Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Yağmur yağıyor seller akıyor” diye şarkı söylüyorum. Sokak manici liginden çıkıp çocuk şarkıcılığına başladım. Evet, bu defa hava sorumlu şarkımdan itiraf ediyorum. Aslında “Zehra” adlı kitabıma gelen güzel ve yerli yerinde yorumlar da şarkımı söylemek için etkili oldu tabi. Şimdi daha yürekten söylüyorum.
Ve sevgili okuyucularım destekleriniz ve yorumlarınızla önümü daha net görebiliyorum ve yazma isteğim artıyor. Çok teşekkür ediyorum, hepinize iyi ki varsınız. Ve bu sabah şiir var sayfamda size özel. Dilerim hoşunuza gider. Sağlıkla, sevgiyle kalalım her zaman ayrımsız, gayrımsız hep birlikte. Yase
& & & & &
Anlatamam Derdimi Dertsiz İnsana
Anlatamam derdimi dertsiz insana
Derd çekmeyen dert kıymetin bilemez
Derdim bana derman imiş bilmedim
Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz
Gülü yetiştirir dikenli çalı
Arı her çiçekten yapıyor balı
Kişi sabır ile bulur kemali
Sabretmeyen maksudunu bulamaz
Ah çeker aşıklar ağlar zarınan
Yüce dağlar şöhret bulmuş karınan
Çağlar deli gönül ırmaklarınan
Ağlar ağlar göz yaşların silemez
Veysel günler geçti yaş altmış oldu
Döküldü yaprağım güllerim soldu
Gemi yükün aldı gam ilen doldu
Harekete kimse mani olamaz
Aşık VEYSEL
Kara Toprak
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır.
Beyhude dolandım, boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır.
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü istediğim topraktan aldım
Benim sadık yarim kara topraktır
Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi
Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Benim sadık yarim kara topraktır
Adem’den bu deme neslim getirdi
Bana türlü türlü meyve bitirdi
Her gün beni tepesinde götürdü
Benim sadık yarim kara topraktır.
Karnın yardım kazmayınan, belinen
Yüzün yırttım tırnağınan, elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yarim kara topraktır
İşkence yaptıkça bana gülerdi
bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi
Benim sadık yarim kara topraktır.
Havaya bakarsam hava alırım
Toprağa bakarsam dua alırım
Topraktan ayrılsam nerde kalırım
Benim sadık yarim kara topraktır.
Bir dileğin varsa iste Allah’tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan
Benim sadık yarim kara topraktır.
Hakikat istersen açık bir nokta
Allah kula yakın, kul da Allah’a
Hakkın gizli hazinesi toprakta
Benim sadık yarim kara topraktır.
Bütün kusurumu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarım düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sadık yârim kara topraktır.
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel’i bağrına basar
Benim sadık yârim kara topraktır.
Aşık VEYSEL
Ağlayalım Atatürk’e
Ağlayalım Atatürk’e
Bütün Dünya Kan Ağladı
Başbuğa Olmuştu Ülke
Geldi Acem Can Ağladı
şüphesiz Bu Dünya Fani
Tanrının Aslanı Hani
İnsi Cinsi Cem’i Mahluk
Hepisi Birden Ağladı
Doğu Batı Cenup şimal
Aman Tanrı Bu Nasıl Hal
Atatürk’e Oldu Zeval
Yas Çekip Mebusan Ağladı
İskenderi Zülgarneyin
Çalışmadı Buncaleyin
Her Millet Atatürk Deyin
Cemiyeti Akvam Ağladı
Atatürk’ün Eserleri
Söylenecek Bundan Geri
Bütün Dünyanın Her Yeri
Ah Çektiler Tan Ağladı
Fabrikeler İcat Etti
Atalığın İspat Etti
Varlığın Türke Terketti
Döndü Çark Devran Ağladı
Bu Ne Kuvvet Bu Ne Kudret
Varıdı Bunda Bir Hikmet
Bütün Türkler İnönü İsmet
Gözlerinden Kan Ağladı
Tren Hattı Tayyareler
Türkler Giydi Hep Karalar
Semerkantı Buharalar
İşitti Her Yan Ağladı
Siz Sağolun Türk Gençleri
Çalışanlar Kalmaz Geri
Mareşal Fevz’askerleri
Ordular Teğmen Ağladı
Zannetme Ağlayan Gülmez
Aslan Yatağı Boş Kalmaz
Yalınız Gidenler Gelmez
Her Gelen İnsan Ağladı
Uzatma Veysel Bu Sözü
Dayanmaz Herkesin Özü
Koruyalım Yurdumuzu
Dost Değil Düşman Ağladı
Aşık VEYSEL
Sazıma
Ben giderim sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı aşikar etme
Lal olsun dillerin söyleme ya da
Garip bülbül gibi ah u zar etme
Gizli dertlerimi sana anlattım
Çalıştım sesimi sesine kattım
Bebe gibi kollarımda yaylattım
Hayali hatır et beni unutma
Bahçede dut iken bilmezdin sazı
Bülbül konar mıydı dalına bazı
Hangi kuştan aldın sen bu avazı
Söyle doğrusunu gel inkar etme
Benim her derdime ortak sen oldun
Ağlarsam ağladın gülersem güldün
Sazım bu sesleri turnadan m’aldın
Pençe vurup sarı teli sızlatma
Ay geçer yıl geçer uzarsa ara
Giyin kara libas yaslan duvara
Yanından göğsünden açılır yara
Yar gelmezse yaraların elletme
Sen petek misali Veysel de arı
İnleşir beraber yapardık balı
Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı
Ben babamı sen ustanı unutma
Aşık VEYSEL
Selam Tebriz’e!
kulağını ver, dinle,
bak asesbaşı ne diyor:
bu mahallede bizden bir gönül eri kayboldu, diyor,
derken ansızın biri yolda izini buldu, diyor.
Belirtilerini görün işte, diyor.
Ne zamandır onu aradık, yandık yakıldık.
Ne zamandır onu arayanlar her yanda dövündüler.
Ne üst kodular, ne baş.
Aşıkların kanı hiç eskimiyor, unutulmuyor.
Aşıkların kanı nasılsa hep öyle kalıyor.
Hep öyle taze, sıcak.
Bu eski bir kan davasıdır deme sakın
Atma kulağının arkasına sen şu lafı:
Kan bir kere eskidi mi kararır, kurur ama,
aşıkların kanı durmayacak, gönüllerinden biteviye akacak.
Bu bucağa sığınan senin bakışındır.
O büyük sağrağı sunan senin nerkis gözlerin.
Sarhoşa gelen de onlar, gönüller çalan da ınlar,
adamı can evinden vuran da onlar
Mevlana Celaleddin Rumi
Günün Şiiri
Günyenisi Küçük Kız
Bir park kanepesinde oturuyorum deniz
kıyısındaki, burnumda tütüyor
günyenisi küçük kız, bir çocuk kadar
suçsuzum onu sevmekle, bunun için
ilgileniyorum kırgın çiçeklerle
Baktıkça resmine gül açılıyor parmak
uçlarımda, ne çok istiyorum onu
gün eskiten gözleri değdikçe günebakanlara
nasıl da yakıştırıyorum günebakanları gözlerine
Serçelerle, evet serçelerle geçiyorum
ara sokaklardan, oyun oynuyor toz
duman içinde çocuklar, geçiyorum
içimde hüzne benzer bir duyguyla
Şimdi şuradan koşuyorum
kuşlar kalkıyor koştuğum taşlıklardan
bir aldanış mı yaşadığım yoksa
bilmiyorum ne kadar koşabilirim
eskimez yeşil pabuçlarla gelen aşka
Ey serçe gölgeleriyle lekeli ara sokaklar
nasıl da sendeliyor kalbim küçük
bir kız için, yürüyüp gidiyorum yüzümü
bir Akdeniz çiçeğine gömerek
Sevincimi bozuk paralar gibi dağıtıyorum
Ahmet ADA
Unutmak Yok
“Nerelerdeydin” diye sorarsan,
“Hep eskisi gibi” diyeceğim;
Toprağı örten taşlardan söz edeceğim
Ve sürdükçe kendini harcayan ırmaktan
Ben yalnız kuşların yitirdiklerinin bilirim.
Gerilerde kalan denizi bilirim… bir de ağlayan ablamı
Neden ayrı adlarla anılıyor ülkeler?
Neden günler yeni günleri izliyor?
Neden koyu bir gece birikiyor ağızda… neden ölüler!..
“Nereden geliyorsun “diye sorarsan
bölük pörçük sözcüklerle konuşmak zorundayım
ağzı zehir gibi yakan araçlarla
çoğu çürümeye yüz tutmuş hayvanlarla
ve avutamadığım yüreğimle…
Andaç değil yanımızda götürdüklerimiz
unutuşta uyuklayan sarımsı kumru değil
yaşlarla kaplı yüzler / boğazımıza yapışan eller
ve yapraklarından sıyrılan şey:
aşınmış bir günün karanlığı, acıyı kanımızla tatmış bir günün
İşte menekşeler, işte kırlangıçlar
bize sevinç veren ne varsa
geçici ve küçük duyarlıkların
yan yana göründüğü küçük kartpostallarda
ama bu sınırın ötesine geçmeyelim
dişlemeyelim sessizliğin çevresindeki kabuğu…
Ne karşılık vereceğimi bilemem
öyle çok ki ölüler
ve öyle çok ki al güneşle yarılmış hendekler
ve öyle çok ki gemilere vuran miğferler
ve öyle çok ki öpüşlerle kilitli eller
ve öyle çok ki unutmak istediklerim.!…
Şili’li ozan Pablo Neruda….