Yağmur Yağıyor Seller Akıyor

0
102

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Yağmur yağıyor seller akıyor” diye şarkı söylüyorum. Sokak manici liginden çıkıp çocuk şarkıcılığına başladım. Evet, bu defa hava sorumlu şarkımdan itiraf ediyorum. Aslında “Zehra” adlı kitabıma gelen güzel ve yerli yerinde yorumlar da şarkımı söylemek için etkili oldu tabi.  Şimdi daha yürekten söylüyorum.

Ve sevgili okuyucularım destekleriniz ve yorumlarınızla önümü daha net görebiliyorum ve yazma isteğim artıyor. Çok teşekkür ediyorum, hepinize iyi ki varsınız. Ve bu sabah şiir var sayfamda size özel. Dilerim hoşunuza gider. Sağlıkla, sevgiyle kalalım her zaman ayrımsız, gayrımsız hep birlikte. Yase

& & & & &

Anlatamam Derdimi Dertsiz İnsana

Anlatamam derdimi dertsiz insana

Derd çekmeyen dert kıymetin bilemez

Derdim bana derman imiş bilmedim

Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz

 

Gülü yetiştirir dikenli çalı

Arı her çiçekten yapıyor balı

Kişi sabır ile bulur kemali

Sabretmeyen maksudunu bulamaz

 

Ah çeker aşıklar ağlar zarınan

Yüce dağlar şöhret bulmuş karınan

Çağlar deli gönül ırmaklarınan

Ağlar ağlar göz yaşların silemez

 

Veysel günler geçti yaş altmış oldu

Döküldü yaprağım güllerim soldu

Gemi yükün aldı gam ilen doldu

Harekete kimse mani olamaz

Aşık VEYSEL

Kara Toprak

Dost dost diye nicesine sarıldım

Benim sadık yârim kara topraktır.

Beyhude dolandım, boşa yoruldum

Benim sadık yârim kara topraktır.

Nice güzellere bağlandım kaldım

Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum

Her türlü istediğim topraktan aldım

Benim sadık yarim kara topraktır

 

Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi

Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi

Kazma ile dövmeyince kıt verdi

Benim sadık yarim kara topraktır

 

Adem’den bu deme neslim getirdi

Bana türlü türlü meyve bitirdi

Her gün beni tepesinde götürdü

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Karnın yardım kazmayınan, belinen

Yüzün yırttım tırnağınan, elinen

Yine beni karşıladı gülünen

Benim sadık yarim kara topraktır

 

İşkence yaptıkça bana gülerdi

bunda yalan yoktur herkes de gördü

Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Havaya bakarsam hava alırım

Toprağa bakarsam dua alırım

Topraktan ayrılsam nerde kalırım

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Bir dileğin varsa iste Allah’tan

Almak için uzak gitme topraktan

Cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Hakikat istersen açık bir nokta

Allah kula yakın, kul da Allah’a

Hakkın gizli hazinesi toprakta

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Bütün kusurumu toprak gizliyor

Merhem çalıp yaralarım düzlüyor

Kolun açmış yollarımı gözlüyor

Benim sadık yârim kara topraktır.

 

Her kim ki olursa bu sırra mazhar

Dünyaya bırakır ölmez bir eser

Gün gelir Veysel’i bağrına basar

Benim sadık yârim kara topraktır.

Aşık VEYSEL

Ağlayalım Atatürk’e

Ağlayalım Atatürk’e

Bütün Dünya Kan Ağladı

Başbuğa Olmuştu Ülke

Geldi Acem Can Ağladı

 

şüphesiz Bu Dünya Fani

Tanrının Aslanı Hani

İnsi Cinsi Cem’i Mahluk

Hepisi Birden Ağladı

 

Doğu Batı Cenup şimal

Aman Tanrı Bu Nasıl Hal

Atatürk’e Oldu Zeval

Yas Çekip Mebusan Ağladı

 

İskenderi Zülgarneyin

Çalışmadı Buncaleyin

Her Millet Atatürk Deyin

Cemiyeti Akvam Ağladı

 

Atatürk’ün Eserleri

Söylenecek Bundan Geri

Bütün Dünyanın Her Yeri

Ah Çektiler Tan Ağladı

 

Fabrikeler İcat Etti

Atalığın İspat Etti

Varlığın Türke Terketti

Döndü Çark Devran Ağladı

 

Bu Ne Kuvvet Bu Ne Kudret

Varıdı Bunda Bir Hikmet

Bütün Türkler İnönü İsmet

Gözlerinden Kan Ağladı

 

Tren Hattı Tayyareler

Türkler Giydi Hep Karalar

Semerkantı Buharalar

İşitti Her Yan Ağladı

 

Siz Sağolun Türk Gençleri

Çalışanlar Kalmaz Geri

Mareşal Fevz’askerleri

Ordular Teğmen Ağladı

 

Zannetme Ağlayan Gülmez

Aslan Yatağı Boş Kalmaz

Yalınız Gidenler Gelmez

Her Gelen İnsan Ağladı

 

Uzatma Veysel Bu Sözü

Dayanmaz Herkesin Özü

Koruyalım Yurdumuzu

Dost Değil Düşman Ağladı

Aşık VEYSEL

Sazıma

Ben giderim sazım sen kal dünyada

Gizli sırlarımı aşikar etme

Lal olsun dillerin söyleme ya da

Garip bülbül gibi ah u zar etme

 

Gizli dertlerimi sana anlattım

Çalıştım sesimi sesine kattım

Bebe gibi kollarımda yaylattım

Hayali hatır et beni unutma

 

Bahçede dut iken bilmezdin sazı

Bülbül konar mıydı dalına bazı

Hangi kuştan aldın sen bu avazı

Söyle doğrusunu gel inkar etme

 

Benim her derdime ortak sen oldun

Ağlarsam ağladın gülersem güldün

Sazım bu sesleri turnadan m’aldın

Pençe vurup sarı teli sızlatma

 

Ay geçer yıl geçer uzarsa ara

Giyin kara libas yaslan duvara

Yanından göğsünden açılır yara

Yar gelmezse yaraların elletme

 

Sen petek misali Veysel de arı

İnleşir beraber yapardık balı

Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı

Ben babamı sen ustanı unutma

Aşık VEYSEL

Selam Tebriz’e!

kulağını ver, dinle,

bak asesbaşı ne diyor:

bu mahallede bizden bir gönül eri kayboldu, diyor,

derken ansızın biri yolda izini buldu, diyor.

Belirtilerini görün işte, diyor.

 

Ne zamandır onu aradık, yandık yakıldık.

Ne zamandır onu arayanlar her yanda dövündüler.

Ne üst kodular, ne baş.

 

Aşıkların kanı hiç eskimiyor, unutulmuyor.

Aşıkların kanı nasılsa hep öyle kalıyor.

Hep öyle taze, sıcak.

 

Bu eski bir kan davasıdır deme sakın

Atma kulağının arkasına sen şu lafı:

Kan bir kere eskidi mi kararır, kurur ama,

aşıkların kanı durmayacak, gönüllerinden biteviye akacak.

 

Bu bucağa sığınan senin bakışındır.

O büyük sağrağı sunan senin nerkis gözlerin.

Sarhoşa gelen de onlar, gönüller çalan da ınlar,

adamı can evinden vuran da onlar

Mevlana Celaleddin Rumi

Günün Şiiri

Günyenisi Küçük Kız

Bir park kanepesinde oturuyorum deniz

kıyısındaki, burnumda tütüyor

günyenisi küçük kız, bir çocuk kadar

suçsuzum onu sevmekle, bunun için

ilgileniyorum kırgın çiçeklerle

 

Baktıkça resmine gül açılıyor parmak

uçlarımda, ne çok istiyorum onu

gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara

nasıl da yakıştırıyorum günebakanları gözlerine

 

Serçelerle, evet serçelerle geçiyorum

ara sokaklardan, oyun oynuyor toz

duman içinde çocuklar, geçiyorum

içimde hüzne benzer bir duyguyla

 

Şimdi şuradan koşuyorum

kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan

bir aldanış mı yaşadığım yoksa

bilmiyorum ne kadar koşabilirim

eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka

 

Ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar

nasıl da sendeliyor kalbim küçük

bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü

bir Akdeniz çiçeğine gömerek

Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum

Ahmet ADA

Unutmak Yok

“Nerelerdeydin” diye sorarsan,

“Hep eskisi gibi” diyeceğim;

Toprağı örten taşlardan söz edeceğim

Ve sürdükçe kendini harcayan ırmaktan

Ben yalnız kuşların yitirdiklerinin bilirim.

Gerilerde kalan denizi bilirim… bir de ağlayan ablamı

 

Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler?

Neden günler yeni günleri izliyor?

Neden koyu bir gece birikiyor ağızda… neden ölüler!..

 

“Nereden geliyorsun “diye sorarsan

bölük pörçük sözcüklerle konuşmak zorundayım

ağzı zehir gibi yakan araçlarla

çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla

ve avutamadığım yüreğimle…

 

Andaç   değil yanımızda götürdüklerimiz

unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil

yaşlarla kaplı yüzler / boğazımıza yapışan eller

ve yapraklarından sıyrılan şey:

aşınmış bir günün karanlığı, acıyı kanımızla tatmış bir günün

 

İşte menekşeler, işte kırlangıçlar

bize sevinç veren ne varsa

geçici ve küçük duyarlıkların

yan yana göründüğü küçük kartpostallarda

 

ama bu sınırın ötesine geçmeyelim

dişlemeyelim sessizliğin çevresindeki kabuğu…

 

Ne karşılık vereceğimi bilemem

öyle çok ki ölüler

ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler

ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler

ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller

ve öyle çok ki unutmak istediklerim.!…

Şili’li ozan Pablo Neruda….

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here