Önyargılar…

0
39

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Orhan Veli “beni bu güzel havalar mahvetti” diyor Güzel Havalar adlı şiirinde. Geçtiğimiz hafta yaşadığımız o güzel havalar bizi de mahvetti. Bendeniz dahil bütün arkadaşlarım ev sakinleri ve tanıdık tanımadık herkes grip. Havaların güzelliği yüzünden… Ama nasıl? Ateş tireme öksürük iştahsızlık tekmili birden valla… Şaka gibi. Görmezden geldikçe o gücünü artırdı.

Ve dün gece sabah olmayacak, meşhur ince hastalığım yeniden döndü sandım. Neyse şimdi daha iyiyim, tabi ama iyi olmamda kesinlikle sabah sporunun çok katkısı var. Hiç kolay olmuyor öyle ciğerler sabun köpüğü ile dolu lif gibiyken, nefes hırıl hırılken, ancak unutmamak lazım; kontrollü ve bilinçli yapılırsa faydası olur yoksa o sabun köpüğünde boğulmak işten bile değil yeminle. Neyse kötü bir geceden güzel bir güne gözleri açmak her zaman çok güzel ve şükredilesi bir şeydir kuşkusuz.

Geçenlerde konuşuyorduk bir toplantıda, bir kaçtan çok arkadaşla şundan bundan. İnsanlardan, insan ilişkilerinden, inançlardan ve önyargılı yaklaşımlardan falan… Bir taraftan konuya dâhil olurken bir taraftan konuşmacıları izliyordum. Önyargıdan şikâyet edenlerin iki dakika sonra nasıl önyargı ile konuştuklarını görünce “nasıl bir şey bu” diyorum. Acaba önyargıdan şikâyet edenler, ön yargının ne olduğunu bilmiyor mu? Düşünüyorum ve yanıt vermek istemiyordum ancak konu uzayınca ve ısrarlı olunca arkadaş “biraz önce önyargılı yaklaşımlardan şikâyet ediyordun şimdi sen onu yapıyorsun ayrımında mısın?” dedim sert bir sesle.

Biliyorum ki bu insanlar konuşurken; ohh  acayip demokrat, acayip özgürlükçü acayip doğa hayvan börtü böcek sevgilisi oluyorlar. Ama eyleme gelince bundan eser bile yok onlarda.  Neyse konu dolaşıp yaşadığımız hayata geldi. “herkes istediği hayatı yaşıyor” dedi grubumuza yeni katılan bir arkadaş. Evrene o mesaj gönderiyormuş ve istediği hayatı yaşıyormuş insanlar. Şimdi içinde bulunduğumuz durum için doğrusu bendeniz bir mesaj göndermedim evrene. Ama gönderenler olmuştur kuşkusuz. Ve o zaman şöyle demek daha doğru olurdu zahir? Bazıları istedikleri hayatı yaşıyor, evrene gönderdikleri mesajlar çerçevesinde. Bazıları da onlara dayatılanı…

Yani 12’sinde evlendirilen 15’inde bebeği olan çocuk anneler, kaynana kayınbaba eli altında ezilip büzülen çocuk gelinler, kendileri mi istedi bu hayatı? Gazetelerde okuyoruz zaman zaman. Birbirlerine duydukları sevgiyi yaşayabilmek için kaçan gençleri otogarda infaz ediyor aileleri! Tüyler ürperten bir sahne yerde serilmiş gencecik umutları kana dönmüş genç çocuklar. İstedikleri hayatı yaşamak için kaçan ancak infaz edilen bu genç çocuklar evrene nasıl bir mesaj göndermiş olabilirler ki? Bu gençlerin yaşamak istedikleri hayat başkaydı, onlara dayatılan bedel ise hunharca acımasızca ölüm!

Sonuçta bazılarımız onu değiştiremiyorsa ve yaşıyorsak, istemeden olsa da. O zaman onu kabul etmek zorundayız. Kabul ettiğimizde “istediğimiz hayatı yaşıyoruz” diye söz edilebilir mi? Yani kimse ailesini seçme özgürlüğüne bile  sahip değildir. Dolayısı ile doğduğu ailedeki ve çevredeki yaşamı da kendi seçmiş olmuyor… Ne dilediği işte çalışabiliyor ne de istediği okulda. Yani aslında hepimiz istediğimiz gibi değil ama bize o ya da bu şekilde dayatılan hayatı yaşıyoruz.

Ve aslında o gün o toplantıda bulunmak istemiyordum ama dayattılar. Baskı yaptılar “lütfen, canım cicim, sensiz olmaz ne olur” gibi tatlı sözlerle. Ve sonunda dedim ki madem herkes istediği hayatı yaşıyormuş bari bende istediğim bir şeyi yapayım. Kalkıp gideyim kimseye haber vermeden. Ve öyle yaptım. Azıcık ayıp oldu ama olması da lazımdı. Ve aslında onu çoktan yapmalıydım orada üşütüp öksürmeye başlamadan. Ve insan istemediği bir hayatı yaşıyorsa ona da alışamıyor aslında! Alıştığında da artık “kendi”  olmuyor…

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım, ve kendimiz olarak, dayatılanlara alışmadan hep birlikte yaşayalım diyorum. Yase

& & & & &

Esrarengiz Ölümler

Güney Afrika’nın Cape Town şehrindeki bir hastanede devamlı esrarengiz ölümler oluyordu. Hemşireler haftalardır üst üste her cuma günü 311 numaralı yoğun bakım odasına yatırılan hastaları ölü bulmaktaydılar. Bu sırlı ölümlere uzun süre açıklama getirilemedi. Herkes meselenin çözülmesi için seferber oldu.

Uzmanlar odanın havasını bakteriyolojik bakımdan kontrol ettiler. Güney Afrika’nın önde gelen bilim adamları ölenlerin aileleriyle üç hafta boyunca görüşmeler yaptılar. Hatta işin içine polis girdi ve akla gelen her ihtimal tek tek değerlendirildi, ancak onların araştırmaları da sonuçsuz kaldı. Ve tabi bu arada 311 numaralı odadaki hastalar sebepsiz ölmeye devam ediyorlardı. Son çare olarak hastaların kaldığı 311 numaralı yoğun bakım odası devamlı gözetim altına alındı ve sonunda odadaki ölümlerin sebebi ortaya çıktı.

Sonuç çok trajikomikti. Cuma sabahı saat 6′ da odaları temizleyen temizlikçi kadının, hastanın bağlı bulunduğu solunum cihazının fişini çekerek kendi elektrik süpürgesinin fişini taktığı ve işini bitirince sonra solunum cihazının fişini tekrar yerine takıp gittiği görüldü.

& & & & &

İyi Kötü

Leonardo da Vinci “Son Akşam Yemeği” isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı… İyi’yi İsa’nın bedeninde, Kötü’yü de İsa’nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda’nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı…

Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti.

Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi.  Aradan 3 yıl geçti. “Son Akşam Yemeği” neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı…

LEONARDO DA VINCI ve SON AKŞAM YEMEĞİ - Potansiyelim

Leonardo’nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı.  Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.

Leonardo yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı.

Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu. Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü.

Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi: “Ben bu resmi daha önce gördüm” …”Ne zaman?’ diye sordu. Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı. “Üç yıl önce” dedi adam.. “Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce. O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum, pek çok hayalim vardı, bir ressam beni İsa’nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti…

Günün Şiiri

Güzel Havalar

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

Orhan VELİ

Kış Bahçeleri

Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.
Can verdi kışın sunduğu taslarla zehirden
Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda,
Üstündeki son dallar ağarmış diye birden
Pas tuttu nihayet suların rengi havuzda.
Yerlerde gezen hatıralar var korulukta;
Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.
Mehtaba çalan sapsarı benziyle ufukta,
Binlerce dalın verdiği tek meyve güneştir.
İçlenme tabiattaki yekpare kederden,
Yas tutma dağılmış diye kuşlarla çiçekler.
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecektir.

Faruk Nafiz Çamlıbel

Gene Sabah Olacak

Yarın gene sabah olacak.
Yarın gene sabah olacak
Dili çözülecek kuşların şeytanlıkları çocukların
Bir bakacaksın boy verip açacak yeni tomurcuklar
Denizlerde yeniden dalgalanmaya başlayacak

İşte böyle,
Yarın gene sabah olacak
Yarın gene sabah olacak
Altın kapıları açılacak gündüzün
Sonra gezinecek sokaklarda kişiler
Kimisi okuluna kimi işine gidecek
İşte böyle, yarın sabah gene sürecek.

Yarın gene sabah olacak
Her şeyde bir değişiklik göreceksin
Doğa dünden daha iyi
Çocuklar dünden daha güzel olacak
Yarın gene sabah olacak.

Nimetullah HAFIZ

Günün Fıkrası

Roma’da dünyaca ünlü San Pietro Kilisesi’nde büyük bir pazar ayini… Görkemli bir dinsel tören.. Papa bile katılıyor. Koskoca meydan mahşer yeri gibi.. Kilisenin içi de dışı da tıklım tıklım.. Bu arada kilise kapısında iki adam özellikle dikkati çekiyor… İkisinin de boynunda kocaman birer levha asılı.. Birinde “Ben koyu bir Hıristiyan’ım, lütfen bana yardım ediniz” yazılı. Ötekinde ise sadece “Ben koyu bir Yahudi’yim” yazıyor. Tabii ki kiliseden çıkanlar Hıristiyan olduğunu ifade eden adama yanaşıyorlar ve ellerini ceplerine atıp cömertçe bir şeyler veriyorlar. Yahudi olduğunu ifade eden adamda ise siftah yok.

Bu arada kiliseden çıkan iyi niyetli biri “Yahudi’yim” yazısı taşıyana sokuluyor. “Bana bak kardeş” diyor, “Dürüstlük iyi bir şey ama binlerce Hıristiyan kiliseden çıkarken, senin Yahudi olduğunu böyle aleni olarak ifade etmen kanımca hiç de akıllıca bir hareket değil. Bak kimse sana para da vermiyor zaten.. Bence çıkar o yazıyı boynundan, sen de şu Hıristiyan gibi…” deyince, boynunda “Yahudi’yim” yazılı adam “Hıristiyan’ım” yazılı olana dönüp sesleniyor: “Heey!.. Salamon!.. Herife bak be!.. Gelmiş bize ticaret öğretiyor..”

Günün Sözü

Komşunu sev ama aradaki bahçe duvarını asla kaldırma
Benjamin Franklin

Kuvvete dayanmayan adalet güçsüz, Adalete dayanmayan kuvvet acımasızdır.
Pascal

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here