Nur İçinde Yatın…

0
117

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah?  “Biz iyi değiliz hatta  feryatlarımız yeri göğü inletiyor” demiyoruz… “İyi olmaya çalışıyoruz teşekkür ederiz” diyoruz. Çünkü her şeye rağmen iyi olmak zorundayız, içimiz kan ağlarken, içimizdeki çığlık yeri göğü inletirken, iyi olmak zorundayız. Moralimizi yüksek tutmak ve ileriye güvenle bakmak! Tabi kolay değil tamda acımız  bizi aşmışken, aklı selim düşünmek kolay değil. Ancak diğer Mehmetçiklerimiz için bunu yapmalıyız.

Daha 25 yaşındaydı  Uzman Çavuş Selim Vurdal, Afrin’de teröristlere karşı yürütülen Zeytin Dalı Harekâtında şehit oldu. Ruhu şad mekânı cennet olsun, onun için, arkadaşları için bunu yapmalıyız. Şimdi Mehmetçik Afrin’de onun yerine de savaşıyor, hain iki değil bin yüzlü, iğrenç emperyalist teröristlerle. İşte tamda bu yüzden güçlü olmak zorundayız aslında…

Mehmetçik dünyaya karşı savaşıyor onun için güçlü olmalıyız. Feryat figan yerine dualarımız, sevgimiz sarsın evreni. Acımız yüreğimizde kalsın ama ona da sahip çıkalım o da yaşanmak istiyor çünkü onu da kırmayalım. Ve biz bugün iyi olmaya çalışıyoruz. Nur içinde uyusun şehitlerimiz… Allah sabır versin hepimize ve ailelerine, sevenlerine, vatan sağ olsun, Muzaffer olsun her cephede Mehmetçiklerimiz ve onların eli ile “yurtta sulh cihanda olsun” diyoruz.

& & & & &

Özgül Güven

Ve sevgili oyucularım. Okumak, yazmak, düşünmek  bizi var eden şeyler  ancak gelin görün ki en az yaptığımız  şeyler bunlar. Bir defa  çok az okuyoruz, hiç sorgulamıyoruz, çok az düşünüyoruz. Bu yüzden okuyan ve okuduğunu paylaşan insanları görünce bendeniz çok mutlu oluyorum. Geçenlerde  nette dolaşırken  ”Düşünce Güncesi” diye bir  adrese girdim. Karşıma  tamda okumakta olduğum kitap çıktı  Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” kitabı tabi heyecanlandım. Hemen üzerine tıkladım uzun bir özet kim hazırlıyor bunları diyerek “hakkında”  yazısının üzerini tıkladım karşıma Özgül Güven çıktı.

Merhaba Sevgili Okur,

Ben Özgül…

Dostoyevski; “akıllı bir adamın anlatmaktan keyif aldığı biricik konu nedir” sorusuna “elbette kendisidir” diyor ve “Yeraltından Notları” yazmaya öyle başlıyor.

Ben de size kafamın içini anlatmaya geldim.

Aklımın raflarına dizili kitaplardan oluşan bir düşünce evreninde yaşıyorum. Güncemin satırlarını dolduran bu düşünceleri ve onların çünkülerini ifşa etmeye geldim.

Diyor Özgül. Çok güzel ya dedim.  Hem okuyor hem de paylaşıyor ve hem de çünkü liri içeri alıp sorguluyor! İlgimi  çekti tabi “ hemen aklının raflarına dalayım bari  “dedim ve bir çırpıda bütün kitapları kendi raflarıma taşıdım. Çoğu vardı olmayanı aldım.

Sevgili oyucularım öneriyorum okuma güncesi okuryazar kurbağa adresine girin  kitapları inceleyin çünküleri tartışma olanağı da var. Eleştirilerinizi de yapabilirsiniz. Örneğin bendeniz özetleri uzun buldum benim için değil ama diğer okuyucular için uzun sayılabilir ve sıkılmalarını istemem doğrusu dedim. Özgül Ankara’da Yıldırım Beyazit  üniversitesinde dış Ticaret ve işletme  öğrencisi. Ve çok iyi bir okuryazar… Okuduklarından o kadar etkileniyor ki onları algıladığı gibi okuyucu ile paylaşmak istediği için bu bloğu kurmuş. İnceleyin belki sizde böyle bir şey yapmak istersiniz? Sevgili Özgül’e  teşekkürler  ve başarılar  dileyerek, sağlıkla, sevgiyle kalalım ayrımsız gayrımsız sevgili okuyucularım. Yase

& & & & &

Her İşte Bir Hayır Vardır

Bir zamanlar Afrika’daki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı.

İster kendi başına gelsin ister başkasının, ister iyi olsun ister kötü, her olay karşısında hep ayni şeyi söylerdi: “Bunda da bir hayır var!” Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı. Kralın başparmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi: “Bunda da bir hayır var!” Kral acı ve öfkeyle bağırdı: “Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?”

Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı. Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini, ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri direklere bağladılar. Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını fark ettiler. Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insani yedikleri takdirde başlarına kötü olaylar geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler. Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir bir anlattı. “Haklıymışsın!” dedi. “Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış. İste bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum.

Yaptığım çok haksız ve kötü bir şeydi.” “Hayır” diye karşılık verdi arkadaşı. “Bunda da bir hayır var.” “Ne diyorsun Allah aşkına?” diye hayretle bağırdı kral. “Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir.” “Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda olurdum, değil mi?” Ve sonrasını düşünsene?

Günün Şiiri

Kaç, Kurtul Benden

beni mutfak sandalyesine bağlıyorsun

sesi tanrılardan çalıp sana getirmem için

 

dışardan martıların seslerini yakalıyorum

sadece sen, ben, bugün var.

sadece sen, ben, bugün vardı.

 

ben

yapacak daha iyi bir şeyim olmadığı için yaşlanıyorum

bugün, herkesin orospusu

ve sen, şiir sevmiyorsun

çıplak baldırımın üzerinde kırmızı kayış

mesela ben senin yalnızlığını sevecekmişim

 

şimdi kış

mezarların üzerinden soğuk rüzgârlar esiyor

 

gözlerin yaşlı bir tren gibi yavaşlarken

yakalıyorum seslerini: gıcırtılar, gıcırtılar

 

sabah erken, sen tanıdığım en güzel gülen sarhoşsun

ve şiir sevmiyorsun

 

altımızdaki sandalye giderek yabancı bir lisandan konuşuyor

şekspir bakılmak istiyor

kapıyı onun için aralık bırakıyoruz

 

yokluğunu büyütmeye hazırlanırken yıldızlar

ve işte bak düşüyoruz ne iyi ne iyi

 

yık gözlerini

kır kulaklarını

öteler dışarda kalsın

 

çünkü şiir sevmiyosun

bir babanın arkasında bir bıçak gibi kendine sakladığı kız

 

bıraksalar

götürürdüm seni ölünce piyanoların gittiği yere

ağzında sakız

 

ama bizi bulduklarında

terini bıçak kullanarak ayırmalılar terimden

bak

 

başka kimin var

ölene kadar akordeon çalacak

 

kılıcımı havaya kaldırıyorum

şimdi yırtıcı bir hayvan

gibi zıplayacak gitarın sesi gizlendiği yerden

 

yine de sen şiir sevmeyeceksin hiçbir zaman

aslında kimse sevişemiyor eminim

 

zaten sevişmeyecektik ki

yemin ederim sadece incitecektik

birbirimizi en ikinci yerlerimizden

 

ben senin yalnızlığını sevdim, sevdikçe azalttım

yağmuru dinliyorsun, yağmuru dinliyossun

ama şiir sevmiyorsun

 

aslında öbürleri de sevmiyor eminim

kaçtın, kurtulanlara katıldın sevilmekten

 

martılar

tren yavaşlar

altımızda sandalye camda yağmur

 

hepsi tek tek şarkıya katılıyor

sadece sen, ben, bugün vardı

sadece sen, ben, bugün vardık

 

sen

haklılığıma kavuşmak için başladığım bir sarhoştun

 

ben, seni görür görmez ayrıldım

bugün, hepimizin orospusu

şekspirin bakılmak istediğini herkes biliyordu

 

yarın hava bulutlu olacak dedin

sustum, yarın yoktu

ve sen şiir sevmiyordun

Enis AKIN

Günün Sözü

Beraber ağlamaktaki tatlılık kadar hiçbir şey kalpleri birbirine bağlayamaz.

Rousseau

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here