Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bahar yağmurları başladı çok şükür günlerdir içimiz sıkan toz bulutları nihayet dağıldı sakin, sakin yağıyor şimdi hiç acelesi yok gibi. Sokaklarımız buna rağmen curcuna. Bu yollara asfalt döken firmalara kesinlikle milyonlarca sitem ve kötü söz gidiyor. Yüz defa yazdık. Şu kesişen noktalara bir gider yerleştirin diye. Geldiler baktılar ama ya gerçekten baktıkları yollar değil başka bir şeydi. Ya da gerçekten bu işten hiç anlamıyorlar ya da kötü niyetliler. Bu üç nedende kabul edilemez bir şey. Kesinlikle. “Çöp toplayıcı bile olsan işini dünyanın en önemli işiymiş gibi yapmalısın ki kendine saygın olsun” Ama nerde saygı? Her şey para her şey para ve işte yolların hali büyük ihtimalle az, ücretten paradan ve kötü niyetten elimde olmadan böyle düşünüyorum. Çünkü yazdıktan sonra geldiler, yapıldı on tane, yirmi tane, ama bir tanesi bile olması gereken yerde değil. Aynı yazıları deniz kenarındaki caddeler için yazdım orayı hemen en doğru şekilde hallettiler yani neymiş isterlerse olurmuş değil mi?
Gördüğüm bildiğim ve duyduğum bütün yollar için yazmaya bıkmadan usanmadan devam edeceğim. Biz çok ama çok daha düzgün yollarda yürümeyi araba kullanmayı hak ediyoruz ve bu yollar bize yakışmıyor. Tek kelime ile. Ve şimdi sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım sevgili okuyucularım. Yase
Not: Bugün sayfamda Şubat Güneşi’nin iki bölümünü birden okuyacaksınız sevgili okuyucularım
Şubat Güneşi
“Garipte gelmiyor Zeynepçim. Zaten bu yüzden bende sana katıldım ya.” Zeynep tabağındaki yemeği bitirmek için uğraşıyordu. Ahmet ikinci kez tabağına makarna almıştı. “Sen böyle yemek yapmaya devam edersen kilo almam kaçınılmaz olacak” dedi. Çatalını ağzına görürken… “Korkarım ilk ve son olacak bu yemek yapma işi çok heveslenmeyin Ahmet bey” dedi Zeynep büyük bir ciddiyetle.
Ahmet’in eli havada kaldı. Zeynep’in bu sözü yüreğine inmişti. Hemen “ben sana yaparım, sen iste yeter” dedi. Sonra hemen “Sen akıllı uslusun ama gerçek bir cadısın beni nasıl üzeceğini çok iyi biliyorsun” dedi.
“Demek akılı ve uslu ve cadıyım, teşekkürler, bir gün intikamımı alacağım hiç kuşkun olmasın. Benim yaşımda nasıl intikam alınırmış onu da görürsün artık.” “İntikamını şimdi aldın bile Zeynepçim yalnızca bir daha yemek yapmam demen bile beni çok üzdü.” “Oh olsun işte” dedi Zeynep hınçla.
“Tamam, tamam pes ettim sen bir meleksin, hayatıma yağmurla gelen bir melek.” “Şimdi de yağ çek bakalım.” Ahmet çatalını tabağına bırakıp yerinden kalktı. Zeynep’in yanına gidip oturdu, kolunu kızın omzuna attı sonra kendine çekti. “Özür dilerim canını yaktım” diyerek kızın elini eline alıp defalarca öptü.
Zeynep yarı dönerek Ahmet’e sarıldı. Yüzünü boynuna gömdü. Alev gibi yanıyordu alnı. “Sende beni bırakıp gitmezsin değil mi?” dedi. “Sen git diyene kadar yanında kalacağım. Ama bir şartım var ne zaman canım isterse makarna yapacaksın.” “Pis fırsatçı” dedi Zeynep “Hiçte yapmayacağım işte.” Sıcak nefesi Ahmet’in boynunu yakıyordu. Ahmet ufak bir kahkaha attı. “Tamam, tamam canın isterse yaparsın” dedi. Sonra “Sen yine sıcaksın Zeynep” dedi.
“Ne olur kıpırdama. Böyle burada o kadar rahatım ki.” Bir müddet böyle birbirlerine sarılmış vaziyette kaldılar… Nihayet Zeynep başını kaldırıp; “Of ya yemeği de soğuttuk” dedi. “Ben doymamıştım daha. Hadi sende yerine geç yemeğimize devam edelim.” Ahmet Zeynep’i başından öperek kalktı ama salona gitti. Elinde abisin bıraktığı ilaç şişesi ile geri döndü. Su dolu bardaklardan birini Zeynep’e uzattı kutudan bir hap alıp avucuna bıraktı. “Hadi bebeğim şunu iç. Ateşin yükselmiş yine” dedi. Zeynep hapı hemen ağzına alıp yuttu. Ahmet aslında Zeynep’e bir şey olacak diye çok korkuyordu. Sırayla uğradığı kayıplar kızı da zayıf düşürmüş olabilirdi. Ki sık-sık ateşlenmesi de bunun kanıtı sayılabilirdi. Ancak kız o kadar hastalıktan habersiz yaşıyordu ki yalnız olsa kesinlikle ilaç falan almayı düşünmeden ateşli, ateşli dolaşırdı.
Zeynep Ahmet’in düşüncelerinden habersiz tabağına aldığı salatayı yemeğe başlamıştı. Ahmet’te tabakta kalan makarnasına devam etti. Yemek boyunca kimseden ses seda çıkmadı. İkisi de yemeklerini bitirince ancak Zeynep “Hadi bakalım Ahmet bey buyurun sofrayı toplayıp bulaşıkları yıkayın” dedi. “Söz vermiştiniz.” “Sözümüz söz küçük sahip. Sizi şöyle koltuğa alalım” diyerek Zeynep’in kolunu zarifçe kavrayarak koltuğuna kadar götürdü dikkatle oturmasını sağladı. Sonrada dönüp masayı toplamaya başladı. Zeynep uzaktan bir müddet onu izledi. Sonra hemen kalkıp yanına gitti. “Ben senin gibi kötü kalpli değilim sana yardım edeyim” dedi. “Bulaşıkları sen sabunla ben durularım böylece işimiz çabuk biter.”
“Benim iyi kalpli meleğim yardıma gelmiş valla ne yalan söyleyeyim hoş gelmiş yani bu işlerden korkmaya başlamıştım!”
Zeynep hızla işe koyuldu, bulaşıklardaki yemek artıklarını peçeteyle temizleyip Ahmet’in önüne bıraktı sonrada deterjanla yıkanan bulaşıkları durulayarak bulaşık makinesine yerleştirdi. “Ne yapıyorsun” dedi Ahmet “Tezgahın üzerine bırakmayalım dedim. Makinenin içinde suları süzülür böylece..” “Harikasın! Küçük sahip” “Teşekkür ederim. Büyük sahip.”
“Hadi şimdi sen otur kahveler benden.” “Ama dur önce şu ocağı da temizleyelim” diyerek Zeynep mutfak bezini alıp hemen ocağı da temizledi. Sonrada ellerini yıkayıp yerine döndü. Uykusu gelmişti ama uyumak istemiyordu. O yüzden koltuktan kalkıp yemek masasının önündeki sandalyelerden birine oturdu. “Ne oldu Zeynep?” diyerek Ahmet kıza endişe ile baktı. “Yok bir şey ama biraz daha geç kalırsan korkarım ki uyuyacağım” “O ne olur uyuma daha konuşacak çok şey var…” “Evet bende uyumak istemiyorum.”
Mutfağı nefis bir kahve kokusu sarmıştı. Kız derin, derin içine çekti kokuyu. Abisi ile babasının her zaman panjurları kapalı olan kitaplığında içtikleri kahveleri anımsadı. İçi acıdı. Elinde olmadan “ah” dedi.
Yün ve kitap kokusu ile harmanlanan kahvenin kokusunu içlerine çekerek zevkle içerlerdi kahvelerini abisi askere gitmeden önce. İçi dayanılmaz bir şekilde ağrıyordu. Ahmet kahveyi fincanlara boşaltmış elinde tepsi ile ona bakıyordu, yüzünün acı ile kasıldığını gördü ama görmezden geldi “Zeynep hu neredesin kahve hazır” dedi. Zeynep hemen toparlanıp, “A burada içelim olur mu?” Ahmet kızın bu gel-gitler de çektiği maddi acıyı ve bu acıyı hemen nasıl bertaraf ettiğini gördükçe kıza biraz daha bağlandığını algılıyordu. Hemen “Tamam” diyerek mutfak masasının üzerine bıraktı tepsiyi. Dolaptan bir kutu çikolata çıkardı. Zeynep’e uzattı. Kız teşekkür ederek reddetti.
Karşılıklı oturup kahvelerini içerken Zeynep aniden “Ahmet yarın bizim evin anahtarlarını yenileyebilir miyiz” dedi. “Telefonum kim bilir ne kadar çalmıştır. Yusuf’la, teyzem aramışsa çok merak etmişlerdir.” Arkası Yarın
Hayyam’dan
Gök yaban gülleri döküyor eteğinden
Bir çiçek yağmuruna tutuldu sanki çimen
Gül şarap dolsun kadehimin lalesine
Mor buluttan yere yaseminler düşerken…
Ömer Hayyam
Günün Şiiri
İLKYARDIM BİLGİSİ
bütün bir aşk yılı kapıştın sinir uçlarınla
güneşe, kış geldiğinde yer açmak için
damarlarını ürküterek vücudunu dolaşan kanın
umurunda olmadı başka hayatları sürçmesi
cesaretin, alay konusu oldu
elini korkak alıştıranlar arasında
sen de cesur sandın onları
korkunu anlayacak kadar
göğüs kafesimdeki yetimim!
artık balmumu gibi keman yaylarına sürtüyorlar seni
sen ki hazırdın buna da:
jangarbarek milesdavis hacıtaşan ve yaylılar
bir bir boğulurken “bırakırsan ölürüm” gürültülerine
hazırdın sadece bir ses için aldanmaya
böylece dünya derin oyuklar açtı sende
kendi kalplerini bile stetoskopla dinleyenler
buna derin yara diyerek katkı yaptılar literatüre
ve güncelleşti ilk yardım çantası
gazetelerin eki olacak kadar
hem aşk, bazen sargı bezi olmanı ister üçüncü kişiye
bir başkasının doktoru olmak
kaldı ki en ciddi yoludur sağlığımızı korumanın
“neyin var” sorusunu ilk soran
bir bilen olur: kim ne kadar aşk ve güçten kalmış
kabul defteri açılır, kayıt yapılmış, gözlük camı buğulanmıştır
beyaz önlüklerin vilayetin önünde legale çıktığı bu saatlerde
tababetin temel bilgisidir, gözyaşlarını yeraltında tutmak
avucumuzun içinde oynadığımız iki taş bile ezebilir belki bizi
yine de her zaman huzur verir
psikiyatri kliniklerinde ziyaretçi olmak
çünkü acımak duygusu da bir haraç değil midir
bıçağı sapından tutmaya alışmış olanlar
ağzında yaşayanlardan bir armağan gibi alırlar bunu
gözler göstere göstere doldurulur
ve boşalır patlayan flaşlarla
patlar kalp
boşalır başını oraya koymuş doktor
Akif KURTULUŞ
Günün Sözü
Ne kadar okursan oku, bilgine, yakışır şekilde davranmıyorsan cahilsin demektir.
Sadi Şirazi