Dün Böyleydi Bugün ve Yarın da…

0
52

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dünya depremler, tayfunlar, şiddetli fırtınalar ve hastalıklarla boğuşuyor. Bizde kendi derdimizle uğraşıyoruz. Deprem geçti gibi görünmesine rağmen hala artçı sarsıntılar devam ediyor. Hayat daha uzun bir zaman normale dönemez ve dönse de hiç bir şey eskisi gibi olmaz! Ateş her zaman düştüğü yeri yakıyor, teselliler, paylaşımlar, maddi, manevi yardımlar hep bir yere kadar! Sonra insan yine yalnız başına kalır bütün kırık çıkıkları, vurukları kayıpları ile baş başa. Bu dünde böyleydi, yarında böyle olacak!

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım şu anda dizlerimde duran bilgisayarımı ve harfleri çift görmeye başladım. Başım kazan gibi, kulaklarım uğultulu sanırım duble hastayım! Dün ve önceki günde öyleydim ama bugün dubleleştim valla! Salgından değil ama yorgunluktan hasta oldum ya da laf aramızda göze geldim gece gündüz çalışıyorum diye herhalde! Bazıları çalışkan insanları sevmiyor bunu çok güzel ifade ediyorlar! İçerlemiyorum ve kendime sevgimi kalkan ediyorum, sözler geliyor çarpıp geri dönüyor ama demek göğsüme fazla darbe yedim şimdi hırıl hırıl nefesim; kendileri yaptı şimdide “neden doktora gitmiyorsun” diye baskı yapıyorlar. Valla nasıl bir dünyada yaşıyoruz insanlar neyin kafası ile yaşıyor bilmiyorum!

Tabi ki doktora, hastaneye gitmeyeceğim yani inşallah! İnsan artık taşıdığı bedenini tanımalı neden, nasıl, niçin rahatsız olur onu bilmeli ve ona göre önlemini almalı ya da ben bilmiyorum, doktor bilir diyerek verdiği ilaçları alerjimi yapar artık gözünüz mü kör olur, iç organlarınız mı yanar bilemediğim ya da şansınız varsa iyi gelebilenleri alırsınız. Valla bendeniz alerjik bünyeli acayip bir insanım yani kendimi ve hastaneye gidip hava için dünyanın ilacını yazdırmam ha unuttum benim borcum vardı o zaman bana bakmazlar! Onlar ilaçta yazmazlar oh kurtuldum  valla ne güzel!

Kendi ilacımı kendim yaparım (çok bilmiş demeyin) yoga, meditasyon ve azıcık şunun bunun kökü ve bol su azıcık uyku ve temiz hava (onu bulmak zor şimdilerde kollamak gerek saati) İşte ilacım! Her şey bedava, üstelik ne böbreklerimde birikecek artıklar midemi yakacak ne de başka türlü alerji yapacak bir şey yok! Ve şimdi üçleşti harfler ve onları tutamıyorum, sürekli kayıyorlar! İşte insan böyle bir şey ama artık ona daha çok yüklenmem gerek değil mi? İzninizle yazımı noktalayacağım bu ne ya üç nokta oldu…

Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım birlik ve beraberlikle ayrımsız gayrımsız… Yase

Ve bir tek Allah kulu bir öz eleştiri yapmaz mı ve “boşuna uğraşıyorsun yazık sana” diye de ilave ediyorlar. Ya el insaf birisi ‘A kolay gelsin ellerine sağlık yardım ister misin’ demez mi? Demez kardeşim.

& & & & &

Dizimdeki Yara İzleri

Yaşı yeterince olgun olanlar hatırlarlar.. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok güzel bir ülkede mahalleler varmış. Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa, uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş.

Kavga etseler de kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. Herkeste paylaşma duygusu, sevgi ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş. O zamanlar çocuklar okula servis ile değil, köşe başında buluşarak giderlermiş. Onların yolunu gözlememiş evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları.

Bilmezlermiş hamburgeri, MTV’yi, İnterneti, Cep telefonunu, Tetrisi, Nintendoyu… Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbet etmeyi, hatıra defterleri doldurup sevgileri keşfetmeyi. Bilirlermiş horoz sekercisini, elleri kirli macuncunun tornavida ile koyduğu rengarenk macunları. Eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonra bir ıslıkla tekrar aşağıya kukalı saklambaca kaçmayı. Bilirlermiş o hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı, küsmeyi, ayni kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuş, kaybedince kapişi, Teksas’ı, Tommiks’i, Konyakçi’nin dişlerini…

İç içe konan naylon topları, tastan kale direklerini. Üç korner bir penaltıyı. Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını… Otobüsteki biletçinin lastik silgi sarılı kalemini, yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı.. Evlerin arkasındaki odun kömür depolarını. Yakar topun yakısını. Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı. Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkardığı kahramanı ödleği. Kan kardeşliğini, ip atlama, lastiğe basma, topaç virtiözlügünü, çelik çomağı, kırılan camları, toplanan paraları.. Açık hava sinemalarını, frigo buzu…

Sonra zamanla bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. Yaşlar ilerledikçe bu birliktelik, koruma kollama duyguları bu mahallenin çocuklarının başlarına çok isler açmış. Daha sonra işsizlik, hayat pahalılığı, enflasyon, köseyi dönme, adamını bulma, mali götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatin yenilgisi, çaresizlikleri, tatminsizlikleri ile başbaşa kalmış. Çocukları mı? Çocukları şimdi koca koca apartmanların arasında, nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içinde ve yalnız yaşıyorlar. Anneleri babaları onları çok seviyor.

Beta kapmasınlar diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor. Hafta sonları hep beraber Karum ya da Galleria’dalar. Okul servisleri çocukları neredeyse yataklarından alıyor Çocuklar trafik kaygısıyla kösedeki markete dahi gönderilmiyor. Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklar da dershane reytinglerini izliyorlar. Hepsi birer test uzmanı, sayısal -sözel yuvarlanıp gidiyorlar. Seksek oynamayı değil ama taban puanları çok iyi biliyorlar. Hayata açılan pencereleri; Windows 95, 98… Onlar ekrana, ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarıda akıp gidiyor… Ve şehrin dışında ağaçlar; tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor. Paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler içinde, gürbüz, güvendeki çocukları… Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yandaki bahçeye kaçmamış, dizlerinde yara kabukları olmamış çocukları… Can Yücel

Günün Şiiri

Baba Bana Bağırma

yol ıslanmasın diye
şemsiye açanlara…

baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna

yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan Bakanları
çiğleri, Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların

hiç unutmadım sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
Uğur Mumcu’yu biz yapan bombanın

hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba

baba bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
Buenos Aires’te olsaydım diyorum içimden
Eva’nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapishanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen Lenin heykelleri vardı
Sovyet Rusya’da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba

baba bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz için

baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir

Akgün AKOVA

Günün Sözü

Yaşayan hiçbir şey kendi başına sadece kendisi için yaşamaz.
William Blake

Sonunda, düşmanlarımızın sözlerini değil dostlarımızın sessizliğini hatırlayacağız.
Martin Luther King

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here