Rüzgârla El Ele

0
32

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah yine erkenciyim. Elimi yüzüme dayayıp kayıp gidiyorum bu diyardan. Dolaşıyorum, derya deniz, rüzgârla el ele vermişim. Dalıyorum ağaçların içine, secde ediyor dallar, yapraklar, huşu içinde, Allah, Allah diyerek. Dolaşıyorum ruhumun derinliklerinde, indikçe iniyorum eriyinceye kadar bir hamur parçası gibi suda… Saatler geçsin günler, aylar, yıllar, hep böyle kalalım derinlerde. Hışırtısında eriyelim ağaçların, denizin gizeminde yok olalım. İstiyorum…

Ancak bu dönüşsüz gidişe çok var daha! Her elimizi çenemize dayadığımızda hazırız gibi görünsek de sonsuza karışmaya, yaşanacak yenecek çok ekmekler var. Her defasında “dön geri” oluyorsan! Bir hırka bir lokma kendinden sıyrılıp evrende, bir toz zerresi olamıyorsan. Her defasında uzaktan çok uzaktan gelmiş gibi yorgun, seslere yabancı, görüntülere uzak ama yine de benliğinin emrindeysen ondan kurtulmamışsan? Daha çok git geller var yaşanacak… Çokkk.

& & & & &

Kıskanç benliğimiz! İstemez ondan ayrılmamamızı sanki asıl sahibimiz o ve biz bir köle gibi döneriz ona her defasında! Ama ayrımında değil daha, asıl onu köle etmek için dönüşümüz, yoksa kitaplar, yazılar, çizgiler, düşünceler ne işe yarardı ya  tefekküre dalmamız? Bütün bunlar onu eritmek için birer araç aslında, bu yüzden her çağrısında dönüp gelmemiz? Ondan kurtulmak için yine onu kullanırız! Hem onunla  görünür, hem onsuz yaşayabiliriz?

Her saniye görünmez olabilir, dağları, taşları dolaşırken engin denizleri aşarken arşa doğru süzülürken bir tüyden hafif, bilgisayar başına geçip yazı yazabiliriz. Havuzda düşüncelere dalıp kanatsız kuş olabiliriz, solungaçsız balık. Güneşi emerken bedenimiz eriyip yok olabiliriz, çocuklara gülümserken. Ve benliğimiz, onun emrindeyiz sanır ve başkaları!! Oysa vücuttan sıyrılmış özgür bir ruhu kim görebilir ki? Kim esir alıp köle yapabilir ki?

& & & & &

Uzak olsun bizden, ruhun beden hapishanesi. Lal olsun dillerimiz Allah aşkıyla, sürsün erimişliğimiz, vicdanımızın özgürlüğünde. Sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalın. Allah Kuran’ı Kerim’de 185 inci ayette Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez” der. Ben bu lafı her zorluğun bir kolay tarafı var onu bulun ve ona göre yaşayın diye yorumluyorum. Sizde kendinizce kolaylaştırıcı şeyler bulabilirsiniz, aslında yalnızca her zorluğun sonunda gelen rahatlığı düşünürsek de bu kolaylaştırıcı bir etki yapabilir diyorum.

& & & & &

Neler Değişmedi ki Dünya Dönerken

Neler değişmedi ki dünya dönerken kendi ekseni etrafında, dönebilene ne mutlu.
GEOTHE

Bu sabah bir de nedense Geothe’nin bu sözü takıldı aklıma. Bunu tartışabileceğim birileri olsun isterdim yanımda. Fakat ne yazık, yalnızca kendi yorumlarım olacak bu durumda.

Değişiyoruz, değişiyoruz da gerçekten değişiyor mu dünya? Dünya, mevsimler değişmiyor her şey zamanında geliyor ve işlevini sürdürüp gidiyor. Fakat değişen, insanlar oluyor her halde oysa  benim anlayışıma göre pek değişmiyorlar. Hep aynı yerde kısır bir döngüde imiş gibi dönüp duruyorlar.

Şöyle bir çevreme baktığımda belgeseller izlediğimde ya da geçmişe ait bir eser okuduğumda değişen bir şeye rastlamıyorum yüz yıllar önce yaşananlar aynen yaşanıyor. İnançlar bütün din savaşlarına ve misyonerlere rağmen yine  yüzyıllar önceki inançlar ve tapınakları bazı yerlerde daha sürüyor ve sanırım sonsuza dek sürecek.

Tahiti adalarını izliyordum bu sabah ve Geothe’nin bu sözü takıldı usuma. Bora Bora adasını, geniş bir alan dikili taşlar, yüz yıllar öncesinden, Ortadaki dikili taşa ancak aileden olanların çıkıp oturması caiz imiş. Dünyanın her tarafından yılın belli aylarında buraları ziyaret edip tapınaklara  adak sunmağa gelirmiş insanlar hala. Eskiden adak olarak insanlar adanırmış ağaçlara asılarak hem savaş öncesi hem savaş sonrası tanrılara  armağan olarak.

Belki insanlar değişti devrimler yapıldı, büyük değişiklikler yaşandı fakat bence insan asla değişmedi. Kendime bakıyorum dünya dönüyor fakat bende değişmiyorum. Büyüyorum olgunlaşıyorum fakat yine aynı şeylerden şikâyet ediyorum ve yalnız ben değil herkes aynı şeylerden şikâyet ediyor.

Aslında Geothe de böyle mi düşündü ki bu söz çıktı ağzından? Bilmiyorum. Ünlü eseri “Werthel’in acılarını” yazarken bugün aynen böyle acılar yaşanmayacağını sanmış olabilir mi? Hayır bence. Sanırım oda değişikliğin çok güç olacağından yakınıyor “ne mutlu dönebilene” derken. Bu konuya dönmek üzere biraz daha düşünmek ve birileri ile tartışmak için burada kesiyorum.

Dünya dönüyor her şey değişebilir fakat sevgi değişmez eğer gerçekten varsa unutmayın. Sevgiyle  sağlıkla kalın sevgili okuyucularım. Yase

& & & & &

Efendimizin Cömertliği

Kerem ve cömertlik Peygamberimizin tabii özelliğiydi. Bilhassa ramazan aylarında Onun kerem ve cömertliğine sınır olmazdı.Bir gün, bir adam, Rasûl-i Ekrem S.A.V. merada otlayan keçilerini sayarken gelmiş ve bir kaç keçi istemişti. Rasûl-i Ekrem de ona bütün sürüyü vermişti. Adam sürüyü kabilesine götürdüğünde: -Hepiniz Müslüman olunuz Muhammed S.A.V o kadar cömert ki, fakirlikten hiç korkmuyor, demişti.

Rasûl-i Ekrem S.A.V bazen birinden bir şey satın alır, sonra onu yine ona hediye ederdi. Kendilerine bir şey geldimi, derhal onu, başkalarına hediye ederdi. yanlarında bir şey, bir gece kalacak olsa ondan üzüntü duyardı. Rasûl-i Ekrem S.A.Vin Hanımı Ümmü Seleme Radıyallahu anha validemiz anlatıyor: Rasûlüllahın yüzünde bir değişiklik hissettim. Sebebini sorunca: “Dün aldığım yedi dinarı veremedim yanımda kaldı” buyurdu.

Günün Şiiri

Sanatçı

Yaz sıcakları da geçer kış fırtınaları da
Geçer şenlikleriniz matemleriniz geçer
Ve ben bastırmak için yüreğimdeki özlemi
Bilinmedik bir türkünün doğmasını beklerim.
Geçer şenlikleriniz matemleriniz geçer
Kapmak ve dondurmak ve belirlemek için.
Umudumun katına ucu ucuna seçilen
İnce bir iplik gibi uzanıyor şimdi.
Deniz mi uğulduyor? Dallarda şarkı söyleyen
Bir su perisi mi var yoksa zaman mı durdu birden?
Ya mayıstır aylardan, ve elma ağaçlarının çiçeğini
Örten kar dökülüyor? Ya da gizlice bir melek geçti?
Sabırlı akışında saat ebediyeti taşır şimdi.
Durmadan genişler aydınlık, sesler ve hareketler.
Coşkuyla dolu geçmiş, geleceği seyreder…
Şimdiki zaman ve tüm acımsayışlar çoktan uçup gitti.
Ve, yeni ruhla bilinmedik güçlerin
Kendi kendilerini yarattığı son uçta
Melûn bir gökgürültüsüdür kaplar tüm varlığımı:
Yaratıcı düşünceyi zorlayıp devirmekteyim.
Soğuk bir kafese kapatır bu doğan küçük kuşu
Çeker giderim işte, bu kuş hürriyet kuşu,
Ölümü bizden uzaklaştırmak isteyen ve sadece
Ruhu kurtarmak özlemiyle durmadan uçan kuş bu.
Ve işte kafes: Tunçtan, ağır mı ağır;
Altın kafes duygusunu uyandırır akşam güneşinde.
Ve benim güzel kuşum keyfi geldiğinde,
Bir oraya bir buraya, türkü tutturur.
Kuşumun kanadı kesik, türküleri nakarat…
Ama pencerenin altında kalakalırsınız işte böyle.
Sevdiniz değil mi türkülerini? Bense yorgun bitik,
Yeni bir kuş bekliyorum… yeni bir sıkıntının içinde.

Aleksandr BLOK-Çeviri: Attila TOKATLI

 

Durgun Yıllarda Gelmiş Olanlar Dünyaya

Durgun yıllarda gelmiş olanlar dünyaya
Anımsamazlar geçtikleri yolları;
Biz, Rusya’nın korkunç yıllarının çocukları –
Gücümüz yok hiçbir şeyi unutmaya.
Yakıp kavuran, kül eden yıllar!
Çılgınlığın mı, umudun mu kökü gizli sizde?
Savaş günlerinden, özgürlük günlerinden
Kanlı bir parıltı kaldı yüzlerde.
Uğultusu tehlike çanlarının
Dilsiz olmaya zorladı bizi.
Uğursuz bir boşluk kapladı
Bir zaman coşkuyla dolu yüreklerimizi…
Varsın, üstünde ölüm döşeğimizin
Uçuşsun bir karga sürüsü, bağırışlarla –
Tanrım, seyretsinler âlemini senin
Kimler daha lâyıksa!

Aleksandr BLOK-Çeviren: Ataol BEHRAMOĞLU

Günün Fıkrası

Temel boğazda tekneyle turist gezdiriyor. Bir gün bir Amerikalıyı alıyor başlıyorlar gezmeye… Amerikalı bir saray görüyor. “Bu ne kadar zamanda yapılmış” diyor. Temel:   5 yılda” diye cevap veriyor…

Amerikalı: “Yazık bizde olsa 1 yılda yapılırdı.” Biraz sonra bir cami görüyor; “Bu ne kadar zamanda yapılmış” diye soruyor… Temel: “2 yıl” diye cevap veriyor.

Amerikalı: “Yazık be bizde olsa 3 ayda biterdi” diyor. Temel uyuz oluyor duruma… Biraz sonra bir tarihi yapı daha görüyorlar.. Gene soruyor Amerikalı… Temel: “2 ay” diyor.

Amerikalı yine: “Yazık be bizde olsa 1 haftada biterdi” diyor. Temel iyice kıllanıyor. Tam o sırada Boğaz Köprüsü’nün altına geliyorlar… Amerikalı yukarıyı göstererek: “Bu köprü ne kadar zamanda yapıldı” diyor.

Temel şaşkın-şaşkın bakışlarla kafayı kaldırıp: “-Hangisi? Bu mu? Bu dün burada yoktu daa…”

Günün Sözü

Olgun insan yapabileceğini söyleyen ve söylediğini yapan insandır.
Konfüçyüs
Gerçek arkadaş sağlık gibidir. Değeri ancak o yok olunca anlaşılır.
Cervantes

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here