CHP Seçim Bürosu Açılışı

0
63

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İskenderun Belediye Başkanı ve Belediye Başkan Adayı Yusuf Bey cumartesi günkü seçim bürosu açılışında yaptığı konuşmada, icraatlarını anlatırken kuraklığa da değindi. Kuraklığın kötü olduğunun ancak asfaltlama çalışmaları yaparken işine yaradığını söyleyince herkes gülümsedi çünkü çok haklıydı hepimiz bir damlasına hasretken  yağmurun  özelikle bendeniz yağmuru bu kadar seviyorken yağmamasından çokta şikâyetçi değildim  doğrusu  yol çalışmaları aksamasın ve bir an önce bitsin diye. Gerçi yağmur çamur dinlemeden çalıştılar sağ olsunlar kimse inkâr edemez ama keşke biraz daha özen gösterseydiler.

Neyse dün okullar açıldı yarıyıl tatili bitti ikinci döneme başladı öğrenciler ve öğretmenler. Hepsine yeni öğretim yılı hayırlı olsun diyorum. Ve yağmur ince, ince yağmaya başladı. Hava kapalı ve güneşli güneş alçak gönüllü nazı niyazı olmayan sevgili bulutların ardından sıyrıldığında gülümsüyor ve ısıtıyor. Bu ikili kendi aralarında gelgit yaparken yazımı sürdürüyorum..

Cumartesi günü  CHP’nin seçim bürosu açılışı vardı Ak partinin de. CHP’den çıkıp Ak partiye giderim diye düşünüyordum ama yani ne mümkün? Saatlerce ayakta durmaktan, başka yere gidecek hal kalmadı ki bizde. Bu yüzden CHP ile yetinmek zorunda kaldık. CHP seçim bürosu açılışı çok neşeli ve samimiydi… Ayakta durmaktan belimiz büküldü, boynumuz iki santim uzadı gerçi ama yinede güzeldi. Biz boydan nasibini almamış kısa boylu hatunlar, birde düz ayakkabı giyiyor isek tamamen yere yakın duruyoruz bu yüzden önümüzde kim durursa dursun ileri görebilmek için boynumuzu yükseltmek zorunda kalıyoruz ve kaldık ki “Keşke bu tür toplantılarda boy sırasına göre dizilebilseydi insanlar” dedik  kendi kendimize. Önce kaldırım kenarında sonra bir apartman girişine sığınarak beklerken…

Ve kendimizi ne yazık ki sigara belasından korumaya çalışırken. Herkes sigara içiyordu. Nereye dönsem koku nereye kaçsam peşimdeler. Geç kaldılar tabi sevgili adaylar ve biz sabırla bekledik “etmem şikayet ağlarım halime” durumları yaşayarak. Sonunda geldiler ve başladı coşku “Karam” şarkısı en yüksek perdeden çalınıyordu. Yusuf beyin abisi ile aynı apartman girişini kullanıyorduk şarkı ve  Yusuf bey şarkıya uyarak  iki eli havada oynamaya başladığında -yazarken bile içten içe gülüyorum-. Çok tatlıydı ve samimiydi doğrusu. Benim gibi oyundan hoşlanmayan ağır aksak insanları bile gülümseten bir şeydi bu ve  içten geldiği belliydi bu yüzden çok hoştu.  Çok beğendim doğrusu. Yusuf beyin kardeşi olduğunu söyleyen beyefendide gülümsüyordu. Sonra bana doğru eğilerek ve Yusuf beyi işaret ederek sevgiyle “benim abim” dedi. “Ama onu ilk olarak oynarken görüyorum. Çok hoş değil mi?” Evet dedim gerçekten çok hoş. Açılışa yoğun bir katılım vardı. Ve adayların, siyasilerin ki milletvekilleri  de oradaydı… Konuşmalarını arkadaşlarımız geniş-geniş yazmış  bu günkü gazetelerde bendeniz sadece izlenimlerimi ve ayıkladığım anları sözleri paylaşıyorum. Programı yüzünden geç gelen  Hatay büyük şehir CHP adayı ve şimdiki belediye başkanı Sayın Lütfü Savaş. Geç kaldığı için özür diledi ve bunca zaman ayakta hiç dağılmadan bekleyen halka teşekkür etti. “Bende konuşmamı kısa tutmaya çalışacağım bir saat gibi” deyince yine herkes gülmeye başladı. Dedim ya oradaki hava çok sıcak ve hafifti. Samimiydi. Sonra “Biz çalışmaya geldik Yusuf beyle ikimiz doktoruz  eşlerimizde doktor, çocuklarımızı okuttuk  ve bir şeye ihtiyacımız yok, bütün gücümüzle çalışmaya talibiz” dedi. “Yusuf Bey İskenderun’da bize iş bırakmamış bütün alt yapı işlerini halletmiş, yazın başında geldiğimde burası savaş alanı gibiydi şimdi her yer asfaltlanmış” diye Yusuf beye  destek verdi. Aradaki uyum görülmeye değerdi. Dilerim bu uyum devam etsin. Ve seçimler ülkeye hayırlı olsun. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte. Yase

Şubat Güneşi

Günler ona bitmeyecek, aylar geçmeyecek gibi gelmişti ama sonunda abisi biraz daha olgunlaşmış olarak dönmüştü. Bu kez mutluluktan kendini banyoya  atmış yinede boğulurcasına ağlayıp gözyaşlarını suya salmıştı. Güzel geçen bir haftanın sonunda  abisinin rahatsızlanması  canını çok sıkıyordu ama “soğuk algınlığı” diyordu “nasılsa geçer” buna rağmen yüreği uğursuz bir el tarafından nefesini kesmek ister gibi sıkılıyordu.

Can’la işte o sıkıntılı durumda iken tanışmıştı. Ama daha sonra arkadaşlığını ilerletebilmesi için zamanı olmamış Can’ı çoktan unutmuştu. Abisinin kaybı ona yalnız Can’ı değil dünyayı unutturmuştu. Okula bile gitmek istemiyordu. Kendini kütüphaneye kapatıp dışarı annesi okuldan dönene dek çıkmıyordu. Bütün acısına rağmen annesini üzmek istemediğinden o gelmeden mutfakta oluyor sıcak bir şeyler hazırlıyordu. Ama boğazlarından zorla lokma inmiyordu. Sonra Zeynep annesinin dizlerine başını koyuyor ve derin bir uykuya dalıyordu. Annesi gözyaşlarını silmek için hiç uğraşmadan kızının alnını saçlarını şefkatle okşuyordu. Gözlerinden akan yaşlar Zeynep’in yanaklarından boğazına iniyordu.

Teyzeleri, kuzenleri ilk dakikadan itibaren onları yalnız bırakmamıştı. Hafta sonu hepsi buluşuyordu Zeyneplerin evinde. Zeynep onunla aynı yaşta olan kuzeni Yusuf’la çok iyi anlaşıyordu. Zor günlerinde hep yanındaydı Yusuf. Zeynep onu kardeşi gibi seviyordu.

Abisinin toprağa verildiği gün Zeynep kendini kütüphaneye kilitlemişti kimse onu oradan çıkaramıyordu. Kız panjurları kapalı odada en kuytu koltuğun arkasında yerde  elleri yüzünde tam iki gün pozisyonunu bozmadan öylece oturmuştu. Yusuf olmasa oradan çıkmayacaktı. Kuzeni o kadar dil dökmüş o kadar yalvarmıştı ki sonunda odadan çıkmıştı ama ayakta zor duruyordu. Üzüntü, açlık, yorgunluk ve yere oturduğundan dolayı hastalanmıştı. İki hafta kendini bilmeden yatmıştı. Sonra bir şey olmamış gibi kalkıp hayatına bıraktığı yerden devam etmişti.

“İşte benim güneşim doğdu” demişti annesi saçları örgülü üzerinde okul forması olduğu halde mutfağa girdiğinde. Aslında o güneş solmuştu önünde sürekli siyah bulutlar dolaşıyordu. Ama annesi bunu bilmiyordu. Okula kuzeni Yusuf’la gidiyordu artık çocuk yanından ayrılmıyordu. Neşeli cıvıl, cıvıl bir çocuktu. Zeynep’i eğlendirmek, güldürmek için elinden geleni yapıyordu. Çoğu zaman Zeynep içinden gelerek gülüyordu şakalarına, değişik esprilerine.

Ahmet göğsüne yaslanmış uyuyan kıza sevgiyle bakıyordu. “Ne tuhaf?” dedi kendine “daha gün yüzüyle görmedim bile seni gölgelerin güzeli, nasıl oluyor da kalbime böyle bir çentik atabiliyorsun?” Zeynep, yattığı yerde dönmek isteyince alnı Ahmet’in çenesine çarptı. Kız gözlerini açtı “çok üşüyorum” diyerek Ahmet’e bütün gücü ile sarıldı. Ahmet kızı sımsıkı sardı. Kızın çeneleri birbirine çarpıyordu. “Asla bir daha ısınmayacağım” diye düşünüyordu.

Yusuf’un ilgisi sevimliliği ona iyi geliyordu ama yinede kendini çok yalnız hissediyordu. O kadar kendi kendine ve abisi ile dolu yaşamıştı ki onsuz gerçek anlamda öksüz kaldığını düşünüyordu. Sanki içindeki ateş sönmüştü damarlarında kan yerine soğuk su akıyordu.

Geceleri battaniyesine sarıldığı halde yinede üşüyerek gözyaşlarını serbest bırakıyordu. Gündüzleri ise kupkuru gözlerle hayal gibi okula gidiyor, geliyor ders çalışıyor. Annesinin kucağında uyuyordu ama yine üşüyordu hep üşüyordu.

Günün Şiiri

BÜYÜ

Şeytan dağındaki mağarada

Duydum  Büyücü bir kadın yaşarmış

Aşka inanmayan taş kalplileri

Büyüler, kara sevdalı yaparmış

Yüreğimde yenilginin acısı

Yollandım şeytan dağına

Az gittim uz gittim bir akşam üstü derken

vardım büyücünün mağarasına

Dedim ki bir halden bilmeze düştüm,

Al bütün varımı yoğumu

Bir büyü yapta anlasın

sevdanın ne yaman şey olduğunu

İki yürek oydu iki taştan,

Koydu bulanık bir suya

Üç vakit sonra gel diye

Seslendi kör kuyuya

Üç gün, üç ay, üç yıl bekledim

Derken bir akşam üstü çalındı kapım

O kendini beğenmiş deli dolu kız

Ne hale gelmişti Allah’ım

Kara gözlerinde şimdi

Kara gecelerin acısı vardı

Ağladı kapandı ayaklarıma

Sev beni, sev diye yalvardı

Git dedim istemiyorum artık

Biraz da sen öğren ağlamasını

Geceler boyu duy bir yol

Yalnızlığın kahreden acısını

İnanmayın dostların inanmayın

Ne büyü var ortada ne de büyücü

Yıllar kendimi avutmak için

Uydurdum bu yaşanmamış öyküyü

Erdoğan ALKAN

Günün Sözü

Maddi hayata tapanlar, deniz suyu içenlere benzerler, içtikçe susuzlukları artar.

Muhittin-i Arabi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here