Feyezan Kanalı

0
66

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Feyezan kanalı hepimizin bildiği gibi sinek, pislik ve koku yuvası, bataklık, çöplük haline getirilmiş hastalıklı İskenderun’un kronikleşmiş, kapanmayan hatta neredeyse kangren olmuş yaralarından en büyüğü. Seçimler sonrası nihayet dedik. İktidardan yana bir başkanımız var şimdi. Her toplantısında ilk verdiği söz feyezan kanalı ıslahı ile ilgili. Belediye başkanının değişmesine içerlememizin nedenlerinden en önemlisi bu konuda verilen sözlerin yerine getirebileceğine olan inancımızdı. Gerçi ne yalan söyleyeyim bendeniz bu kronikleşmiş yaranın yine şu ya da bu nedenlerle iyileşemeyeceğine inanmıyordum hatta “hayal kurmasın kimse” diyordum. Ne de olsa yüzyıllık İskenderunlu ve 10 yılı geçkindir gazeteciyim her gelen belediye başkanı Yusuf beyin dışında (belki ayakları yer değdiği için onu destekledim) bu kanalın ıslahı için tutamayacakları sözleri verdiler. Ama gerçekleştiremediler. En gözü kara en uzun belediye başkanlığı yapmış olan Sayın Mete Aslan bile bu konuda çaresiz kalmıştı.

Çünkü konu DSİ’lerini ilgilendiriyordu. Şimdi iktidar yanlısı bir başkanımız var ve bu konuda muhakkak yardım alır beklentisi doğdu herkeste haklı olarak. Ancak dünkü meclis toplantısında tedavi masraflarının çok olduğunu ve belediye bütçesinin bu masrafları karşılayamayacağını Belediye Başkanı Sayın Seyfi Dingil; “Feyezan kanalı için istimlak şart” diyerek yerle bir etti. Aynı zamanda otoyol bağlantısı içinde istimlak şart. Ne tesadüf ki arkadaşlarla oturmuş bizde bunu konuşuyorduk. Ve bizimkiler baya bir havaya ve beklentiye girmişlerdi. Yaparlar diyorlardı. Bendeniz  de istimlak şart diyordum ve kimsenin elinde sihirli değnek yok diyordum. Keşke bendeniz de inansam sihirli değneklere ancak Allah’ta şahidimdir ki inanmak isterdim.

Dünkü belediye meclis toplantısında Sayın Seyfi Dingil’de inanıyor sanırsam. 50 yıllık feyezan kanalının ıslah edilmesinin İskenderun’un öncelikleri arasında olduğuna vurgu yapmış ve; “Feyezan kanalının içerisini DSİ yapacak ama dışının ıslah edilmesi, bulvar haline getirilmesi için de etrafının istimlâk edilmesi gerekir. Ayrıca aynı şekilde otoyol bağlantıları içinde istimlâk şart” demiş. Ve bütçedeki paranın ıslah çalışmaları için talep edilen paraya dahi yetemeyeceğinin  de altını çizmiş.

Artık şimdi DSİ’nin feyezan kanalın en azından içini temizlemesini bekliyoruz. Ki bunu zaten diğer belediyelerde yapıyordu. Ama  oradaki halkı eğitmedikçe de onun içini temiz tutmak olası değil. Yani İskenderun’u vuran büyük selden sonra orası baya bir ıslah edildi, temizlendi ancak o temizlik bir ay sürdü kanımca çünkü orasını çöplük olarak kullanmak herkese çok kolay geliyor. Herkes eline geçeni içine fırlatıyor. Görüntü kirliliği ve koku ve sinek onları ilk başta tehdit eden unsurlar değilmiş gibi. Yani bendenizce kangren yaraya ilaç belki ufukta ama yeterli değil ve hastanın iyileşme olanağı yok en azından şimdilerde. Diliyorum ki canı yürekten bu öngörümü çürütürler. Ve bendeniz onları ilk kutlayanlardan olurum.

Ve sahilin temizliği baya bir aksamış geçenlerde yazdım. Tabi yine orayı kullanan halkın sorumsuzluğumuzdan ve çevreye olan saygısızlığından dem vuracağım çünkü her şey ancak birlik ve beraberlikle düzelebilir. Yani biri temizlesin diğeri atsın bu olacak şey değil. Boşuna kötü oluyorum uyardıklarımla valla. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım. Yase

Şubat Güneşi

Ahmet yerinen fırlayıp  kıza arkadan sarıldı. “O mis gibi kokuyor küçük sahip” dedi. “Yemek mi ben mi?” diye koketçe sordu Zeynep. “İkiniz ama önce yemek” diyerek kızın ensesine bir öpücük kondurdu. Zeynep hemen yana çekildi “hey kendine gel  bakalım” diye onu uyardı. Ahmet sofraya bakıp “hım” dedi. “Bu işi biliyorsun sen Zeynepçim” dedi. “Önce tadına  bir bak bakalım uyuduğun için ne sevip ne sevmediğini soramadım kendi zevkime göre hazırladım, beğenir misin bilmiyorum.”

Ahmet bir sandalye çekip oturdu. Zeynep sosu  ocaktan alıp kaseye boşaltı sofraya  yerleştirdi. Ahmet tabaklara servis yaptı sonra oturdu. Zeynep’te karşısına oturmuştu mumların ışığında her şey olduğundan eksantrik  ve romantik görünüyordu. Ahmet makarna sardığı çatalını sosa bulayıp ağzına almadan önce “harikasın Zeynepçim” dedi. Zeynep kuşkuyla ona bakıyordu, makarnasının beğenilmesini istiyordu. Ahmet makarnayı çok beğendi “ellerine sağlık harika olmuş sen müthişsin gerçekten” dedi. Başını kaldırmadan tabağından “sosun tarifi  istiyorum” dedi. Zeynep gülümsedi üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi sevindi. Tabağına aldığı makarnayı iştahla yemeye başladı. Sonra yeni aklına gelmiş gibi. “sen kötü kalplisin ama” dedi. “Hasta, hasta yemek işini bana bırakıp uyudun. Şimdi bulaşıkları sen yıkayacaksın ve ben hiç sana yardım etmeyeceğim işte.”

Ahmet kahkahalarla gülüyordu. “Senin gibi hasta aşçılara selam olsun küçük sahip” dedi. “Emriniz olur ama şimdi şu nefis yemekleri soğutmayalım, salatada harika olmuş bu arada şaka bir yana Zeynep sen hangi arada öğrendin böyle yemek yapmayı?” Zeynep derin bir ah çekti “Abim ile mutfak işlerine bayılırdık. Her şeyi ondan öğrendim.” “Abini tanımak isterdim doğrusu”  “Eminim oda isterdi yaşasaydı” derken sesi titremiş, gözleri dolmuştu Zeynep’in ama hiç renk vermeden “Senin çorbanda harika olmuş” dedi. Ahmet kızın sesinin titrediğini gözlerinin dolduğunu anlamıştı ama  görmezden gelmişti kızın bu direnci onu çok etkiliyordu.

O an içinden onu kucaklamak geldi ama masanın üzerinde duran eli tutup sıkmakla yetindi.

 “Sen güzel pastada yaparsın tabi değil mi Zeynepçim?” “Konu mutfak olunca alçak gönüllü olamayacağım Ahmetçim. Ama kimse bilmez bu yeteneğimi.” “İyi olmuş bilmemeleri. Yoksa herkes yemeğini sana yaptırırdı.” “Bende zevkle yapardım eğer zamanım olsaydı. 17 yaşına kadar kaygısız özgür, okumaktan öğrenmekten başka sıkıntısı olmayan güven içinde yaşayan neşeli bir kızdım.”

“Hala öylesin sahip. Seni daha tanıyalı iki gün olmadı ama neşeli bir kız olduğunu biliyorum. Kahkaha atarken ya da gülerken içten olduğunu biliyorum. Ağlarken bile gülümseyebiliyorsun. En aksi olduğun zamanda bile espri yapabiliyorsun. Bu çok önemli bir şey biliyor musun?”

“Evet, haklısın yaratılışımın gereği bu herhalde? Sahi senin burcun ne?” “Akrep.” “İnanmıyorum benimde burcum Akrep. Ama sanırım ben çakma Akrep’im. Yani öyle hırslar, kıskançlıklar, çekicilikler falan bende yok. Gördüğüm kadarı ile sende öylesin.” “Teşekkür ederim sahip, ama sen beni daha tanımıyorsun. Bazen öyle bir kıskanç olurum ki şaşarsın.” “Hadi ya ama olabilir belki bende kıskancımdır ama bunu gerektirecek  bir olayla karşılaşmadım, karşılaşsam bende kıskanırdım! Bilmiyorum ki?” “Ah Zeynep  ah!” “Ne oldu neden sana ah çektiriyorum ki?” “Senin yaşında senin gibi birisi ile hiç karşılaşmadım dersem yalan olmaz biliyor musun?” “Ben nasılım ki?”

Ahmet aniden gülmeye başladı. “Çokbilmiş” Zeynep dikkat kesildi. Sükûnetle, “Bu çokbilmiş sözünü nasıl okumalıyım Ahmet Bey?” dedi. Ahmet gülerek “Gerçekten nasıl okuman gerektiğini sen anladın” dedi kızın gözlerinin içine bakarak.

“Ben çokbilmiş olduğumu düşünmüyorum, en azından sizinin yazdığınız şekilde” dedi. Son derece ciddi bir sesle Zeynep. “İşte bak bu tavrın bile öyle olduğunu kanıtlıyor” Zeynepçim dedi Ahmet sonra kızın elinin kemiklerin kırarcasına sıktı. “Ah ne yapıyorsun” diye bağırdı Zeynep. “Parmaklarımı kırmak mı niyetin?” “Asla, ama biraz bağırmanı istedim, isyan etmeni, kızmanı! Yaşına yakışmayacak kadar ciddisin, dengelisin. Akıllı ve uslusun.”

“Öyle mi görünüyorum oradan Ahmet Bey?” “En azından seni tanıdığım zaman içinde evet.” “Ne yani gecenin bir saati yağmur altında sularda yuvarlanmak size çok mu akıllıca geliyor?” Arkası Yarın

Günün Şiiri

Küçük Meşe Kokusu

Akşam sularında, gülhatmiler arasından,
Geçtim gittim oh! Diyerek,
Oh! dedim toprağa oturunca,
Yel estikçe yanım yörem,

Kanım soluğum ot, çiçek kokusu.
Güneş anamın elleri Türkmen,
Yapraklarda dokudu akşam yeşilini,
Ağaçların altına serdi kilimini,
Oturdu yanı başıma okşadı saçlarımı.

Bir ara baktım, küçük korudan
Bir mavi hışırtı,
Değdi geçti denizin etekleri,
Yanı başımdan.

Uzandım, tuttum ellerinden,
Döküldü saçlarıyla yanı başıma,
Otlara belendik suya,güneşe,
Öptüm doğayı dört bir yerinden.

Ceyhun Atıf Kansu

Günün Sözü

Bir yürek ki yanmaz yürek denir mi ona

Sevmek haram yüreğinde ateş olmayana

Bir günü sevgisiz geçirdinse yazık

En boş geçen günün o gündür inan bana

***

Okunu attı mı ölüm siperleri

boşuna; O şatafatlı altınlar,

gümüşler boşuna;

Gördük bütün insan işlerinin iç yüzünü;

Tek güzel şey iyilik, başka düşler boşuna.
Ömer Hayyam

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here