Sevgililer ve Dünya Öykü Günü

0
95

Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Sevgilisi olanlar olmayanlar ve hayat öyküsünün devam ettiği herkesin günü kutlu olsun… Bir dakika “sevgilisi olmayanlar diye bir şey olabilir mi?” Etrafına sevgiyle bakan herkesin bir sürü sevgilisi vardır bendenizce. Ve ben şahsen tek kişiye yönelteceğim sevgimi herkese eşit şekilde dağıttığım için daha çok sevgilim var ve daha çok kişiye sevgiliyim diye düşünüyorum ve daha çok hediye alıyorum ne haber? Laf aramızda bu bir teselli mi yoksa? Herkesin anladığı manada bir sevgilisi olmayanların başvurduğu? Valla ne olursa olsun çok güzel ve üstelik gerçek. Ve zamanla değişmek zorunda değil.

Ve sevgili okuyucularım, Sevgililer Günü öyle “pat” diye kutlanan bir gün değil. Azıcık eskiye, ne eskisi ya taa 14 yüzyıl önceye gider bu öykü. Ve günümüze dek uzar gelir. Ve bu öykü ismini Valentine adlı bir din adamından alır. Ve şöyle devam eder.

“Zamanın Roma İmparatoru orduya asker bulmakta zorlanıyormuş. Ona göre bunun sebebi erkeklerin aileleri ve aşklarından vazgeçemiyor oluşu imiş. Bu sebeple evlilik ve nişanlanmayı yasaklamış aynı zamanda. Aşkı da yasakladığı gibi  tüm Romalılar’ın 12 tanrıya tapmalarını aksi şekilde davrananların ve özellikle de Hıristiyanlarla ilişkiye girenlerin ölümle cezalandırılacaklarını emretmiş.

Bu emre uymayanlar vardır kuşkusuz; Aziz olarak kabul edilen filozof Valentinus bunların arasındaydı, gezerek dinsel vaazlar veriyor ve İmparator’un hatalı olduğunu anlatıyordu. Sonunda yakalandı ve hapse atıldı söylenceye göre. Valentinus hapiste iken Hapishaneyi korumakla görevli gardiyanın doğuştan gözleri görmeyen kız kardeşi Julia ile tanışır. Gardiyan Valentinus’un anlattığı İsa ile ilgili öykülerin arasında körlerin gözlerinin açıldığını öğrenince, kardeşini gizlice Valentinus’un yanına getirmiştir. Julia çok güzel ve zeki bir kızdır. Günlerce beraber olurlar, Valentinus ona Roma tarihini, doğanın yapısını, aritmetiği ve Tanrı’ya yönelmeyi öğretir. Julia, dünyayı Valentinus’un anlattıklarıyla görür, onun bilgeliği ile aydınlanır, güçlenir ve teselli bulur.

Bir gün sorar; “Valentinus, Tanrı gerçekten dualarımızı duyar mı?”

Aziz gülümser; “Evet, her birini.”

Julia; “Her sabah ve her gece ne için dua ettiğimi biliyor musun? Görebilmek için dua ediyorum, senin bana anlattıklarını görmeyi çok istiyorum.”

Valentinus; “Tanrı bizim için en iyi olanı yapar, yeter ki buna inanalım.” bu söz üzerine Julia, yere diz çöker. Beraberce duaya başlarlar. Birden hücrenin içeresi parlak bir ışıkla aydınlanır ve Julia; “Valentinus, görüyorum, görüyorum” diye bağırır.

Valentinus duaya devam etmesini söyler. Ertesi gün Valentinus’un ölüm emri gelir, Aziz Julia’ya son bir not yazar, Tanrı’ya hep yakın olmasını öğütler ve notun altını “Senin Valentine’ından” diye imzalar. Mektup, ertesi gün Julia’ya ulaşır, o günün tarihi 14 Şubat’tır.

Romantik aşk ile Valentine arasındaki bağlantı ilk olarak 14. yüzyıla ait kaynaklarda görülmüş. 1381 tarihli Parlement of Foules adlı kitaba göre, Fransa’da ve İngiltere’de 14 Şubat geleneksel olarak kuşların çiftleşme günü olarak bilinmekteydi. Günün bu özelliğinden dolayı sevgililer birbirlerine güzel sözler yazan notlar vermekteydi ve bu notlarda birbirlerine Valentine diye hitap ediyorlarmış.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım böylece Dünya Öykü Günü olan bu güne güzel bir sevgililer günü öyküsü ile başlamış olduk. Peki, dünya öykü günü ne zaman ortaya çıkmış?

Yaygınlaşarak günümüze gelen ve Ankara’da yıllardır kutlanan öykü günleri, Kasım 2003’te 69. Uluslararası P.E.N. (P.E.N., İngilizce , poets (şairler), playwrights (piyesçiler), essayists (denemeciler) ve novelists (romancılar) kelimelerinin baş harfleri) Dünya Kongresi’nde onaylanmış ve 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nü doğmuş.. 14 Şubat 2002 tarihinde Ankara’da yapılan “Öykü Forum’a katılan öykücüler yazar Özcan Karabulut’un Dünya Öykü Günü önerisini kabul ettiler. O yıl Karabulut’un başkanlığını yaptığı Edebiyatçılar Derneği projeyi Türkiye P.E.N. Merkezi’ne taşıdı. Türkiye P.E.N. Merkezi de Uluslararası P.E.N.’e onaylaması için iletti. Böylece Dünya Öykü Günü önerisi Uluslararası P.E.N. Genel Kurulu’nda Çeviri ve Dilbilimsel Haklar Komitesi’nin önerisi olarak kabul edilmiş oldu.

Kasım 2003’te 69. Uluslararası P.E.N. Dünya Kongresinde onaylanan 14 Şubat “Dünya Öykü Günü” tüm dünyada edebiyatçılar tarafından kutlandığı gibi İskenderun’da da kutlanıyor ve bu yıl konuk olarak bendeniz davetliyim, çok büyük onur duydum doğrusu dilerim her şey çok güzel geçer. (Laf aramızda utanıyorum valla)

Ve sevgili okuyucularım şimdilik her zamanki gibi sağlıkla ve sevgiyle kalalım hep birlikte her zaman, ayrımsız, gayrımsız… Yase

& & & & &

Cahillik ve Bilgelik Ateşi Hikayesi

Eski zamanlarda Dünya’nın ıssız bir köşesindeki bir ada da birbirlerinden habersiz dört ayrı kabile bulunuyordu. Bu kabileler adaya çok uzun zaman önce gelen bir adam aracılığıyla ateş ile geç de olsa tanışmışlardı. Bir bilge ve öğrencileri bu adayı incelemek amacıyla gezi düzenlemişlerdi.  Bir gemiyle zor da olsa adaya ulaşmışlar, ilk olarak birinci kabile ile karşılaşmışlardı.

Bu kabilede ateşin kontrolü sadece rahiplerdeydi. Ateşin kullanma hakkının kendilerine verilmiş bir kutsal armağan olduğuna kabiledekileri inandırmışlardı. Sadece rahipler ısınıp, sıcak yemek yerken, kabiledekiler üşüyor ve yemeklerini pişirmeden yiyordu.

Öğrencilerinden biri öne atıldı: -Ben bu kabiledeki herkesin ateşten yararlanmasını sağlayacağım. Onun için burada kalacağım.

Bilge ve diğer öğrenciler onu orada bırakıp yollarına devam ettiler, ikinci kabile ile karşılaştılar. Bu kabilede ateş yakan kimse yoktu. Ateşi çok eskiden görmüşler. Ateş yakmaya yarayan tüm araçlara tapıyorlardı. Ateşin ilahi bir güç olduğuna inanıyorlardı. Bir öğrenci daha öne atıldı: –Ben de burada kalıp, herkese ateşi nasıl yakacaklarını öğreteceğim.

Onu orda bırakıp diğerleri yola devam edip üçüncü kabilenin yaşadığı yere ulaştı. Bu kabilede ise bir zamanlar ateşi adaya getiren adamın totemlerini yapmışlar, her yere yerleştirmişler ve ona tapıyorlardı. Ateşi getiren adamın tanrı olduğuna karar vermişler, çok uzun zaman önce ateşi görmüşler. Ama sonra kimse ateş yakmayı denememişti. Öğrencilerden biri daha atıldı: –Ben de burada kalıp, bu kabileye ateşi nasıl kullanacaklarını öğreteceğim.

Diğerleri adayı gezmeye devam edip, dördüncü kabilenin köyüne vardılar. Dördüncü kabile de ateşin kendisi tanrı yerine konulmuştu.  Ateş yakmayı yine bilmiyorlardı. Ama hep ateşin gücü, kutsallığı hakkında konuşuyorlardı. Başka bir öğrenci de bu köyde kalmak istedi. Bilge ve öğrencileri adayı biraz daha gezip dört köyde kalan öğrencileri almak için tekrar aynı yolu izleyerek geri döndüler. Birinci köye vardıklarında öğrendiler ki; öğrenci ateşi herkesin kullanabileceği söyler söylemez, rahiplerce suçlanmış, rahiplerin kışkırtmasıyla bir yabancının sözlerine inanmak yerine kendi rahiplerine inanan kabiledekiler de öğrenciyi yakalayıp rahiplerinin ateşiyle yakmıştı…

İkinci köydeki öğrenciyi almaya gittiklerinde, buradaki öğrenci halkın tapındığı aletleri kullanarak ateş yakar yakmaz halk korkmuş, tapındıkları nesnelerin böyle kullanılmasına tepki göstermiş ve öğrenciyi öldürmüşlerdi. Üçüncü köydeki öğrenci, önemli olan ateşi yakmanız, bir insanın totemine tapmak doğru değil diye söze başlayınca hemen onu da öldürmüşlerdi. Dördüncü köydeki öğrenci de ateşe tapmanın doğru olmadığını, önemli olanın ateşi kullanmak olduğunu, ateşin aslında ne olduğunu anlatmaya başladığı anda öldürülmüştü.

Bilge ve kalan diğer öğrenciler çaresiz gemiye döndüler, adadan uzaklaştılar. Bilge başlarına gelen acı durumdan çıkarılacak ders için öğrencilerine dedi ki: –Cahiller bildiklerini doğru zanneder, onlara yeni bilgiler öğretmek istediğinizde size direnirler. Yeni bilgiler cahiller için huzursuzluk kaynağıdır. Bu cahillere herhangi bir şey öğretmek de çok zordur. Gerçekten bilgili insanlardan nefret ederler. Onları yakarlar ve kendilerine göre cezalandırırlar.

Hayat akarken her zaman yeni şeyler öğreniriz, bu yeni öğrendiklerimiz eski bildiklerimizle çeliştiğinde huzursuz oluruz. Şimdiye kadar bildiklerimizin yanlış olduğunu kabul etmek istemeyiz. Bilge bir insan şu an bildiklerine şüphe ile yaklaşır, bilgilerini sorgular, yeni bilgilere açık olur. Cahil insan ise ilk olarak ne öğrendiyse onlarla yetinir. Bilgilerinin doğruluğunu sorgulamayıp körü körüne inanır. İnsanı diğer canlılardan ayıranın akıl olduğunu unutur yalnız duygularıyla hareket eder.

Günün Şiiri

Yurdum Benim Şahdamarım

Engereğin dişlerine işledim,

Ağu dişlerine

Oluklu, çentik…

Ve vurgun,

Gözleri bir çift cehennem

Burnuna kan tütmüş

Pars bıyığına…

Dağın pulat yüreğine işledim,

Şimşeğin masmavi usturasına

Sevdanı usul-usul

Sevdanı mısra-mısra

Lo ben seni hapislerde sevmişim,

Ben seni sürgünlerde.

Yurdum benim şahdamarım…

 

Yücende buzul

Ve kar,

Maviş dağ tavşanları

Gün vuranda alaran

Zemheri yılanları

Ve yahut bir hışımla

Öyle çakılan

Sonsuzluğun yakışığı kartallar.

 

Başım gözüm üstünesin

Suskum, avazım üstüne…

Adından başka silah

Yazgından başka günah

Daha yazmamış

Hiçbir gizli dosyada

Hiçbir açık kitapta.

Benim Adım Dertli Dolap İlahi Sözleri

 

Benim adım dertli dolap,

Suyum akar yalap yalap,

Böyle emreylemiş çalap,

Derdim vardır inilerim.

Ahmed ARİF

Günün Sözü

Hayat gerçekten çok basit, ama biz karmaşık hale getirmek için ısrar ediyoruz.
Konfüçyüs

Hayat bir bisiklete binmek gibidir. Dengenizi korumak için hareket etmeye devam etmelisiniz.
Albert Einstein

Karakter kolay ve sessizce geliştirilemez. Sadece acı ve deneyimiyle ruh güçlenir.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here