstten bakmaya başla! Yok, kardeşim bendeniz vicdanına bu sığmaz hiç olmasa buna alet olmam. Alçak gönüllülük, eşitlik, kardeşlik, hak, hukuk artık yalnızca sözlüklerde kaldı. Ya da içerikleri değişti. Bizimkiler de yolu geçene dek bu sözcükleri çiğner dururlar. Sonunda tümden unuturlar. Valla yok artık öyle şey en azından bendenizden.
Her gün şehit haberleri geliyor, ekonomi paketleri açılıyor, ne ekonomi düzeliyor hatta beter oluyor ki işsizlik had safhada, intihar eden gençler gittikçe artıyor. Ne de şehit haberleri eksiliyor. Ve tabi emekliye sevk edilen askerler var. Valla bu konu bendenizi aşar ancak vicdanımın sesini de duymazdan gelemem. Biz küçükken haksızlıklar karşısında aciz kaldığımızda hemen “Allah nasılsa hakkı verir sen görürsün” derdik. Takipçisi de olurduk ha! “Zehra” adlı kitabımda bunu anlatmışımdır. Zehra dileğinin olmaması karşısında yıllarca Allah’a küs kalmıştı. Oysa dileği başka bir taraftan yerine gelmişti bile. Ama o bunu geç fark etti. Demek neymiş Allah hakkı vermiş işte o kadar sen görsen de görmesen de!
Ve sevgili okuyuculularım bir acayip durumda yaşayıp gidiyoruz anlar bize yetsin diye onları kovalıyoruz. Ve yine(mış) gibi yaşıyoruz. Düşünüyorum da etraf mis gibi özelikle bizim sitede havuz şahane kişiye özel sanki saatlerce yüzüyoruz serin ağaçlı, çimenli, böcekli, sebzeli, meyveli bir yoldan evimize geliyoruz. Her yürüyüşte muhakkak kardeşimle incir çalıyoruz. Kardeşim “sokakta bunlar hırsızlık sayılmaz” diyor. Ben deniz itiraz ediyorum ama yine de yalnız bir tane diyorum paylaşırız zaten bizi gören güler valla bir inciri yarıya bölüp yiyoruz o kadar ve biz bu ortamda mutlu olmak zorundayız! Bu nasıl yaman bir çelişki?
Gazipaşa’da mutlu olmak kolay çünkü etrafta sizden geride yaşayan yok yani vicdanınızı rahatsız edecek bir şeyler… Herkes sizden ilerde, toprak verimli, insanlar zengin, kültürlü, sokakta çöp karıştıran, kağıt toplayan göremezsiniz, hurdacı, eskici girmez diye bir tabelada. İnsanları sevecen bu ortamda kendinizi kötü hissediyorsanız bu sadece ve sadece kendinizi değil başkasını düşündüğünüz için oluyor. Hak yemiyorsunuz, adaletsiz davranmıyor, alçak gönüllükten yerlerde sürünüyorsunuz ve herkes en azından sizin gibi yaşamadığı için üzülüyorsunuz!
Havuzdaki arkadaşlar ki hepsi de yabancı neden resmini çekmiyorsun bu güzelliklerin diyorlar. Bendeniz katliama uğramış ağaçları çekiyorum, çalışan insanları, hırsızlık yapan kardeşimi. Gün batımını… Daha çoğuna gerek yok diyorum. Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım her zaman ayrımsız gayrımsız… Yase
Günün Şiiri
Buluşmak Üzere
Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım
Can YÜCEL
Ellerimde Bir Göztaşı
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir damlanın böyle deniz olduğunu
Şaştım, mavi bir fal gibi açılınca önümde
Giritli bir ölümüm varmış, bir balıkçı fitil gibi
Patlayacakmış avucunda otuz çubuklu gençliğim
Üç günde mi desem, üç gökte, üç kulaçta mı
Ben ki, o camgöbeği çiçekler açan ağaç
Kırılmaz bardaklar gibi tuzla buz olacakmış
Ne zaman boğulsam böyle yosun kokuyordu ışık
Sabahcı kahvelerde bir çiroz ötüyordu
Ve dalgalarımı geçen o deniz şoförleri
Böyle uyur düşlere bindirmiş gemiler
Uyuklar gibi üstünde mermer masaların
Bir tahta parçasıydım, osmanlı bir kazadan kalmış
Yüzüyordum, islam kaptanın ahşap ayağında
Öbür tahtalara öbür insanlara doğru
Cumhurdu mürekkep balığı, simsiyah yüzüyordum
Ne bileyim, bir korkunun böyle destan olduğunu
Ağardım, nisanlayınca gece, ve yavrulayan yalnızlık
Ya da ilk insanın doğduğu, öldüğü dağdı Moby Dick
Nefes aldıkça filbahriler köpürüyordu sulardan
Çanlar çalıyor kulaklarımda, yunuslar yarışıyordu
Alyuvarlar, dolkuşları ve rüzgar midyeleri
Dedim, dünya gibi bulut yok dünya üstünde
Ellerimde bir göztaşı, gözlerim boş gidiyordum
Ne bileyim, bir türkünün böyle Veysel olduğunu
Açıldım, çıkmaz bir sokak gibi, kapanınca denizde.
Can YÜCEL
Günün Sözü
Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.
Mevlana