Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız sabah Bedri Rahmi Eyüpoğlu şiirleri okumak için bazen ortamın uygun olması gerekir. Yani bendeniz her zaman her yerde okuyamam illa o ruh durumuna girmem gerekiyor ki zaten de o durumda iken o şiirler kendiliğinden gelip “hadi oku” diyorlar. Bu sabahta öyle bir sabah Bedri Rahmi sabahı… Seve -eve bayılarak okurum dedim ve okudum.
Kara Sevda
Ve nihayet gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkım
Bir dilimi candan tatlı
Masallarla indi yere
Sebil oldu cümle hikayelere
Kara, kara kazanlarda kaynadı
Diyar ,diyar meydanlarda oynadı
Türkülerde ateş alev yandı tutuştu
Gördes kiliminde nakış
Minyatür bahçelerinde minyatür kesildi.
Ve nihayet gelip çattı
Elveda bedava belirsiz sevince
Uçan kuşa eşe dosta elveda
Bütün haşmetiyle gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.
Karadut
Karadudum çatal karam
Çingenem
Nar tanem nur tanem
Birtanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın vebalimsin
Dili, mercan dizi mrecan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum.
Karadudum çatalkaram çingenem
Daha nem olacaktın birtanem
Gülen ayvam aşlayan narımsın
Kadınım kısrağım karımsın.
Hüzün Geldi
Türküler bitti
Halaylar durdu
Horonlar durdu
Al damar mor damar şah damar sustu.
Bahçeler put kesildi birerbirer.
Meyveler salkım saçak
Bir bulut uçardı
Başı boş bedava
Yandı kül oldu.
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim yoruldu
Ağaç büyür arkasında koşamam
Kervan yürür peşi sıra düşemem
Yıldız akar uçsamda yetişemem
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu.
Yoruldu yüreğim yoruldu.
Bahar Ve Biz
Yılda bir kere çıldırır ağaçlar sevincinden
Rabbim ne güzel çıldırır.
Yılda bir kere uzatır avuçlarını yaprak;
Sevincinden titreyerek.
Yılda bir kere kendini verir toprak
Yılda bir kere yarılır bahçeler hazdan
Rabbim ne güzel yarılır.
Biz de bir kere sevinebilseydik.
Çiçek açmış ağaçlar gibi çıldırasıya.
Kimbilir belki bir gün sulh olunca
Biz de deliler gibi seviniriz,
Ağaçları ve baharı taklit ederiz
Renkli bez parçalarıyla donatırız şehri
Renkli ampuller asarız pencerelerden
Kimbilir belki bir gün sulh olunca
Biz de çatır çatır çatlarız binbir yerimizden
Ağaçlar gibi.
Bedri Rahmi EYUBOĞLU
Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım her zaman, hep birlikte. Yase
Şubat Güneşi
Liman
“Yine sözlerinde istihza var” diye kendi kendine söylendi Zeynep. Sonra yüksek sesle. “Zaten beni tanımak zorunda kalmayacaksın ki, yarın olunca evime gideceğim sende işine ve kendi evine. Seni bekleyen bir ailen var sanıyorum.”
Ahmet hiç yanıt vermedi. Canı sıkılmıştı. Ancak daha sonra “Korkarım yarın olunca da evine gidemeyeceksin bu yağmur böyle devam ederse” diye homurdandı.
“Of, of canımız sıkkın herhalde. Homur, homuruz” diyerek yerinden fırladığı gibi Ahmet’in hemen yanına onu taklit ederek oturdu yüzünü onun gibi dizlerine dayadı. Gözlerini şöminedeki ateşe dikti. Babasını taklit eden haşarı bir çocuk gibi görünüyordu. Ahmet gülümsedi. Ama Zeynep gülümsediğini göremedi, çünkü ondan çok uzun boyluydu ve kızın yukarı bakması gerekiyordu gülümsemesini görebilmek için.
Ahmet dayanamayarak kolunu kızın omuzlarına sarıp kendine doğru çekti; “Demek homur homuruz ha? Bayan çokbilmiş” diyerek kıza baktı. Kız da başını kaldırıp Ahmet’e baktı. Boynu kuğu boynu gibi uzanmış, ateş yüzünün bir tarafını aydınlatıyordu. Son derece egzotik ve masum görünüyordu. İri, iri açılmış siyah gözleri dağınık kaşlarının altından direk Ahmet’in gözlerine bakıyordu. Bir an birbirlerinin gözlerine takılı kaldılar. İlk kez böyle direk olarak bakıyorlardı birbirlerin gözüne. Ahmet bir an bocaladı içinde önüne geçilmez bir arzu uyandı. Kızı kucaklamak ve canını acıtırcasına öpmek! “Aklından ne geçiyor” diyerek Zeynep sessizliği bozdu. “Bakışların karardı. Kötü, kötü bakıyorsun.” “Kız sen kötü görmemişsin” diyerek Ahmet kızı kucakladığı gibi halın üzerine yuvarladı. İkisi sarmaş dolaş halının üzerinde bir an öylece durdular. Ahmet kızı sımsıkı kavramış kıpırdamasına izin vermiyordu elinden gelse onu kalbinin içine sokacaktı. Bütün kıskanç gözlerden, dertlerden ve tasalardan orada koruyabilirdi onu ancak. Tuhaf bir şey ki onu gördüğü ilk andan beri yapmak istediği buydu. Kızı başından, saçlarını dağıtarak öptü duru huzur dolu bir kokusu vardı saçlarının o kokuyu içine çekti. Alnında dolaşırken dudakları aniden irkildi. Kızın ateşi vardı hala, demek aslında hiç düşmemişti sık, sık uyuklamaların nedeni buymuş! “Canım ya” diyerek kızı sevgiyle şefkatle alnından öptü yeniden, yeniden kollarında sıktı.
Kız Ahmet’in kollarında savunmasız duruyordu. Ondan korkmuyordu. Ona kötülük yapamayacağını biliyordu. Çünkü yaklaşımı şefkat ve sevgi üzerineydi cinsiyetti aklına bile getirmediğinden emindi. Ve aslında o kadar bitkindi ki Ahmet’in niyeti ne olursa olsun o bunun farkında olmayacaktı. Ve şu an bu güven duyduğu güçlü kolların arasında başka bir şey düşünmeden yatıp uyumak istiyordu sadece. O kadar yalnız, o kadar çaresiz, evsiz barksız kalmıştı ki o kadar kendine yetmek zorunda kalmıştı ki, şimdi bu güven duyduğu güçlü kolların arasında sakin bir limana sığınmış gibi algılıyordu kendini ve mümkün olduğu kadar bu limanda konaklamak istiyordu.
“Kız sen zembille mi indin hayatıma?” diyerek kızı biraz daha sıktı yüreğinin üzerinde Ahmet. “Sende zembille geldin hayatıma aslında” dedi Zeynep içinden. Sığındığı göğüste. Ama sana bağlanmayacağım çünkü yaşımdan yüreğimden büyük yalnızlıklar yaşadım. Herkes beni terk etti herkes, sana bağlanıp bu acıyı yeniden yaşayamayacağım artık. Ve sabah olunca yok olacağım hayatından.
Ahmet kızı kollarında bebek gibi sallarken Zeynep’in aklından geçenlerin farkında değildi. Zeynep’te onun içinden geçenlerden habersizdi. Bütün gün koşturmuştu abisi ile birlikte Ahmet. İstanbul’dan kesin dönüş yapmasını istiyorlardı annesi ve abisi. Abisi birkaç doktor arkadaşı ile ortak bir hastane açmıştı. Ve o hastaneyi işletecek birine ihtiyaçları vardı. Ahmet’e önermişlerdi bu işi. Annesi de destek olmuştu bu fikre. Ama Ahmet sanat tarihi öğretmenliğini çok seviyordu. Ve kolay bırakamazdı. İşinden istifa etmeden önce gelip buradaki hastaneyi görmek istemişti. İki günü hastaneyi gezmek bu işi yapıp yapamayacağını test etmekle geçmişti. Aslında kendini ikilem de, bedenen ve kafaca yorgun algılıyordu. Arkası Yarın
Günün Şiiri
Sevgi Üstüne
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
Kitaplara göre insan
Karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
Gözleri, yüreği kamaşmış insandır
Aptaldır, hastadır, kahramandır
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır.
İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
Bir tek meyve veren dalı keserler
İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
Esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli
Bir tek meyve veren dalı kesmeli
İnsan dediğin derya misali
Üstünde milyonlarca dalga
İçinde kıyametler kopmalı
İnsan dediğin derya misali
Uçsuz bucaksız olmalı.
Gel çıkalım sevgilim gel
Gel kurtaralım birler hanesinden
Çekelim gidelim bir uçtan uca
Açalım yüreğimizin kapılarını sonuna kadar
Sevelim sevelim sevelim
Sevebileceğimiz kadar
Bedri Rahmi EYUBOĞLU
Günün Fıkrası
Temel şehre inmiş. Bakmış pencere kenarında bir papağan. İçinden “Allah, Allah kuşa bak yav…” demiş. Tabi bu arada papağan da Temel’in kendisine baktığını görüp; “Ne bakıyorsun hemşerim” demiş. Temel biraz şaşkınlık birazda saflıkla; “Afedersin hemşerum. Ben seni kuş sandıydım…”
Günün Sözü
Tanrının gazabına uğramayan günahkârlar yalnız, sevgililerdir.
Eflatun